Yıl 2014. Yani, benim Milliyet’te 50. yılım.
Artık “Milliyet benim hayatım” cümlesini tartışmasız bir şekilde kullanabilirim.
Çünkü, 50 yıl bir ömür eder.
Hem bu 50 yıl yalnız Milliyet’te ve gece gündüz, tatil, izin demeden çalışarak geçtiyse.
Bu, benim için iftihar vesilesidir. Ve bu bir rekordur.
Bütün emeğimi, enerjimi, bilgimi sevdiğim bir yere, tek yere, yalnız Milliyet’e, yarım asır harcamak bana nasip oldu, bunun için gururluyum.
Bu sürenin aşağı yukarı 22 yılında da ismimin, Milliyet’in künyesinde yer alması başka bir iftihar vesilesi sayılmaz mı?
Milliyet gibi bir müessesede; muhabirlik, yazı işlerinde sekreterlik, sorumlu müdürlük, yazı işleri müdürlüğü, Abdi Bey’den sonra en uzun süre genel yayın yönetmenliği, murahhas üyelik, İcra Kurulu Üyeliği, İcra Kurulu Başkanlığı ve yazarlık bana nasip olduğu için çok mutluyum.
Ama en büyük mutluluğum tabii ki, bu sıfatlardan önce Milliyet ailesine mensup olmamdır.
Bu 50 yıl içinde kaç hükümet, kaç ihtilal, kaç müdahale, kaç suikast ve kaç sıkı Yyönetim izledim.
Kardeşler, abiler, iki yüzlüler, tembeller, çalışkanlar, çıkarcılar, yağcılar ve doğrucular; kimler geldi kimler geçti bu 50 yılda gözümün önünden.
Görevde olduğum sürede, arkadaşlarımla, tereyağından kıl çeker gibi, bütün badirelerden yara almadan Milliyet’i geçirdim. Yani görevimi hakkıyla yerine getirdim. Ve bunları da tevazu içinde yaptım.
Biri hukuk, iki yüksek diplomam olduğu halde, hep söyledim “deneyim okuldur”, ben bu okulu birkaç kez bitirdim.
Mesela; “Vefa İstanbul’da bir semt adıdır” cümlesinin manasını geç de olsa ben Milliyet’te yaşayarak öğrendim.
Sözlerimi okuyanlar diyecek ki; peki bu yarım asırda Milliyet’ten birkaç Türkiye geçti, sen de o günleri kaynağında yani, Milliyet yazı işlerinde yaşadın. O günleri neden yazmıyorsun?
Yazdım.
“Milliyet’te 50 Yıl”da bunları okuyacaksınız.
Uzattım değil mi?
Kusura bakmayın, ben de uzun yazılardan hoşlanmam.
“Maksat eserse, mısra-i berceste kafidir”.
Son cümlem şu:
Her meslek güzeldir ama gazetecilik daha güzel.
Öyleyse devam...
OLANLAR Ve neler olabilir?
“Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli.”
Bunu boşuna söylememişler.
Çok doğru.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın durumu da böyle.
Zaten; Başbakan da bunu “hedef benim” diye tercüme etmiyor mu?
***
Eğer Başbakan eşit davransaydı ve bazı eleştirilere kulak verseydi Türkiye bu günleri, yani altüst olma dönemini yaşar mıydı?
Bana göre yaşamazdı.
Ve Tayyip Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma arzusu da büyük ihtimalle zamanı gelince gerçekleşebilirdi.
Oysa, Tayyip Erdoğan, adeta “Her şeyi ben bilirim” diyerek Başbakanlık yaptı.
Bütün Türkiye, 76 milyon yerine kendi partisine oy verenlere sarıldı ve yalnız onları adam yerine koydu.
İşte sonuç meydanda.
1,5 yıldır yolsuzluk izlemesi konusunda dünya yıkılıyormuş, soruşturma bakan ailelerine dayanmış, Başbakan’ın haberi yok.
Olur mu?
***
Bu arada bir iddia var:
Türkiye’nin büyümesini istemeyen dış güçler bu kargaşayı planladı ve yürürlüğe koydu. Yani bu bir tuzaktır.
Bu iddiaya cevap kolay.
Dış güçler, her zaman Türkiye’nin büyümesini, güçlenmesini istemez. Onların görevi bir bakıma budur.
Ama buna karşı tedbir almak iktidarın görevi değil mi?
Yolsuzluk, rüşvet olmasa; bugün dış güç denilen güçler konu bulur muydu?
Dış güçlerin faaliyetlerine karşı da iktidar sorumludur, yani AKP.
***
Bu kargaşa içinde, bana göre, her insanın ders alabileceği bir olayı da eski Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar yarattı.
Bayraktar, aşağı yukarı 20 yıldır Tayyip Erdoğan’la çalışıyordu, onun çok yakın arkadaşıydı.
Ama Bayraktar tabir yerindeyse Başbakan’ı “arkadan vurdu”.
Başbakan’ın müşkül anında, ona yardım edeceğine, bir tekme de o attı.
Bu, Başbakan’ı koruma sayılmasın. Her şey yargıda, onun vereceği kararı herkes saygıyla bekliyor.
Biz, burada bir iki cümle ile eski bir arkadaşa bile artık itimat edilmeyeceğini belirtmek istedik.
Hukuka aykırı işler yapılıyorsa veya bu konuda kuşkular belirtiliyorsa, Bayraktar’ın bunu son güne saklamadan Başbakan’a, yargıya veya kamuya açıklaması beklenmez miydi?
Sus, sus, sus ve arkadaşının müşkül anında ortaya çık...
“Babana bile güvenme” diyenler haklıymış.
***
Başbakan’ın, “her şeye hakim” görüntüsü altında birçok şeye hakim olamadığı artık anlaşıldı.
İnşallah, olaylar Başbakan’a ders olur da, tutumunu değiştirir.
Bu sefer kendisine çok sıkı bağlı saydığı insanlardan müteşekkil, “Başkanın adamları” kabinesini kurdu.
Erdoğan bu kez ne AKP-Cemaat dengesini gözetti, ne de tahminleri doğru çıkardı.
Bakalım 76 milyonu bu kez kucaklayacak mı?
ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ...
- Hamburger sat ama yeme.
Tezgahtara annesi değil, patronu söylüyor.
- Siirt Valisi, leopar getirene otomobil veriyor.
Avcılar, Afrika’ya.
- Anayasa Uzlaşma Komisyonu bitti.
Şimdi ne yapacağız, askerler de Silivri’de.
- Uykusunu alamayan kadın çabuk sinirleniyor.
Aman uyusunlar...
- 73 yıldır yemeden içmeden yaşıyor.
Yeme bizi, Jani dede.
- “Obamalar boşanacak...”
İtimat edin, haber magazin ilavesinde değil.
- Türkiye, 2028’de Fransa’yı geçecek.
Biz, önce bugüne bakalım.