Bu haftanın kuşkusuz ana konusu, Trump-Musk kavgası. İlk haberler gelirken, “Bu bir kayıkçı kavgası!” dedim; ancak uluslararası ilişkilerin nabzını iyi tutanlar, örneğin gazeteci-yazar Cemil Barlas, Elon Musk’ın, Trump’ın isminin (36 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ve bu çocukları zenginler ve siyasetçilerle buluşturan bir ağ kurduğu iddiasıyla yargılanırken cezaevinde intihar eden) Amerikalı bankacı Jeffrey Epstein dosyasında geçtiği iddiası üzerine, “İşte şimdi işe MOSSAD karıştı!” yorumunu yapınca, işin rengi ortaya çıktı.
Nitekim, Musk’ın aracılarla uzlaşma teklifine, Trump’ın “İran’ı, Ukrayna’yı düşünüyorum, Elon Musk’ı değil!” tarzı uzak durma çabasına rağmen, özellikle İsrail medyasının bu kavga üzerinden ABD Kongresi’ni, Cumhuriyetçi Partili muhalifleri Trump’a karşı harekete geçmeye çağıran yayını, kavganın kolay bitmeyeceğini gösteriyor. Kavganın kolay bitmeyeceğinin bir diğer belirtisi, mesela Musk’ın Trump’ın görevden alınması ve yerine Başkan Yardımcısı J.D. Vance’ın geçmesinin sağlanması çağrısından sonra, hem Vance hem de Trump yönetiminde “şahinler” grubunu oluşturanlardan hiçbirinin sesinin soluğunun çıkmamasıdır.
Musk’ın (göstermelik de olsa kağıt üzerinde Hükümet Verimliliği Bakanlığı yöneticisi olduğu sırada) Trump’ın bütçe önerisini, sahibi olduğu sosyal medya platformu Twitter’da “devasa, çirkin, oy uğruna hazineyi çarçur eden tasarı” diye nitelemesi, ardından ateşe devam ederek “bakanlığının sağladığı tasarrufun tamamen yok olacağını” iddia etmesi, 72 saatlik bir sosyal medya atışmasını başlattı. Trump, bu iki mesaja karşılık, Elon Musk’ın Verimlilik Bakanlığı’ndan atıldığını belirten bir cevap yazdı ve olay gelişti. Musk, Trump’ın Epstein Dosyası’nda adının geçtiğini, Trump da Musk’ın bakanlıkta ve Beyaz Saray’da görev başındayken uyuşturucu madde kullandığına kadar vardırdı suçlamalarını.
Mesele sadece kişisel öfkelerden kaynaklanıyor olsaydı, burada bitebilirdi; ama bitmedi. Elon Musk, Trump hakkında Kongre’de “azil soruşturması” açılmasını ve görevden alınarak başkanlığa yardımcısı J.D. Vance’ın getirilmesini, bu olmayacaksa yeni bir parti kurularak Trump’a karşı senatör ve milletvekillerinin o partiye geçmelerini önerdi.
Arzu ederseniz internette bu kavganın saat-saat gelişmesinin öyküsünü bulabilirsiniz. Olayın hikayesini değil de geri planında ne olduğunu araştıranlar, asıl meselenin Trump’ın, Suudi Arabistan’da iş adamlarına hitaben konuşmasındaki mesajlar sebebiyle ortaya çıktığını görecektir.
Bu demeçlerin kelime-kelime dökümü yerine Trump’ın (ve Türkiye Büyükelçisi Thomas Barrack tarafından aynen tekrar edilen) mesajlarını sıralayalım:
1. Afganistan, Yemen, Sudan, Irak ve Suriye’de düzeni askeri yollarla bozan ve bölgeye yeni bir harita getirmek isteyen “ulus kurucu” ekip, bölgeyi mahvetti,
2. ‘Önce Amerika’, aslında ‘önce İsrail değil’ anlamındadır,
3. ABD’nin yeni dünya vizyonu, savaş değil barış hedefine yöneliktir,
4. İran’la, onu bölge için tehdit olmaktan çıkartacak, yeni bir anlaşmayı görüşmeler yoluyla yapabiliriz,
Trump’ın bu mesajları, Başkan Bush’tan beri ABD askeri ve diplomatik yapısını elinde tutan NeoCon ve küreselci şahinlere açıkça meydan okumaktı; hatta çekinmeden “NeoCon” kelimesini kullanarak karşı tarafın adını verdi. Trump bu arada İsrail’e uğramadı; İsrail’e, İran’la yapılan görüşmeleri sabote etmemesi için açıkça uyarıda bulundu.
Birçok analizci gibi ben de Trump’ın kabinesine aldığı Başkan Yardımcısı, Dışişleri ve Savunma bakanları, Ulusal Güvenlik Danışmanı, Birleşmiş Milletler Temsilcisi, İsrail’e atadığı büyükelçi gibi, ancak George W. Bush’un yönetiminde yer alabilecek klasik dış politika şahinlerinin kefaleti ile, İran ve İsrail konusunda zaman kazandığı kanısındayım.
Elon Musk’ın çağrıları, Vance ve diğer şahinlerin sessizliği ne anlama geliyor? Sadece ‘Musk olayı’na bakarak bu kefaletin yetmediği ve Trump’a tanınan mühletin dolduğu, Netanyahu’nun intikam için kolları sıvadığı sonucuna varabilir miyiz?
Dikkatle izleyelim.