EMNİYETİN İstihbarat Daire Başkanı'nı dinleyen Meclis Komisyonu isyan etmiş. "Nasıl oluyor da istihbaratçı olan siz, bu kadar bilgisiz oluyorsunuz?" diye.
Ve uyarmış "Bu komisyondan bilgi saklamak suçtur."
İstihbarat Dairesi Başkanı da gerekçe olarak "Biz terörle ilgili istihbarat yaparız, ötesini bilmeyiz" gibi şeyler söylemiş.
Komisyon üyeleri haklı.
Bilgisi olduğunu zannettiklerini dinliyorlar ama doğru dürüst bilgi çıkmıyor.
Ya "devlet sırrı" diye saklıyorlar.
Ya kendi sırları diye.
Ya da eş, dost, arkadaş kayırılıyor.
Veya, "ben bulaşmayayım" diyorlar.
Herhalde, hedef şaşırtmamak için bilgisiz görünenler, yanlış şeyler anlatanlar da var.
Ama ne olursa olsun, bu manzara gösteriyor ki komisyonun işi zor. Sır saklamayan bir komisyon kaldı...
Elde roman yazacak malzeme toplandı. Ama bu malzeme, bu anlatılanlar yalnız roman yazmaya yarayacaksa, gerçek nasıl ortaya çıkacak?
* * *
GERÇEĞİN ortaya çıkması her kişinin bildiğini dosdoğru söylemesine bağlı.
Yok "Bu bilgiler söylenemez" demek isteniyorsa, bu da resmen açıklanmalı.
Çatlı ve onun gibi bazıları 1980'den beri görevde. Artık bunu anlamayan kalmadı. Komisyonun açıklamalarını, ifadelerden sonraki haberleri izleyen herkes bunu artık öğrendi, biliyor.
Çatlı'ya Türkiye adına görev verenler, pasaport da vermiş, hüviyet de vermiş, silah ruhsatı da vermiş, para da vermiş... Görev yerini de göstermiş. Cezaevine düşünce de kurtarmış.
Ama bunları el yordamıyla, karineyle, açıklamaları ucu ucuna ekleyerek çıkartıyoruz.
Bir Allah'ın kulu da, bir yetkili de bunu çıkıp böylece açık seçik ifade etmiyor.
"Evet, biz görev verdik, çalıştırdık, ama arada denetimimiz dışında yasal olmayan işler de yapmış, çeteleşmiş, işte onlar, işte bunlar." diyen çıkmıyor.
Ekseriyet, üç maymunları oynuyor. Ben görmedim, ben duymadım, ben söylemedim ve de ben bilmiyorum...
* * *
1980'den bu yana her partiden Başbakanlar, İçişleri, Dışişleri Bakanları, emniyetin çeşitli birimlerinin başkanları, yetkilileri varsa yasal olanları, olmayanları, yapılanları, görevlendirenleri nasıl bilmez?
Siz bir gazetenin sorumlusuysanız, gazetedeki bir küçük birimin de, bir büyük birimin de yaptığından bilgi sahibisiniz demektir, sorumlusunuz demektir.
Bu objektif mesuliyettir, objektif sorumluluktur, kusursuz mesuliyettir...
Oysa komisyonun güçlü tanıkları kıvırıyor. "Haberimiz yok."
Bu bile bizatihi "suç" sayılmalı. Hiç olmazsa, "ihmal" sayılmalı... Görevi ihmal, savsaklama, her neyse...
* * *
ÖRNEĞİN: Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı yapan, 1980'den, 1983'ten bu yana Türkiye'nin kaderinde çok önemli roller oynayan Sayın Mesut Yılmaz sanki tüm bu bihaber yetkililere, sorumlulara tercüman olarak diyor ki:
"İki kez başbakanlık, yedi yıl bakanlık yaptım. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına katıldım. Hiç kimse bana devletin bazı işler için kanun kaçaklarını kullandığını söylemedi. Benim yetkimi benden izinsiz kullandılar ve yetki gaspı yaptılar..."
Türkiye hala batmadıysa mucize sayılmalı.
Özay Şendir
“Erdoğan, Osmanlıyı diriltmek istiyor…”
11 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Şaşırtan Çin
11 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Yatırımda yeni şifre: Hızlı nakit
11 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Nükhet Duru: Fırınlanmadan, pişmeden kalıcı olunmaz
11 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Vadeli lider vs. Vadesiz lider: Habemus Papam...
11 Mayıs 2025