Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

4 yıldır Türkiye büyüyor. Aradaki krizlere rağmen büyüyor. Büyümek demek yatırım demek.Yatırım için tasarrufunuz yetmiyor, dışarıdan döviz alıyorsunuz. Bu da cari işlemler açığı yapıyor.Öyleyse bu büyüme sağlıklı mı, sürdürülebilir mi sorusu sorulabilir.Ama ne denirse densin, ne sorulursa sorulsun, yiğidin hakkını vermek de bizim boynumuzun borcu olmalı.Yani bu hükümetin başarılı olduğu noktalar da var.Eskilerin "Verdimse ben verdim", "Siz kaç verirseniz üstüne 5 puan da benden..." gibi siyasi vecizeleri (!) unutulmadı.Ben gazeteciliğimin ilk dönemlerinde ekonomi muhabiriydim. Hiç unutmam, her çıkışında Merkez Bankası bültenlerine sarılır "tedavüldeki para" ne kadar olmuş bakardık.Çünkü eskiden hükümetlerin ihtiyacı oldukça matbaaya emir verilir, banknot basılırdı.Yani enflasyon filan kimin umurunda...Bas banknotu, öde yüksek taban fiyatı, ver zamlı maaşı...Hey gidi günler...* * *AMA bu hükümetin sevaplarını saymak demek onun günahlarını görmezden gelmek demek mi?Hayır.Bakın daha geçen gün bu hükümetin bir bakanı, Kürşad Tüzmen, ne diyordu:"Türk bankacılık sistemi dış ticareti desteklemiyor. 2001 krizine neden olanlar daha sorgulanmadı. Krizin hesabı yapılmadı. Krize yol açan bankacılar rahat rahat dolaşıyor..."Kim bunlardan hesap soracak? Tüzmen'in hükümeti değil mi?Nerede onlar?Tesadüfen aynı gün DİSK Başkanı Süleyman Çelebi de konuşuyordu:"Sendikacılar şeffaf olmalı. Bugün Miami'de evi olan sendikacı var. Sendikacı mal varlığını, nereden bulduğunu da belirterek kamuoyuna açıklamalı..."Ya açıklayan olmazsa? Hükümet ne güne duruyor? Açıklatmalı.Ama "Sendikacılardan sonra sıra bize gelir" korkusu yoksa tabii...Çünkü bir gazetemizin manşetine yansıyan şu haber çok şey ifade ediyordu:"Dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekillerinin yüzde 23'ü sahtecilik, dolandırıcılık ve zimmetle suçlanıyor. Bu milletvekillerinin yüzde 70'ini ise AKP'liler oluşturuyor."* * *AKP'nin günahlarından belki de en büyüğü, "laiklik" ve "ülke bölünmezliği" konusunda iflas bayrağını çekmesi oldu. Ülke çok yakında bölünürse, herkes bilmeli ki bu da AKP iktidarının günahıdır ve bu günah affedilmez derecede bir günahtır.Laikliğe gelince. İşte Çarşamba. İşte İsmailağa Camii cinayeti. Önce, katil için "İntihar etti" denildi. Sonra, raporlar linci gösterdi. Ne oldu, lince intihar diyenler ortaya çıkarıldı mı?Ya Çarşamba'daki kılık kıyafete ne demeli? Burası Türkiye'de değil mi? BU yıl ikinci çeyrekte büyüme sürpriz yaptı. Yüzde 8.5 oldu. İlk altı aylık büyüme ise yüzde 7.5. Doktorların bir yanlışı daha çıktı! "Şunu yiyin, bunu yemeyin" diyorlar ya. Bunun boş laf olduğu anlaşıldı. Nasıl mı? Şöyle:ABD'de her türlü kötü beslenme alışkanlıklarına sahip bir adam 112 yıl yaşamayı başardı.George Johnson geçenlerde zatürreeden öldü."Kötü beslenme"den değil... DOKTORLAR DA YANILIR... TÜRKİYE Türkiye'nin güçlü olması ve yeri gelince bu gücü ispat etmesi lazım.ABD gibi, hatta İran gibi...İran nükleerde ısrar ediyor. Dünya ne yapıyor?Hiçbir şey yapamıyor. İran bölgenin güçlü devleti olma yolunda hızla ilerliyor.Başta, Türkiye'nin güçlü olması lazım, dedim, bunu tekrar edelim ve soralım niye güçlü olacağız?Düşmanımız çok da ondan.Son günlerde ABD'de eski başkan adayı John Kerry, Türkiye düşmanlığının adeta ABD'deki merkezini oluşturdu. Kerry, "Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını kabul etmesini" istiyor.Avrupa'da da Türkiye'nin bir baş düşmanı var.Fransa'daki cumhurbaşkanlığı seçiminin favori adayı Nicolas Sarkozy."Kıbrıslı Rumlara deniz ve hava limanlarını açmayan Türkiye ile AB müzakereleri durdurulmalıdır" diyor ve Fransa'nın İçişleri Bakanı Sarkozy şöyle devam ediyor: "Türkiye'nin Avrupa perspektifi yok, Ankara ile imtiyazlı ortaklık anlaşması yapılmalı, tam üyeliğe gidilmemeli."Bütün dünyada olduğu gibi, bugünlerde Lübnan'daki Ermeniler de Türkiye aleyhine ayaklandı: "Türk askeri istemiyoruz" diye haykırıyorlar.Papa, "İstanbul" yerine "Konstanipol" diyerek Türk dostluğunu (!) gösteriyor.Daha çok örnek var.Öyleyse güçlü olmalı ve yeri geldiğinde bu gücü göstermeliyiz.Bunun için de önce dışa karşı birlik, beraberlik şart... Gücünü ispatlamalı ÖSS DEĞİŞİYOR Türk anne ve babaların ezeli bir derdi var. Çocuklarına iyi bir eğitim aldırmak. Daha doğrusu, onların bir üniversite bitirmelerini sağlayıp onları diploma sahibi yapmak.Bunun iyi yaşamın, yani iyi kazancın yolu olduğu sanılıyor.Aşağı yukarı ailelerin çoğu da çocuğunu çok zeki sanıyor. Ve, "Şu fakülteye mutlaka girer" diyor. Gerçekçi olamıyor. Oysa, sonları hüsran oluyor.ABD Ulusal Yüksek Öğrenim ve Kamusal Politikalar Merkezi bu konuda bir rapor hazırladı. Ve OECD üyesi ülkelerdeki üniversiteye giriş ve bitirme oranları karşılaştırıldı. Araştırma sonucuna göre, üniversiteye girişte Güney Kore yüzde 48'le ilk sırayı elde ederken, Türkiye listenin sonunda yer aldı.Gördünüz değil mi. Sonuncuyuz.Yani bu sistemle ve bana göre ailelerin bu tutumuyla üniversiteye, hele hele istenilen fakülteye girmek imkânsız gibi bir şey.Peki öyleyse ne yapmalı?Bu sorunun cevabını Milli Eğitim Bakanı Çelik, yabancı olmadığımız bir şekilde veriyor:"ÖSS'yi değiştirelim."İnşallah bu son olur. Benim çocuğum zeki "Türk kadınları benzersizdir. Bir Türkle aşk yaşayabilirim..."Bunu söyleyen 40. sanat yılını dolduran yaşlı Yunanlı sanatçı Demis Roussos."Horoz ölür, gözü çöplükte kalır" diye boşuna dememişler.* * *Pınar Altuğ: "Ben hayatımda sadece dört adamla beraber oldum..."Üzülme, daha gençsin... dheper@milliyet.com.tr Horoz ölür...