27 Mayıs darbesinin hiç unutulmayan yanı üç idam oldu.
Menderes, Zorlu, Polatkan.
Prof. Rıfkı Salim Burçak. Milletvekilliği ve bakanlık yapmış, Demokrat Parti'nin üst düzey yöneticisi.
Yassıada'da ve Kayseri cezaevinde yatmış.
Yeni kitabı "İdamların İçyüzü" anılarla dolu bir araştırma.
Objektif mi? Ona okuyucu karar versin.
Ama kitabın birinci bölümüne başlarken kullanılan Arap atasözü ilginç:
"İftiracının ağzı, topun ağzından daha tehlikelidir."
Ve önsözdeki şu cümle de kitabın ilginçliği konusunda ipuçları vermiyor mu?
"İdam cezaları da, infazlar da ihtilalle birlikte, daha mahkeme kurulmadan önce siyasi ve askeri çevrelerde günün konusu olmaya başlamıştı..."
Bayar'ın idamdan kurtuluş nedenleri araştırılırken Cemal Gürsel'in, Amil Artus'a söylediklerini de yazar şöyle naklediyor:
"Celal Bayar çok yaşlı, cezaevlerinin sıkıntılı hayatına dayanamaz, birkaç yıl içinde ölür gider. Onun için cezasının hapse çevrilmesinden bir şey çıkmaz..."
Sonradan, darbe anıları yazılıp eleştirileri yapılacağına, bunlar için malzeme yaratılmasa daha iyi olmaz mı?
* * *
SAMİ Demirkıran bir PKK itirafçısı. 128 çatışmaya katılmış. Bu çatışmalarda en az 300 askerimiz, emniyet görevlimiz şehit edilmiş. Demırkıran örgütten kaçmış, teslim olmuş ve sonra, 3.5 yıl PKK'lı olarak dağlarda yaşadıklarını yazmış. Ortaokul tahsilli bir genç kişinin yazamayacağı kadar da iyi yazmış...
"Ürperten İtiraflar" adıyla piyasaya çıkan anılar hiç tartışmasız uzmanı tarafından ele alınsa olağanüstü bir sinema filmi olur.
Sami Demirkıran kitabında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın'ın şehit düşmesi olayına da özetle şöyle değiniyor:
"PKK, 22 Ekim 1993'te Diyarbakır'ın Lice ilçesini bastı. Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Komando Komutanlığı, Kaymakamlık ve diğer kamu binaları ateşe tutuldu. Saldırı üzerine Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın helikopterle Lice'ye geldi ve Jandarma Bölük Komutanlığı'nın bahçesine indi. Tuğgeneral Aydın, komutanlık binasına ilerlerken beraberindekilere yaylım ateşi açıldı. Kendisi dürbünlü suikast tüfeği ile şehit edildi..."
Abdullah Öcalan bu baskın nedeniyle Türk kamuoyunda emniyet güçlerinin eleştirilmesinden cesaret alarak durumdan istifade etmek istiyor. "Lice'de olanlar TC'nin işidir" diye konuşuyor ve "General Bahtiyar Aydın'ı kendi adamları öldürdü" diye ilan ediyor.
Bilindiği gibi bu taktik Bahtiyar Aydın Paşa ile ilgili olarak tutmadı ama Albay Rıdvan Özden'in şahadetiyle ilgili olarak hala işe yarıyor...
Ve "Albayı kim vurdu?" tartışması canlılığını koruyor.
Yakın tarihin olaylarını değişik açılardan sıkılan projektörler ışığında görmek isteyenlere bu iki kitap da tavsiye olunur.
Türk dilinin kullanılmasına ilişkin kanun taslağı değiştirildi.
Demek ki çeşitli eleştiriler, tepkiler haklı bulundu. Türk Dil Kurumu'nun çalışması ise tatmin edici bulunmadı.
Devlet Bakanı Işılay Saygın'ın Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamadan bunu anlıyoruz.
Saygın, "Türk Dil Kurumu tarafından hazırlanan tasarının Bakanlar Kurulu'na gönderilmeyeceğini ve yeni bir tasarının imzaya açılacağını" söylüyor.
Bu tasarının başına gelecek olan, Kurum Başkanı Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun'un Nuriye Akman'la yaptığı söyleşiden anlaşılmıştı.
O sohbetten bu köşeye de alıntı yapmıştık.
Sayın Kurum Başkanı'nın ağzından, yani birinci elden yapılmak istenenleri öğrenelim demiş, ama başarılı olamamıştık.
Tam bir gazete sayfası tutan söyleşide bile amaç açık seçik anlatılamıyorsa bu yasa taslağının geri alınması tabiidir.
Dilin yasayla düzeltilmesi savunulamayacağına göre, işi eğitime ve konusunu bilen, dile hakim, anlattığı anlaşılır eğitimcilere bırakmak daha doğru sayılmaz mı?