Her şeye zam. En son İstanbul’da ekmek ve ulaşım hizmetleri zamlandı.
Bu ekmeği bol bol yiyenler, toplu taşımadan yararlananlar daha çok dar gelirliler değil mi?
Demek ki bunlar örnek.
Ne örneği?
Bu iktidarın ve onun uzantısı sayılabilecek olan İstanbul Belediyesi’nin aslında dar gelirli halktan yana olmadığının örneği. “Biz halkız” lafı aldatmaca. Doğru olsa bu zamlar olmazdı.
* * *
Bırakın ekmeğin ve ulaşımın zammını, gelin eğitime.
İyi bir eğitim demek için, bugün en az bir yabancı dili öğretmek şart diyoruz. Peki, bizim devlet okullarında yabancı dil öğrenilir mi?
Öğretilmez ki öğrenilsin.
Peki iyi bir eğitimi nasıl alacak, yabancı bir dili bu halkın çocukları nasıl öğrenecek?
Özel okullara giderek değil mi?
Peki özel okullar kaça biliyor musunuz?
Onlar da zamlandı. İşte bir örnek.
Robert Kolej yatılı ücreti 44 bin YTL. Yani ayda 4 bin YTL’ye yakın.
Robert Kolej’in yatılı olmayan lise hazırlık sınıfı ücreti ise yıllık 27 bin YTL.
Bununla bitse, bitmez ki...
Halk bu ücreti nasıl öder?
Peki, “Dar gelirli çocuğunu devlet okuluna yollasın ve bu ücreti de ödemesin” diyenlere cevabı başta verdik. O okullar, yani devlet okulları iyi bir eğitim, özellikle bir veya iki yabancı dil vermiyorlar ki.
Devlet okulundan mezun bir genç Robert Kolej’den diplomalı bir gençten en az 3-4 adım geriden hayat yarışına başlıyor sayılmaz mı?
Hani bu hükümet dar gelirliden yanaydı, halktan yanaydı? Bu mu halktan yana olmak?
* * *
Doğalgaz, akaryakıt ve elektriğe de zam var ya.
Başbakan son günlerde tutturdu. “Doğalgazımız yok ki. Dışarıdan alıyoruz. Elektriği de bununla üretiyoruz. Biz iktidara geldiğimizde petrolün varilin 22 dolardı bugün 137 dolar.” Yani, tabii zam yapacağız. Bu zammın sebebi biz değiliz, demek istiyor.
Başbakan doğruyu ifade etmiyor. Oysa, Başbakan bu zam senin yüzündendir. 5.5 yıldır iktidardasın. Türkiye’nin yabancının doğalgazına teslim olmasına sen göz yummadın mı? Hatta doğalgaz kullanımını yurt çapında yaymadın mı? Teşvik etmedin mi? Alternatif enerjide bu 5.5 yılda 5.5 santim yol aldık mı? Nükleer enerjinin temelini 5.5 yıl önce atsaydık mesafe almıştık. Bugün dünyada 100 nükleer santral yapım halinde, biz ne yapıyoruz? Aleyhte gösteri ve oyalama. Bu konuda biraz daha vakit kaybedersek paramız da olsa bu teknolojiyi alacak firma bulamayacağız. Haberiniz var mı?
Dar gelirliyi doğalgaza mahkûm et, ve tekelleş, sonra istediğin zaman, istediğin kadar zam yap. Ve kendine göre gerekçeler icat et, yutulur mu?
Bu halk masal sever, ama bu kadar da değil. Hele hele enflasyon artışı ve zamlar masal da değil, gerçek...
ANKARA UYUYOR MU?
Bazı Avrupalılar Türkiye’nin AB’ye alınmasını istemiyor. Bu “Avrupa Birliği Hıristiyan kulübüdür” sözleriyle başladı.
Avrupa’da Türkiye aleyhtarlığının başını Fransa çekiyor. Sarkozy başa geldi bu aleyhtarlık arttı ve daha aleni oldu. Dün Fransa Meclisi’nin aldığı karar yalnız Türkiye’yi hedef alması bakımından ilginçtir.
Ankara’nın Paris’i hedef alacak, Fransa’nın canını acıtacak kararları yok mu? Varsa hemen açıklanmalı, son oylamaya az kaldı...
