Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


DIŞ politika iç politikaya kurban edilebilir mi?
Ecevit; bir an için de olsa "Washington mu, Bağdat mı" tercihinde Tarık Aziz'i Ankara'da ağırlama kararıyla terazinin Bağdat kefesine ağırlık koymuş gibi görünüyor.
Oysa Irak sorununda bugün gelinen nokta özellikle ABD açısından çok önemli...
Türkiye'nin dengeli bir politika yürütme gereği var, ama bunun böyle yazıldığı gibi kolay, bir cümlelik mesele olmadığı da meydanda.
Şimdi akla gelen şu: Türkiye Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olmamalı.
Gelinen aşamada, yani ABD'nin saddam'a husumetinin bu doruk noktasında Türkiye'nin Bağdat'a yakınlaşmakla kazanacağı şey ne olabilir?
* * *
BİLİNEN bir şey de; dünyada devamlı düşmanlıkların da, devamlı dostlukların da olmadığı...
Yani Türkiye bugün dünyada çok büyük ekseriyetin cephe aldığı Saddam'ın yanında gibi görünmekle zamansız bir dostluk gösterisine girişmiş sayılmaz mı?
Dostluk için de, komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesi için de daha münasip günlerin beklenmesi gerekmez mi?
Önceki gün Washington'daki ABD Dışişleri sözcüsü James Foley'in cümleleri ilginçti:
"Başbakan Ecevit'in Aziz'e ev sahipliği yapma kararını anlayamadık. Irak'ın önünde, uçuş yasağı ve diğer BM kararlarının kaldırılması için Güvenlik Konseyi kararlarına tümüyle uymasından başka yol yok. Umarız, Türk yetkililer, Tarık Aziz ile görüşmelerinde bunu hatırlatacaklardır."
Hatırlatmak kolay da, ABD'ye ve BM kararlarına meydan okuyan Saddam'ı, öyle yardımcısı Tarık Aziz'le birkaç saat görüşerek hizaya getirmek mümkün mü?
* * *
SADDAM'ın arzularıyla, ABD'nin arzuları arasında uzlaşmayı sağlamak gibi bir sonucu elde etmek bugün hiçbir yabancı lider için, hiçbir devlet için mümkün değilken Ankara'nın çabası, Türkiye açısından bir yarar sağlar mı?
Ankara, ABD ile ilişkileri bugüne kadar çok sıkı bir iş birliği halinde götürdü. Bu sırada Bağdat da rahatsız edilmedi.
Şimdi Türkiye, önünde iki ayı olan bir hükümet vasıtasıyla bu denge politikasında değişiklik görüntüsü verirse; bu, iki tarafı da kaybetme ihtimalini doğurmaz mı?

İstikrar için

İki turlu seçim sistemi olamadı.
Onu neden istiyorduk, "istikrar" için.
İstikrarsızlık yalnız seçim sistemine bağlı bir hastalık olarak kabul edilmemeli.
Gelir dağılımı adaletsizliği, bölgeler arası gelişmişlik farkları unutulmamalı.
Yani, "kimi yer kimi bakar"ken bu ülkede ne yaparsanız yapın istikrar sağlanamaz.
Ve partilerden, "yiyenler"den yana olanlar gerilerken, söylem olarak da olsa "bakanlar"dan yana olan marjinaller gelişir.
Bu çelişkiyi seçim sistemiyle ortadan kaldırmak mümkün olabilir mi?
İstikrar istiyorsak, seçim sistemi değişikliğinin yanında, asgari düzeyde de olsa ekonomik dengeleri sağlamak gerekiyor.
Gelir dağılımındaki büyük farklılıkları, isyan ettirici farklılıkları törpülemek gerekiyor.
Herhalde partiler bu seçim arifesinde bu konudaki projelerini de açıklarlar.
Seçim sistemi değişikliğinden beklenen istikrar bir başka bahara kaldı, ekonomik tedbirler içinse hala zaman var.




Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr