AKP, “Türkiye iyi yolda” diyor, biz aksini. Neye göre iyi yol? Artık yamalı çorap, tersyüz edilmiş elbise giymiyoruz, halimize şükredelim, Türkiye iyi yolda, diyelim mi?
Ama hep tekrarladığımız gibi, politikacılarımızın örnek gösterdikleri ve 2000 yılında yakalayacağız, dedikleri İtalya’dan bugün yani 2010’da da hâlâ gerideysek Türkiye iyi yolda değil demektir.
Ekonomik bakımdan iyi yolda değil, sosyal bakımdan iyi yolda değil, siyasi bakımdan iyi yolda değil, askeri bakımdan iyi yolda değil.
Bunlar açıkça görülüyor. Olaylar bunları gösteriyor.
AKP ne kadar inkâr etse de, halkın “her şeye şükür” geleneğinden, alışkanlığından, terbiyesinden yararlansa da bu böyle.
Dünya halkları refahta, ileri gidiyor, Türkiye’de halkın çoğunluğu yerinde sayıyor. Fakir ile zengin arasındaki uçurum büyüyor.
8 yıldır AKP de bundan öncekiler gibi bu halkın kaderini değiştiremedi. Oysa değiştirme vaadiyle geldi.
* * *
Ekonomideki geriliğimiz vatandaşı hırsından ağlatacak duruma geldi.
Bunu ezbere söylemiyorum.
Bakın kimlerden et alacağız, görün.
Biz değil miydik tarım ülkesi olan? 776 bin metrekare toprağımız yok muydu? Peki, hayvanlarımız başıboş, tarımcılığımız plansız mı kaldı?
Tarım Bakanı, sıkılmadan, Avrupa’nın o en küçük devletlerine de muhtaç olduğumuzu, onlardan büyükbaş hayvan alacağımızı açıklıyor.
Vah Türkiye vah! Kimlere muhtaç edildin!
Vah halkım! En pahalı eti yıllardır yemen yetmezmiş gibi şimdi de elin adamına muhtaç bırakıldın.
Bu mu AKP’nin “iyi yolda” dediği Türkiye?
* * *
Türkiye askeri bakımdan da iyi yolda değil.
AKP Genel Başkanı Erdoğan amacına ulaştı ve orduyu iyice yıprattı.
Bunu bir yana bırakalım ve, çok acı bir konuyu ele alalım.
Her gün askerlerimiz PKK tarafından öldürülüyor.
Bir ayda 18 şehit verdik.
Hani anaların gözyaşı dinecekti?
Bu mu açılım? Anlat ey AKP, bu mu açılım? Ne zamandır, ölümün adı, kanın adı açılım oldu?
Tabii bu ölümlerde ordu üst kademelerinin de günahı var.
Ne diyor BDP milletvekili? “Savaş var” diyor.
Öyleyse Türk ordusu da açılımı filan dikkate almadan “savaş” olduğunu kabul etmeli ve gerekiyorsa iki ordusunu da güneydoğu sınırına sevk edip taş taş üstünde bırakmamalı. “Açılım”ın değil, “savaş”ın gereğini yapmalı, sınırda 50 karakol yetmiyorsa, 150 karakol kurmalı... Oysa mevcutların onarımı bile yıllardır sürüyor.
* * *
Hükümet, hâlâ “Türkiye iyi yolda” diyecekse, ben de buna gülerim.
Taksim, ‘Atatürk Meydanı’ olsun
Bu yıl 1 Mayıs Taksim’de kutlandı.
1 Mayıs gerçek bir bayram havasında geçti.
Yıllardır zaten özlenen buydu.
Çalışanlar, Atatürk anıtı etrafında toplansın ve bayramlarını içlerinden geldiği gibi kutlasın, isteniyordu. İşte, bu yıl böyle oldu.
Bana göre, sırıtan tek bir şey vardı.
10 binlerce emekçinin toplandığı ve bayram ettiği o meydanın ismi, “Taksim Meydanı” idi.
Üstelik burada, Atatürk anıtı etrafında toplanılıyordu.
Yani o meydanda Atatürk de vardı.
Öyleyse “Taksim” yerine o meydana “Atatürk Meydanı” diyemez miyiz?
Bu adı belediye ya da başkası, resmen kim koyacaksa, bir an evvel ilan etsin.
Bu meydan artık resmen “Atatürk Meydanı” olsun.
Dönekler tehlikeli
“Döneklik” fazilet oldu.
