Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Bir musibet bin nasihatten evladır.”  Son günlerde de böyle oldu.
Gürcistan’da savaş çıktı.
Boru hatları tehlikeye girdi.
Ankara kara kara düşünmeye başladı.
Önümüz kış, ya Türkiye soğukta kalırsa?..
Ya öbür kaynaklar da verdikleri yakıtı azaltırlarsa?..
* * *
Yıllardır söylüyoruz, yazıp çiziyoruz, yine tekrar edelim. 10-15 yıl bizi dışa bağımlı olmadan idare edecek olan enerji kaynağı “nükleer”dir, diye.
Ama bazıları, “Nükleer tehlikelidir” diye bizi bu alanda geri bıraktı.
Oysa “nükleer tehlikeli” ise bu tehlike sınırlarımızda var. Bulgaristan’da, Ukrayna’da, Ermenistan’da, İran ve İsrail’de var.
Üstelik bunlar eski teknolojiyle yapılmış nükleer santrallar değil mi?
Öyleyse, Türkiye’nin kendi topraklarında hammaddesinin de bulunduğu iddia edilen bu “nükleer santrallar”dan mahrum edilmesinde art niyet aramak gerekmez mi?
* * *
Üstelik, bu konuda dışa bağımlılık doğalgazdaki gibi de değil.
Mesela, bir salon doldurabilen uranyum alındı mı, bununla 10-15 yıl bir santral çalışabiliyor.
Yeni santrallarda eskiler gibi tehlike de yok.
Almanya, Çernobil’den sonra, tehlike var, diye hiç nükleer santralını kapattı mı?
Kapatmadı.
Bugün dünyada 440 nükleer santral çalışıyor. İnşa halinde 26 nükleer reaktör var. Planlanan nükleer santral sayısı ise 32.
* * *
ABD Başkanı Bush’un olimpiyatlardan önce yaptığı, Asya gezisi sırasında ilk işlerinden biri Hindistan’la nükleer işbirliği anlaşması imzalamak oldu.
Hani, ABD nükleer araştırmaları terk etmişti?
Hindistan nükleer bombaya da sahip bir ülke.
Bunun için Hindistan “atom silahlarını önleme anlaşması”nı imzalamıyor.
Böyle olduğu halde, Hindistan ile ABD’nin nükleer işbirliği anlaşması imzalaması, Washington açısından çifte standart değil mi?
İşte bunun için “Bizim nükleer düşmanları yıllardır ülkeyi uyutuyorlar” diyorum.
* * *
Rusya ve ABD nükleer enerjiden yararlanıyor, silah bile yapıyor. Biz ise gaz için İran’a yalvarıyoruz. İran Cumhurbaşkanı Türkiye’ye geliyor da onunla bir gaz anlaşması bile imzalayamıyoruz. Gürcistan’da savaş çıktı diye kara kara düşünüyoruz. Bu halimiz bana dokunuyor, ya size?
Türkiye bu kafayla “bölgesel güç” olmaz, diyorum.
Nükleerde Türkiye daha da hızlanmalı.

Haberin Devamı

Çin işi...
Çinliler için her yol mubah. Yeter ki yapılan Çin’e yarasın. Tahtakale’de bir handa Çin malları satılıyor. Mesela, öyleleri var ki, dışarıda 60 YTL’lik bir kravat orada 3 YTL. Tabii beğenirseniz. Ucuza satıp Çin’e para da kazandırıyorlar. Tabii işçiyi de az ücret ödüyorlar.
Çin’in para için yaptıklarının yanında prestij için de yaptıkları var. Mesela olimpiyat açılışında dünyaya gösterdikleri o şarkı söyleyen sempatik kız aslında şarkıyı söylememiş. Çirkin sayılan şişman arkadaşının sahne arkasında söylediği şarkıya sahnedeki kız playback yapmış. Olimpiyatlar sırasında görevli askerlere de çocuk bezi bağlanmış. Çin’de ne marifetler var gördünüz mü? Biz uyuyoruz...

Haberin Devamı

BU ŞARKIYI KİM SÖYLESİN?
“Kendim ettim, kendim buldum...” diye başlayan bir şarkımız var.
Bu şarkıyı kimler söylese yakışır?
Herhalde, dışarıda Gürcistan lideri Saakaşvili’’ye, içeride ise AKP’li Edibe Sözen’e, değil mi?

Haberin Devamı

GENÇLER
Sınav var, iş yok...
Her yıl olduğu gibi bu yıl da sınav yapıldı.
1.5 milyon öğrenci bu sınavlara katıldı. Sonra da fakültelere yerleştirildi.
23 yeni üniversite de açıldı. Gençlerin amacı, istediği bir üniversiteye, istediği bir fakülteye girmek, yani istediği, sevdiği bir mesleğin sahibi olmak.
Bu mümkün mü?
Türkiye’de mümkün değil.
Böyle olmasaydı Başbakan: “Her öğrenci üniversiteli olacak” der miydi?
Ne demek istediğimizi açalım.
Marifet her genci üniversiteye almak değil, her üniversite mezununa iş bulmak olmalıdır. Mezuna iş bulamıyorsanız, genç yüksek tahsil diplomasıyla işsiz dolaşıyorsa, onları üniversiteye almamanız almanızdan evladır.
Ankara Ticaret Odası’nın yaptığı bir araştırmaya göre, işsizlik oranı, yüksek tahsilli gençler arasında yüzde 28’e varıyor. İş bulmak ümidini kesip iş piyasasından çekilenlerin de dahil olduğu yüksek tahsilli “atıl gençler”in oranı ise yüzde 34’e ulaşıyor.
Demek ki yüksekeğitimde devrim gerekli. Daha doğrusu, sistem gerekli.
Üniversiteye Türkiye’ye gerektiği kadar öğrenci alınmalı. Yani işsiz üniversite mezunu olmamalı.
Meslek okulları çoğaltılmalı ve cazip hale getirilmeli.

İTALYA’YI
Kore’yi de kaçırdık...
Bir zamanlar Türkiye’nin başka yerlerinde olduğu gibi İstanbul’da bazı evlerde içme suyunun kuyuya salınarak soğutulduğunu biliyorum.
Çorapların yamandığını biliyorum.
Cizlavet marka kara lastik pabuçla ilkokula giden çocuklar olduğunu biliyorum.
Bugün o durum yok.
Bu, Türkiye’nin bir yerden bir yere geldiğini gösteriyor.
Ama mukayeseli bakıldığında bu, Türkiye’deki gelir dağılımını adaletsizliğinin sona erdiğini, başka ülkelerle aramızdaki refah farkı uçurumunun kapandığını ispatlamıyor.
Politikacılarımızın Türkiye için aşağı yukarı ortak bir hedefleri vardı. 2000 yılında İtalya’yı yakalamak.
Bugün, 2008 yılındayız, İtalya’yı unutun, Kore’yi bile kaçırdık.

HAİN KİM?
Ankara açıklasa ya!
Karataş’ın kaç kişinin öldürülme emrini verdiğini gazetelerde okudunuz. Ve onun cenazesi İstanbul’da nasıl coşkuyla karşılandı, kaldırıldı. Bunu da TV’lerde gördünüz.
PKK’nın yaptıklarını da saymaya lüzum yok. Ama onun kuruluş günü olan 15 Ağustos’ta DTP’li Emine Ayna, “zafer bayramı” ilan ediyor ve kutluyor.
Yoksa yanlışlık bizde mi?
Ankara konuşsa da anlasak. Kim hain?