Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İslam’ın iki bayramı var. Birisi “Ramazan Bayramı”. Bizde buna genellikle “Şeker Bayramı” da deniliyor.
Öteki “Kurban Bayramı”.
Kurban kesmek Hazreti İbrahim’den beri süregeliyor.
Allah’ın birliğine ilk inanan Hazreti İbrahim, günün âdetlerine uygun olarak oğlu İsmail’i kurban etmek istiyor.
Ama bıçak çocuğu kesmiyor. O sırada gökten bir koç iniyor, İbrahim de onu kesiyor.
Bu olay bugünkü “kurban”ın başlangıcı oluyor.
Tarihte, çeşitli zamanlarda, çeşitli ülkelerde, çeşitli medeniyetlerde hep insanlar kurban edildi.
Mısır’da, Amerika’da, Azteklerde adak yerleri vardı. İnsanlar kurban diye boğazlanırdı.
Hazreti İbrahim o zamana kadar süren insan kurban etme gibi vahşi bir geleneğe son vermek istiyordu ve bu oldu.
***
Rahmetli Burhan Felek Hocamız 1979’da yazdığı Kurban Bayramı yazısında bakın ne diyor:
“Kurban kesmek herkese vacip değildir. Bir aylık yiyeceği olacak, borcu olmayacak ve 200 dirhem ‘650 gram’ gümüş eşyası bulunacak. İstanbul Müftüsü Efendi Hazretleri’nin fetvalarına göre maaşı 5000 liradan az olan ücretlilere kurban kesmek caiz değildir”.
***
Türk edebiyat tarihçisi, Türk İslam tasavvufu tarihi ve edebiyatı hocası rahmetli Abdülbaki Gölpınarlı da bayram için bakın neler diyor:
“Her törenin sosyal amacı, aynı inançtakilerin dertlerinin dile getirilmesi, gidecekleri yolun belirlenmesi, tüm insanların kutluluğa yönelmesidir. Ama hacca gidip, o kutsal merkeze yüz sürmeye erenler, dünyanın dört bucağındaki Müslümanların ne halde olduklarını, kendi yurtlarında ve komşularında açların, yoksulların bulunup bulunmadığını düşünüyorlar mı acaba? Müslümanlar, Peygamberlerinin çağında yaşayanlar, ona gönüllerini verenler gibi, kardeşlerini her yönde üstün tutsalardı, içlerinden dini siyasete alet edenler çıkmasaydı, birbirlerine düşman mı olurlardı?
Olsa bile bunlar aralarında savaşırlar mıydı?
Birbirimizi kutlarken, gerçek İslam’a, kardeşliğe yönelelim... Ve, gerçek bayramı düşünelim.”
Günümüzde bayramlar yeni ve ek nitelikler de kazandı.
Onları bu halleriyle kutluyoruz, yaşıyoruz.
Hepinize bayramlar kadar iyi ve mutlu günler.

Haberin Devamı

OH BE
Tembellik ne güzel!

Haberin Devamı

Güzel şey tembellik. Yapabilene...
Özlemimdir.
Şöyle etrafı alabildiğince açık yemyeşil bir büyük bahçede, kırda şezlonga kurulayım. Yakıcı güneş göğsümden girsin sırtımdan çıksın.
Etrafta ağustosböceklerinin, küçük kuşların seslerinden, horoz ötüşünden başka bir şey olmasın.
Yalnız, arada sırada ve uzaktan uzağa köpek havlaması, inek böğürmesi ve eşek anırması duyulabilsin.
Hafif, çok hafif, sıcak bir rüzgâr zaman zaman yüzümü öpsün...
Yanı başımdaki küçük sehpada soğuk, buz gibi bir içecek olsun.
Rüyadaymış gibi, yavaş yavaş gözkapaklarım aralansın, güneş hüzmelerinin arasından etrafa bakayım. Yeşilin sonsuzluğunu, çimenin kokusunu, güneşin buğusunu içime çekeyim...
Hayali bile şahane...
Var mı tembellik gibisi...
Bunu çok özledik ve söyledik, beni okuyanlar biliyor ama...
***
Yarın arife.
Bayram, bana tatili, tatil de tembellik özlemimi hatırlatıyor. Herkesin sebeb - i mevti başka başka. Benimki de bundan olacak.
Bu özlemle gideceğim.
Bir zamanlar gazeteciler için iki bayramda, Ramazan ve Kurban bayramlarında tatil imkânı vardı. Çünkü Bayram Gazetesi çıkardı. Şimdi o da yok. “İsteyen zaman yaratır. Tatilini de yapar, tembelliğini de. 50 yıldır sen yapamıyorsan beceriksizlik sende” denebilir.
O da doğru.
Ama ne yapayım, aklımdan çıkmıyor ki...
Tatil deyince o anda; kar da yağıyor olsa ben, göğsümden giren sırtımdan çıkan güneşi hayal ediyorum...
Ve onun için hep yakınıyorum.
***
Aslına bakarsanız, tatil, güneş, çimen, ağustosböceği derken Türkiye için dünya tersine döndü bile.
Daha çok işe, soruna boğuldu. Türkiyemiz, mesleğimiz.
Tembellik yine kaldı başka bahara... Sağlık olsun.
Tatil bitse bile, tatil umudu bitmez ya...

Haberin Devamı

CEZALAR
Uyuşturucuya çare

Uyuşturucu kullanımı arttı.
Bunu gazete ve TV haberlerinden anlıyoruz.
Hükümet de aynı kanaatte ki çareler arıyor.
Bunun için “uyuşturucu ile mücadele şûrası” kasım ayında toplanacak. Ve mücadele için bir de “izleme komitesi” kurulacak.
Oysa bu kötü alışkanlığı kökten yok etmenin tek yolu var.
Bu maddelerin, yani uyuşturucu maddelerin ele geçirilmesini zorlaştırmak.
Bunun da tek yolu var.
Satıcılar için caydırıcı cezalar koymak.
Bugünkü cezalar onları korkutmuyor demek ki. Yoksa satışa böyle rahat rahat devam eder ve toplumun geleceği gençliği bombalar mıydılar?
Öyleyse tek çare satıcıya verilen cezaları çok artırmak, cezaların caydırıcılığını sağlamak.
Bence başka çare yok.

ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ...

- “Ey PKK gücün yetiyorsa IŞİD’e yap.”
Yılın sözü.

-“ABD’nin en önemli müttefiki Türkiye.”
Oku da inanma.

- “Yogayla başka dünya mümkün.”
Haydi yogaya.

-“İstikrarsızlık diye bir sorunumuz kalmadı.”
İster inan ister inanma.

-“Yargı adil hukukçularla yenilenmeli.”
Kim adil, kim değil?

- “YÖK lağvedilmeli.”
Bıktık be...

- “Almanya mültecilere yardım eli uzatacak.”
Geç değil mi?