Onlara “her devrin adamı” da diyebiliriz.
Bugün böyle yazarlar, yarın şöyle. İktidar kimdeyse onlar da onun yanındadır.
Yazarlar, çizerler, beraber seyahat ederler, iktidardakilerle samimidirler, onlara fikirler de verirler. Yanlış haberler de yayarlar.
Ve dönekliklerine çeşitli bahaneler de bulanlar vardır, bulma zahmetine katlanmayanlar da. İşte bunlar, yani bu doğruyu söyleyemeyenler, bu dönekler, bu kendi çıkarını düşünenler, memleket ve millet için salgın hastalıktan, mesela vebadan daha tehlikelidirler.
Bunların büyük kısmı şimdiden AKP milletvekili aday listelerine girdi bile. Peki onlar kim?
TV’lerdeki tartışma programlarını izleyin, listeleri siz yapın.
AKP’NİN
İstediği olmadı
AKP’nin, daha doğrusu Erdoğan’ın istediği olmadı.
8. maddenin Meclis’te reddedildiği akşam “Tecrübe Konuşuyor” programını yapan arkadaşlardan biri “8. maddenin düşmesini bir demokrasi ayıbı olarak görüyorum...” dedi. Meclis o arkadaşın, yani AKP’nin istediği gibi karar alırsa, o saygı duyulan “milli irade” olacak, aksi karar alırsa, “demokrasi ayıbı” işlemiş olacak. Bu nasıl objektiflik, bu nasıl anlayış? Yakışır mı? Anayasa’nın 30 maddesi değişecek, Türkiye buna kilitlendi. Oysa Anayasa yenilenebilir, yani yeni bir anayasa yapılabilirdi. Türkiye’ye gerekli olan buydu. Ve bunu savunan birçok aydınımız var.
Ama, bizim de savunduğu-muz bu, yeni anayasa, aceleye getirilecek bir konu olamazdı. Ve bu yeni anayasa uzlaşma isterdi. Oysa AKP, “Uzlaşma nedir ki?” diyor. Barajı ele almıyor. Dokunulmazlık kürsüyle sınırlanmıyor. Seçim kanunu ve partiler kanunundaki aksaklıklara son verilmiyor. Yani milletvekili adaylarını “lider” seçip halktan oy topluyor. Tutukluluk infaz haline getirildi, yargıyı hızlandır-mak yok. Peki, 30 maddede ne var? Yargıyı iktidar partisine, dolayısıyla başbakana bağlamak var. Yani sivil diktayı kurma teşebbüsü var. Milli irade bu...
3. Köprü
Boşuna masraf
Yeni köprü İstanbul Köprüsü değil. Ben iki yakada da onun ayaklarının konacağı yerleri bilirim.
Garipçe çok güzeldir ve burada içkisiz iki lokanta var, karşıdaki Poyraz Köyü de gezdim, gördüm.
Niye yeni köprü İstanbul’un sayılmaz?
Çünkü şehre çok uzaktır; bu yüzden de şehrin trafiğine çare olamaz.
Şehirde oturan hiç kimse bu uzak yolu kullanmaz.
İstanbul Boğaz köprülerinden transit geçen araç, yani kamyon ve TIR yükü yüzde 2.8 değil mi?
Öyleyse bunları kuzeyden geçen yeni köprüye yöneltsen ne olur? Şehir trafiği rahatlar mı?
Rahatlamaz.
Köprü yerine bu yüzde 2.8 için Silivri-Anadolu arasında araba vapurları işletilemez mi?
Böylece 3. köprüyü de daha güneye yapma fırsatı doğar.
Erdoğan
Aziz Nesin’i seviyor!
“Türkler oltaya çabuk geliyor. Elektronik posta ve kısa mesajlara inanan insanlar dolandırıcıların tuzağına düşüyor. İnsanlarınızın bunları doğru kabul etmesine şaşıyorum”.
Bunları yurdumuza gelen bir yabancı “siber terör uzmanı” Sabah gazetesine söylüyor.
Bizim ne mal olduğumuzu yıllar önce Aziz Nesin zaten söylemişti. Ben Nesin’in bu cümlesini tekrarlamak istemiyorum. Nesin’e bu konuda katılmıyorum ama olaylar ve içi boş münakaşalar Aziz Nesin’i haklı çıkarıyor.
Bu yabancı uzman da adeta “saflığımızı” Aziz Nesin gibi belirtiyor.
Halimize ağlayalım mı, gülelim mi!..