Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ALMANYA'yla ilişkiler belki de tarihimizin en kötü dönemini yaşıyor.
Türkiye'nin büyük ekseriyeti yıllar, on yıllar boyu geleceğimizi Avrupa ile bütünleşmeye bağladı.
İstikbali Batı'da gördük.
Ve son 30 yılda bunun için yapılmayan fedakarlık kalmadı.
Tam "oldu", "olacak" derken hiç ummadığımız şekilde bir dost kazığı yedik.
Bu dost; Almanya ile onun Başbakanı Kohl.
Kohl: "Anadolu hangi coğrafya kitabında Avrupa'da gösteriliyor? Var mı böyle bir kitap?" diyerek Türkiye'nin Avrupa'dan umudu kesmesini söylüyor. Alman Dışişleri Bakanı Kinkel de "Türkiye Avrupa'nın aile fotoğrafında yer alamaz" diye aynı görüşü başka şekilde ifade ediyor.
Kinkel önceki gün Ankara'da da "Siz Avrupa Birliği'ni uzun süre unutun" anlamında konuşuyor.
Yani?..
Yanisi şu: Tansu Çiller bizi uyutmuş. Tabii daha öncekiler de... Veya onları uyuttular, onlar da bizi...
Artık oyalama bitti, gerçek göründü...
Şimdi iki yol var:
Birincisi; ne pahasına olursa olsun Avrupa Birliği kapısını yılmadan usunmadan her gün zorlamak.
İkincisi; bu zorlamayı yaparken Avrupa Birliği'ne artık hiç giremeyecekmişiz gibi yeni bir strateji uygulamak.
Türkiye'yi güçlü, vazgeçilemez, söz sahibi ülke haline getirmek. Avrupa Birliği'ne girmeden de o standardlara, o seviyeye ulaştırmak.
* * *
TABİİ bunları başarabilmek için basiretli, uzak görüşlü liderler gerekiyor, huzur ve istikrar gerekiyor.
Ciddiyet gerekiyor.
Kinkel'in ziyareti öncesi doğan skandalı izlediniz.
Erbakan, Alman Dışişleri Bakanı yoldayken: "Onu Türkiye'ye saygıya davet edeceğiz. Kinkel Ankara'da başını önüne eğmek zorunda kalacak" diyor.
Bu sözlerin doğurduğu kriz Alman Dışişleri Bakanı'nın Ankara'ya üç saat geç gelmesine neden oldu.
Ziyaret iptalden döndü. Türkiye tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı, Erbakan'ın sözleri geri alındı.
* * *
ALMAN Dışişleri Bakanı, Ankara'daki basın toplantısında üstüne basa basa, "Başbakan'ın sözleri tekzip edilmemiş olsa idi Roma'dan Almanya'ya dönecek, Ankara'ya gelmeyecektim" diye konuştu.
Erbakan dış politikayı iç politika malzemesi olarak kullanmak istiyor, ama başaramıyor, kendi oyunuyla tuş oluyor. Sözleri, diplomaside akıl almaz bir pot sayılmaz mı?
Türkiye'yi özür diler hale düşürmek en basit tabiriyle acemilik değil mi?
Peki bu acemilikle Türkiye AB konusunda başarı kazanabilir mi?
Bırakın Avrupa Birliği konusunu herhangi bir konuda arzuladığını elde edebilir mi?
* * *
MGK kararlarına Erbakan da katıldı, imzaladı.
18 madde yerine getirilecek.
Ama şimdi hiç yoktan sertlik yaratılıyor.
Sertliği yaratan, iktidarın büyük ortağı Erbakan ve onun sağ kolu Oğuzhan Asiltürk.
Küçük ortak Çiller uyumdan yana. O "MGK kararları kesinlikle uygulanacaktır. Kimse bu kararları gayri ciddi göremez" diyor.
Ama Erbakan bu havada değil.
MGK kararlarını, özellikle de 8 yıllık kesintisiz eğitimi ima ederek "İnanan insanlar kimseye taviz vermek mecburiyetinde değil. Bilakis inanlardan özür dilensin..." diyor.
Ne demek bunlar?
Kimin inanmış, kimin inanmamış olduğunu bir fani nasıl takdir eder?
Bu sözler de bir anlamda "pot" sayılmaz mı?
Erbakan'a "evet" diyen inanmış olacak, "hayır" diyen inanmamış.
Olur mu böyle şey?..
Türkiye bu anlayışla idare edilebilir mi?
Dışa karşı "pot", içe karşı "pot".
Aslında bunlara pot demek bile hafif kalır.
Bunlar 65 milyonun huzurunu, bütünlüğünü, geleceğini tahripten, bombalamaktan başka bir şey sayılamaz.