Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

5-6 Eylül’de kurultay var. CHP Cumhurbaşkanlığı seçiminde tabir yerindeyse “saçmaladı”. Bunun sorumlusu bir çoğuna göre Kılıçdaroğlu idi.
Ve muhalefet “istifa” istedi.
Kılıçdaroğlu da meydan okudu ve Kurultay dedi.
Bazılarına göre, kurultay delegelerinin çoğu Kılıçdaroğlu’na bağlı, öyleyse bu kurultayda başkan düşmez, daha kuvvetli çıkar. 5-6 Eylül çok yakın bir tarih muhalefet bu kısa sürede zaten toparlanamaz, hazırlanamaz, görüş birliği sağlayamaz.
Bana sorarsanız CHP’nin asıl sorunu ana muhalefet olma vasfını kaybetmesi, “modern sol parti” olma özelliğini bir türlü kazanamaması. Ve yurttaki problemler için, özellikle orta sınıf ve dar gelirliler için plan ve projeler ortaya koyamaması. Özetle; politika değiştirememesi kadro değiştirmesi. Ümit vermemesi. Ve bu yüzden halkın desteğini kaybetmesi.
İnşallah bu kurultay CHP’deki bu eksikliklerin giderilmesine yarar... Yani, CHP değişir.
* * *
Mesela Türkiye dış politikası AKP’nin elinde kaldı. CHP var mı yok mu belli değil.
O CHP ki cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybetti ama “ilk genel seçimde iktidarız” diyor.
Peki, ilk seçimde iktidar olmaya hazırlanan CHP’nin dış politikası ne?
Bilen var mı?
Yok.
* * *
Geçmişe dönelim bir örnek verelim.
Türkiye’nin Irak politikası.
“İflas etti”.
Kim söylüyor?
Eski, ırak Cumhurbaşkanı Talabani.
Talabani şunları söylüyor: “Türkiye’nin istediği, Irak’ta Cumhurbaşkanı da, Başbakanı da, Dışişleri Bakanı da olamadı.
Türkiye’nin Irak’ta yürüttüğü politika yanlıştı ve haliyle başarılı da olamadı”.
Peki CHP bu politikanın öncesinde ve sonrasında açık, seçik bir şey dedi mi, bilen duyan var mı? Yok.
CHP’nin bir Irak politikası olsa etkin bir şekilde söylemez miydi?
* * *
CHP susuyor sayılabilir.
Oysa “iktidara adayım” diyen ana muhalefet partisinin söyleyecek çok sözü olmalı. Susmamalı, eleştirmeli veya tebrik etmeli. Kendi planını ortaya koymalı.
Bunu eski başkan Deniz Baykal da söyledi, söylüyor.
Partisinin hatalar yaptığını söyleyen Baykal, şöyle devam ediyor. “Yanlış yaptığımız açık. Göz göre göre de yapıldı. Bir çizgiyi çizmeye ve doğru mekanizmaları kurup yanlışları kaldırıp, yeniden ayağa kalkmak lazım. Bunu yapacak birikim, kadro her şey var. Çılgınca hatalar yapıldı. Boş lafa doyduk, ciddi bir tabloyu boş lafla izah etmesin kimse.
Önümüzde genel seçimler de var, çok fazla da zaman yok.
Bunu şimdiden halletmek lazım. Doğru teşhisleri koyup, gereğini yapmak lazım. Tazelenmeye yeniden ihtiyaç var.” Oysa bugün CHP yanlış söylüyor, yanlış yapıyor.
Halbuki genel seçim yaklaştı.
Baykal’ın dediği gibi, “ayağa kalkmak lazım.”
Belki bu kurultay ayağa kalkmaya yarar.

Haberin Devamı

ARTIK
Uzlaşma zamanı

Cumhurbaşkanlığı anayasal bir mevkidir. Ama cumhurbaşkanlığının bir de manevi yanı var.
Yani konsensüs, yani uzlaşma yanı.
Ülke insanlarının çoğunluğu tarafından istenme, saygı duyulma ve cumhurbaşkanı olarak kabul edilme durumu.
Onun partisine oy vermezseniz bile o kişiye saygı duymanız, o kişiyi cumhurbaşkanı olarak görmek istemeniz mümkündür.
Bugüne kadar Türkiye’de hep böyle oldu. Öyle kişiler cumhurbaşkanı seçildi ki, halk Türkiye vatandaşı olarak o kişiyi tanıdı, saydı...
Buna konsensüs denildi.
Yani uzlaşma pazarlıkla olmaz, uzlaşma gönüllerde olur. Peki, bugün böyle mi?
Olmalı.
Bizim temennimiz bu.
Yarış geride kaldı.
Şimdi artık uzlaşma zamanı.
Unutmayalım.
Yoksa Türkiye’ye yazık ederiz.

Haberin Devamı

DEVRİM
Azınlık yok, eşitiz

Bu ülkede 76 milyon Türk’tür.
Ama, ya Ermeni asıllı, kökenli Türk, ya Yahudi asıllı Türk, ya Kürt asıllı Türk, ya çingene asıllı Türk, ya Sünni Türk, ya Alevi Türk vesaire vesaire olabilir.
Yani bunun aksini savunmak bana göre 76 milyonu, yani Türkiye’yi parçalamak demektir.
Ben azınlık lafına da karşıyım. Azınlık yok.
Bu kelimeyi lügatten atmalıyız.
Herkes 76 milyona dahildir.
Ve bu insanlar polis de, subay da, savcı da, hâkim de, yani devlet memuru da olabilir, olmalıdır. Bu isteğimiz daha önce de belirttik.
Var mı aksini savunan.
Olamaz olmamalıdır.
Bu seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi bu devrimin miladı olmalı.

Haberin Devamı

NÜKLEER
Geç kalıyoruz

Elektrik üretiminde nükleer enerjinin payı bazı ülkelerde yüzde olarak şu oranları gösteriyordu: Bugün bu oranlar daha da artmıştır.
Fransa 79, Belçika 60, İsviçre 42, İsveç 39, İspanya 37, İngiltere 21, ABD 20.
“Deprem bölgesinde nükleer santral kurmak, nükleer felaket riskini artırır” görüşü ile Türkiye’de nükleer santrallere karşı çıkılırken dünyanın deprem yönünden en riskli ülkesi olan Japonya birbiri ardından nükleer santraller kuruyor.
Japonya enerji tüketiminin yüzde 51’ini nükleer santrallerden sağlıyor.
Türkiye’de ise yaşam standardı yükseliyor, elektrikli eşya kullanımı artıyor.
Sanayi, kalkınma, refah enerjiye bağlı. Medeniyet demek bir bakıma elekrik demek.
Ama Türkiye’deki müjde; “Karanlık bir döneme giriyoruz” oluyor. Yani yakında bugünkü enerji Türkiye’ye yetmeyecek.
Ve nükleer enerji lazım. Bunun için de reaktörler gerekiyor.
Geç kalmayalım...