Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Cumhuriyet bu halkın bayramı. Çünkü “29 Ekim” bu milletin miladı, yani yaşamının 180 derece lehine döndüğü gün, bunun alternatifi olmaz.
Bu mutlu günü kimse bu halkın elinden alamaz, alamayacak.
Kimse bu halkın coşkusuna engel olamaz, olamayacak.
Zaten 29 Ekim’de milletin coşkusuna engel olmak isteyen yok, olsa olsa yanlış anlama, yanlış anlatma olabilir.
Öyle de oldu.
Adına “çelenk krizi” denen olaylar birçok şehrimizde Atatürk anıtları gölgesinde yaşandı. Yürüyüşlere de engel olundu, olunmak istendi. Oysa bu coşku halkındı, yalnız CHP’nin değildi. Coşku AKP’li, CHP’li MHP’li bütün halkındı. Bu Cumhuriyet coşkusuna, yürüyüşüne hükümet de katılsa, halkın arasında olsa daha iyi olmaz mıydı?
Cumhuriyet Bayramı, halkla hükümeti kaynaştırsaydı. İkilik olmasaydı.
Cumhuriyet bu halk için bir kez daha milat olurdu.
Kaynaşmanın sebebi oldu diye hükümeti de sevinçle, iftiharla alkışlamaz mıydık?
Alkışlardık.
Ama olmadı.
Bir dahaki 29 Ekim’de, yanlıştan dönülme beklentisiyle.

Haberin Devamı

AÇLIK
Greve son

Cezaevlerinde KCK ve PKK’lıların açlık grevi, bazıları tarafından ölüm orucuna çevrilerek sürdürülüyor.
Grevi sürdürenler, “Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit koşullarının kaldırılmasını, anadilde savunma ve eğitim hakkı tanınmasını” istiyorlar.
“Açlık grevinin tümden sona ermesi için APO’dan emir gelmesinin beklendiğini” söyleyenler de var.
Buna karşılık hükümet bu kez yangına körükle gitmedi.
Adalet Bakanı Ergin, Sincan Cezaevi’ni ziyaret ederek reform müjdesi verdi.
Ama buna karşılık ateş üzerine benzin dökmeyi su sıkmaya tercih edenler de var.
Bunlardan biri de BDP Eşbaşkanı Demirtaş, 60 cezaevinde 51 gündür süren açlık grevleri için şöyle dedi: “Saniyenin önemi var. Tüm ülkede yüz binler alana çıkmalı. Başka türlü bu vicdansızlığı durduramayız. Ya hep birlikte durduracağız ya da içerdeki arkadaşlarımızla öleceğiz.”
Bu tahrik değil de nedir?
PKK okulları yakarken bunu seyreden BDP, şimdi konuşuyor. Hem de nasıl?
Oysa ondan beklenen, en azından PKK’nın 58 cezaevindeki çocukları da bu eyleme katmak istemesine karşı durması.
Ve hükümetle uzlaşma için zemin yaratması olmalı.

Haberin Devamı

ATİNA İLE
Federasyon

Yunanistan’ın nüfusu İstanbul kadar bile değil.
Ama bu ülke Avrupa’nın şımarık çocuğu olarak el üstünde tutuldu.
Ülkenin bütün yolları yapıldı, daha doğrusu yenilenmesi Avrupa Birliği parasıyla oldu.
Ama onlar bunun kıymetini bilmediler ve bugün yine ekonomik sıkıntı içindeler.
Çünkü öğlen uykusuna yatmayı, çalışmaya, üretmeye tercih ettiler.
Hatırlar mısınız bilmem, bir zamanlar Türkiye’de Menderes, Yunanistan’da Karamanlis iktidarda idi.
Tesadüfe bakın iki liderin isimleri bile Yunanca ve Türkçe kökenli idi.
İşte bu iki lider zamanında iki ülkenin bir federasyon kurabileceği söz konusu olmuştu.
Yani Türkiye ve Yunanistan o kadar birbirine yaklaşmış ve dost olmuştu.
Bu dostluk Türkiye’den çok Yunanistan’ın lehine değil miydi?
Evet.
Son günlerde Yunanistan’ın düştüğü durum da bunu gösteriyor.
Ama bunlar unutuldu. Son günlerde yine düşmanlık canlandı. Kara kuvvetleri eski komutanı General Frangulis Frangos bugün Türklere saldırmayı marifet sayıyor.
Kendi ülkesinin düştüğü zavallı duruma bakmıyor bile.
Yunan Dışişleri de Gümülcine Başkonsolosumuzu suçluyor. Bazı siyasiler de Başkonsolosumuzun sınırdışı edilmesini istiyor.
Nereden nereye, değil mi?
Oysa, Yunanistan’ın menfaati, dün de bugün de Türkiye ile kardeşçe geçinmeyi emretmiyor mu?

Haberin Devamı

KISA YAZI
Rekor kimde

Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil geçen gün köşesinde şunları yazdı:
İstediğin kadar tazyikli su sık... Korkma sönmez!..
Bu en kısa yazı rekoru olarak tarihe geçti diyenler oldu.
Milliyet’te Çetin Altan da 29 Nisan 1960 tarihinde, yani bundan 52 yıl önce köşesinde yazısını şöyle başlayıp, bitiriyordu:
Bugün canım yazı yazmak istemiyor...
İki kelime eksikle Çetin Altan kısa yazı rekorunu hâlâ muhafaza ediyor, değil mi?..

GEÇMİŞİ
Unutmalı

Kurban Bayramı’nı binlerce kişi yurtdışında geçirdi.
Bu sayının içine hacca gidenler de dahil mi, acaba?
Herhalde dahil değil.
Nasıl Paris’e gidene; “niye gidiyorsun” denmiyorsa, Suudi Arabistan’a gidene de bu soru sorulmaz ve zaten soran da yok.
Bu nedenle 30 kez hacca gidenlerimiz bile var.
Bu neyi gösteriyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nde bazılarının iddia ettiği gibi dinine bağlı insanların baskı altında olmadığını.
Laikliğin dinin önünde engel olmadığını...
Türkiye Cumhuriyeti laik bir ülke.
Yani bu ülkede hakimiyetin kaynağı ilahi değil.
Dini kurallar bu ülkede kamu alanının dışına çıkartılmış durumda.
Yani laik olmak, dinine bağlı olmaya ve onun vecibelerini yerine getirmeye engel değil.
Zaten aksi olsa buna “Müslümanım” diyen tüme yakın ekseriyet karşı çıkmaz mı? Ben de çıkarım.
Kötü geçmişi canlandırmakta yarar yok.
Ama bunu hepimiz yapmalıyız.
Topyekün yapmalıyız.