TV’de kadına yer yok
Ana haberleri okuyanlar hep erkek. Başlıca TV’ler adeta bunları yarıştırıyor. Ben bu yarışmaya kadınların da katılmasını bekliyorum. Maksat, sözüne güvenmekse, seyrettiğimiz erkekler kadar, hatta onlardan çok güvenilecek kadınlar yok mu?
Var, hem yüzü genç, güzel ve eskimemiş, hem Türkçesi doğru ve akıcı, kekelemeyen, hem de bu meslekte yol almış kadınlar.
TV yöneticileri yaptığınız erkekler lehine ayrıcalık değil mi? Bu Birleşmiş Milletler’in “Kadın Dostluğu” programına da aykırı sayılmaz mı?
Düşünün bakalım, mevcut anchorman’lere hangi kadınlar rakip olabilir? Bekliyoruz...
TÜRKİYE’DE
Müslümana baskı
Türkiye’de Müslümanlar dini inançlarını en mükemmel şekilde yaşıyorlar. Bunu tarafsız olan herkes biliyor, görüyor ve söylüyor. Bu bakımdan Babacan’ın sözleri yanlış. Zaten bu yanlış ona gelen tepkilerde de görülüyor.
Türkiye’de isteyen “Ben Müslümanım” diyebiliyorsa, kimseden çekinmeden inancını açıklayabiliyorsa, bunun neresi “dini özgürlüklerle ilgili sorun” sayılabilir?
İsteyen namaz kılıyor, isteyen kılmıyor. Namaz kılana niye kılıyorsun, kılma diyen, zorlayan yok. İsteyen oruç tutuyor, istemeyen tutmuyor, oruç tutanları kınayan var mı? Yok. Bu akla bile gelmez. Olamaz. İsteyen hacca gider, isteyen gitmez. Kimse karışmaz. İsteyen zekât verir, fitre verir, isteyen vermez. İsteyen abdestli dolaşır, isteyen aksi.
Yeri gelince kelimei şahadet getirilir kimse karışamaz. Kapalı cami var mıdır?
Kapalı bir yana, her gün yeni yeni, küçük büyük camiler inşa edilmiyor mu?
Ezan 5 vakitte her minareden bulunduğu semte yayılmıyor mu?
Bunlara karışan mı var?
Yok.
Karışmak ne demek, dini konuları eleştirmek bile kimsenin aklına gelmez.
Peki buna rağmen Babacan, nasıl olur da “Türkiye’de Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor” der?
Bu Babacan yoksa şeriat devleti mi istiyor?
Eğer öyleyse, çok bekler.
SONUÇ
Önder Sav yanılttı
“Telekulak” tartışmasına söz konusu gazete şu açıklamayı getirdi:
“Tarih 25 Mayıs 2008 Cuma... Saat 10.00 civarı... Muhabirlerimiz, hac ve Peygamber Efendimiz aleyhinde sarf ettiği sözlerden dolayı büyük tepki çeken Önder Sav’ın bu konudaki görüşünü almak üzere, kendisini 0532 371 65 22 numaralı telefondan ararlar... Önder Sav; o an Vali Ali Serindağ ile görüşmektedir. Muhabirlerimize, ‘Misafirim var... Bir dakika...’ der. Muhabirlerimiz beklemeye başlar... ‘Telefon açık’tır... Muhabirlerimiz, Önder Sav ile Vali Serindağ’ın konuşmasına işte o telefondan, yani Önder Sav’ın telefonundan mutalli olurlar...”
Açık unutulmuş telefonu dinlemek ve oradaki konuşulanları gazeteye aksettirmek etik mi, değil mi? Bu münakaşa devam edecektir. Ama bir şey var ki, o gerçektir:
CHP’nin ithamları aşırı hatta haksız olmuştur.
Olaya CHP Genel Sekreteri Önder Sav’ın unutkanlığı yol açmıştır.
Bu bir “unutkanlık” olayı olmasaydı CHP dünyayı ayağa kaldırmaya devam eder ve bizim gibi objektif çok kişi de “Haklısınız” derdi.
Neyse, ne diyelim, CHP’ye geçmiş olsun. Sav’a da...
Telefonlarınızı değil, gözünüzü açık tutun.