Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

YILLAR önce yerli malı haftaları yapılırdı. İlki 1930'da başlamıştı.
Amaç; öncelikle yerli ürünlerin tüketimini özendirmeyi sağlamaktı. Bu arada tasarruf da teşvik edilirdi.
Hafta II. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Başbakan'ın radyoda yaptığı konuşmayla açılırdı.
Önceleri hafta adeta bir ulusal bayram havasında sürdürülürdü.
Yerli malı yurdun malı.
Her Türk onu kullanmalı.
Benim ilkokuldan aklımda kalan bu.
Bakın yıllar sonra bile unutulmuyor. Beynimize çakılmış.
Okula çeşitli meyveler götürülür, kutlama günü onlar yenirdi. O zamanlar muz "tu kaka" idi, o yerli malı meyveler arasında sayılmadığı için aforoz edilmişti.
O ilk yerli malı haftalarından biri nedeniyle basında çıkan şu yazı ilginç değil mi?
"Asil Türklük!.. Evet bugün yeni bir mücadeleye çağrılıyorsun. Artık çuhanı tutan ellerin ecnebi ipeklilere uzanamayacak!.. Açtığın bu cidal yarın doğacak nesillerin şerefle okuyacağı bir sayfa olacak!.. Nurun, adaletin ve vicdanının esiri olan yüce Türk! Bugün artık bir daha aldatılmamak, bir daha soyulmamak üzere doğruluyorsun. Şarktan doğan güneşin sana hayret etmesine şaşma! Zira başladığın anda zaferle bitirdiğin işlerin bu belki yüzbinincidir. Artık kendi malını kullanmaya, kendi sıcak emeklerini alkışlamaya başlıyorsun..."
Yıllar geçti Türkiye'de her türlü üretim başarıldı.
Avrupa'da ne varsa Türkiye'de de onlar oldu.
Yerli üretim Avrupa, Amerika piyasalarına bile girdi, itibar gördü.
Yerli üretimin rekabet şansı arttı.
Korkan bazı ülkeler Türk ürünlerine kotalar bile koydular.
Bu arada yabancı mallara da Türkiye'nin kapıları ardına kadar açıldı.
Son yıllarda ilk sansasyonel girişi Çikita muz yaptı. O bir sembol oldu.
Sonra girmeyen kalmadı.
Rekabet tam oluştu.
* * *
REKABETİN kaliteyi yükseltmesi, fiyatları düşürmesi gerekir.
Bugün artık yerli ile yabancının kalite bakımından farkı yok. Ama fiyatlarda beklenen düşme de yok.
Fiyatta yerliler yabancıları yakaladı.
Belki de bu nedenle yerli değil yabancı malların sürümü arttı.
Bu marka bolluğu, marka merakı herhalde boşuna doğmadı.
Yerlileri kullanmanın büyük bir fiyat avantajı sağlamaması bunda etkin oldu.
* * *
ŞİMDİ harcıalem bir erkek gömleği ortalama 5 milyon lira.
Anlayanlara soruyoruz, bu fiyatta kar oranı, hammadde ve işçilik giderinin çok üstünde.
Yani fiyat şişirme.
Bir vasat kumaş manto 50 milyon lira. Bu işin hesabını bilenlere göre yine bunda fahiş kar var. Yani bunun da fiyatı şişirme.
Mesela; bir hanım ayakkabısına bakıyorsunuz, bugün 30 milyon lira, yarın tenzilat var diye 24 milyon, ertesi gün bir tenzilat daha 19 milyon.
19 milyondaki kazancın adı karsa, 30 milyonluk giyattakinin adı ne?
Bu ne biçim ticaret, ne biçim rekabet, ne biçim gerçek fiyat...
Sonra hayret ediyoruz; "duymadığımız, bilmediğimiz henüz 40 yaşında ne zenginlerimiz ve trilyonerlerimiz varmış" diye...
* * *
PAZAR günü Akmerkez'de dolaşıyorum.
Vitrinlerde "etiketin yarısını ödeyin" diye yazıyor. Yani indirim var. Hem de yüzde 50. Peki bu kadara satmak idare ediyorsa niye hep bu fiyata satılmıyor.
Hiçbir gerekçe inandırıcı olamaz.
Yerli malı tercihiyle yola çıkan Türk tüketici, bugün yerli yabancı ayırımı olmadan aldatılır hale geldi.
Bunun adına da sersbest piyasa düzeni denildi.
Serbest sömürü düzeni demek belki daha doğru.