Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


TÜRKİYE'de normale çekilmesi gereken üç konu, 21. yüzyılın eşiğinde hala önemini koruyor. Ve bunları sıraya koymaya da gerek yok.
Gelir dağılımı adaletsizliği.
Bölücülük.
Gericilik.
. Gelir dağılımı adaletsizliği Türkiye'de had safhada. Onun zehrini alan bazı sosyal panzehirler; geleneksel aile yapısı, kent - köy ilişkisi ve bir lokma bir hırka felsefesi olmasa Türkiye'de kargaşa çıkar.
"Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar" lafı sanki bugünler için söylenmiş...
Bırakalım istatistikleri, bilimsel incelemeleri, vesaireyi...
Bakın geçen hafta sonu, cuma günü hayatın içinden, hem de özel teşebbüsten, hem de gelir dağılımının yüksek kısmında yer alanlardan Ankara Sanayi Odası Başkanı Zafer Çağlayan Oda Meclisi'nde doğruları nasıl ifade ediyor:
"...Türkiye'de oluşturulan katma değerin yüzde 60'ına yakını nüfusun yüzde 5'i gibi küçük bir kesimin eline geçiyor.
...Ekonomik teröre karşı mücadelede başarısız olursak, bir süre sonra terörün bir başka biçimde ortaya çıkmasını engelleyemeyiz...
Yapısal reformlar artık milli bir mesele olarak ele alınmalı ve üzerinde en geniş uzlaşma sağlanarak bir an önce uygulamaya konmalıdır..."
* * *
. BÖLÜCÜLÜĞÜN boyutlarını görmek için herhalde Türkiye'nin Yugoslavya haline gelmesi gerekmiyor.
MED TV'yi seyredenler, Avrupa'daki gösterileri izleyenler için olayın önemini kavramamak imkansız.
Keşke iyimser olunabilse ama görünenler buna geçit vermiyor.
Türkiye'de yaşayan kökeni ne olursa olsun milyonlar, kendilerini kardeş biliyor ve bu sessiz çoğunluk birlik ve bütünlüğü sürdürmek istiyor. Bütünlükte en etken unsurlardan biri ise bölgelerarası gelişmişlik farklarının belli bir süre içinde anlaşılabilir bir düzeye çekilmesi...
Başbakan Ecevit'in dün açıkladığı "acil destek paketi" bundan öncekilerin şanssızlığına uğramaz ve uygulanırsa Güneydoğu için yeni bir sayfa açılmış olacak, bölücülük de etkisini herhalde bugünkü kadar hissettirmeyecek.
* * *
SİYASET Meydanı'nda cuma gecesi, izledinizse gördünüz.
Yunanistan'dan gelmiş dört gazeteci vardı.
Onların konuşmalarından anlaşılıyor ki Türkiye kendini anlatma özürlüsü.
Komşu gazeteciler Güneydoğu olayına tamamen başka bir pencereden bakıyorlar.
Bu Yunanlı gazetecilerde kasıt aramak çok da haklı olmaz.
Türkiye ile görüş farkları var. Çünkü Türkiye kendi gerçeğini dış dünyaya yeterince izahta başarırız.
* * *
. "TÜRKİYE'de gericilik yapılıyor, rejim değiştirilmek isteniyor," dedirtenler bazı Refah Partililer oldu.
Onların sözleri, istekleri, örnekleri, önerileri, meydan okuyuşları önce tarihe sonra mahkeme zabıtlarına geçti.
Belki zabıtlara geçenleri önemsemeyebilirler ama tarihin defterine yazılanlar ilelebet ve ibret olarak kalacak.
Onların arzularını yaşatmak, hayata geçirmek isteyenler bugün Refah'ın varisi olan Fazilet'te var mı?
Bu tartışmayı bu aşamada yapmak yanlış olabilir.
İşe olumlu yanından bakalım, Refah'ta olduğu gibi bugün Fazilet'te de aklıselim sahibi pek çok insan var. Güvence onlar... Ama "Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne türbanlı girilir mi, girilmez mi?" tartışmaları yine de o rejimi değiştirme isteklisi aceleci Refahlıları anımsatıyor dersek yanlış mı olur?
* * *
TÜRKİYE'de dördüncü büyük tehlike nedir denilse, belki de "nabza göre şerbet vermek, çıkara göre konuşmaktır" cevabı verilebilir.
Bu da alışılan global ahlaksızlık içinde artık hissedilmez bile olduğundan, riyanın, samimiyetsizliğin, çifte standardın dozu da gittikçe artar hale geldi.
Hiç olmazsa; partiye şirin görünme derdi, önseçim derdi, lidere yaranma derdi, mevki derdi, misyonlar vehmederek kendini büyük ve önemli gösterme derdi olmayanlar, geçimi de dert etmeyenler kendilerine düşen doğruculuğu yapsalar.
Kim olursak olalım doğru bildiğimizi söylemek zorundayız.




Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr