Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

CNN’in Suriye’deki muhabiri Pleitgen: “Rejimi destekleyen çok sayıda insan var. Laik ve açık yaşam tarzlarını kaybetmekten korkuyorlar” diyor.
“Başbakan Erdoğan ise, bir süre önce “Laiklikle İslam bir arada olabilir” demişti. Çünkü İslam ülkelerinin birçoğunda laiklik çığlıkları yükseliyordu.
Bazılarının, Türkiye içinde hâlâ savundukları “İslami devlet” peki nedir?
Genel bir bakışla, İslami amaçlara yönelmiş ve egemenliğin Allah’a ait olduğunu kabul eden ve şeriatın yani İslam Hukuku’nun geçer olduğu devlet, İslam devletidir.
İslam devleti, Kuran’a ve Peygamber’in sünnetine, hadise göre yönetilecektir.
Kuran ve hadise göre yönetilen devlet aynı zamanda mükemmel adaleti gerçekleştirecektir.
Öyleyse bu devlette yönetici olmanın iki temel koşulu olacaktır:
(1) Yöneticilerin Kuran’ı herkesten iyi bilmeleri.
(2) Yöneticilerin tüm kararlarını adaletli olarak vermeleri.
Peki yöneticilerin bu vasıfta olduğuna kim karar verecek?
Böyle bir mekanizma var mı?
Yok.
Yönetici yeterliliğine kendisi karar verecekse, bu geniş kitleleri tatmin eder mi?
İslami devlette yöneticilere mutlak itaat anlayışı da hakimdir.
İtaat ve yönetimi sorgulamama her Müslüman için farzdır.
İtaat eden kişi Allah’ın kendisi için takdir ettiği konumdadır ve bu inanan kişi kendi için takdir edilen konumun sınırlarını aşmayacaktır. Böylece Allah’ın hikmetine ve Peygamber hadislerine uygun dünya nizamı kurulabilecektir.
***
İSLAM yaşamın her alanını kapsamak, düzenlemek iddiasındadır. İslam total bir yaşam biçimidir.
Ama yaşamın karmaşık ve değişken yapısı içinde her türlü insan ilişkisinin İslam hukukuna göre düzenlenmesi mümkün değildir.
Bu nedenle de ta Emeviler’den beri İslam’ın temel kaynaklarına uyumlu, ama bu kurallar dışında kalan akıl yürütmeyle oluşturulmuş kurallar ortaya çıkmıştır. İslam’ın kaynaklarından biri olan “icmâ-i ümmet”i reforma tabi tutup buradan parlamenter demokrasiye atlamaya çalışmak da mümkün gözükmemektedir.
Bu kısa özetteki ifade yanlış değilse o zaman çözüm nedir?
Kesin çözüm laikliktir.

PROTESTO
Ve polise bakın

ABD’de Kongre, Suriye olayını görüşüyor.
Ellerini kırmızıya boyayıp, kanlı el protestosu yapan gençler arkaya sıralanmış. Onlara müdahale eden ne polis var, ne de görevli. Onlar da protestoya sessiz “el gösterisi” ile kırmızı yani, kanlı ellerini havada tutarak devam ediyorlar
Ne güzel protesto, karışan yok, görüşen yok.
Taş yok, bağırma çağırma yok.
Darısı başımıza...

KANUN
Öldürene cesaret

Bir genç, otomobiliyle bir kıza çarptı ve öldürdü, serbest kaldı. O gencin alkollü araba kullanma sabıkası da var.
Genç, kıza çarpıp öldürdükten sonra, olaydan bir gün geçiyor ve gidip teslim oluyor.
Yine alkollü olmadığını ben nereden bileyim. Bir gün sonra teslim olmakla, alkolün tesirini yok etmiş olamaz mı?
Bu, bir örnek
Trafikte buna benzer öldürme olayları çoğaldı.
Minibüste, otobüste ölen ölene, daha doğrusu öldürülen öldürülene.
Bunlar yukarıda sözünü ettiğim genç gibi, serbest de bırakılıyorlar.
Adam öldür, sonra da serbest kal.
Olur mu?
Kullanmasını beceremiyorsan, direksiyona geçme.
Bu tipleri, önceden, yani direksiyona geçmeden düşündürecek ağır bir ceza lazım.
***
Bir de, geçen günlerde Bakan’ın yumruklanması olayı vardı.
Adam, Bekir Bozdağ’a yumruk attı ve serbest kaldı.
“Pişman değilim” de dedi.
Bu yumruk, bir CHP’li milletvekiline de atılabilirdi.
Tarafsız olalım.
Adam hem yumruk atıyor, hem de kahraman gibi dolaşıyor. Oysa demokrasilerde zorbalık olmaz.
İkna varken, yumruğa ne gerek var.
Ama bu serbest kalışa da AKP sebep.
Niye?
Çünkü, AKP’nin imzası olan 3. yargı paketi serbest bırakmayı gerektiriyor.
Yumruk atan da bundan yararlandı ve serbest bırakıldı.
Neyse ki, geç de olsa AKP’nin aklı başına geldi de sonunda bu kanunu değiştirmek için teşebbüse geçildi.
Ben, ölüme neden olan sürücülerin hemen serbest bırakılmasına karşıyım.
Herhangi bir siyasi eğer Meclis’e girebilmişse, ona zor kullanılmasına da karşıyım.
Ve sanıklar serbest bırakılmamalı.
Bu serbest bırakma amme vicdanına da karşı.

BUGÜN SANA
Yarın bana

Türkiye aleyhinde yıllardır dolaplar dönüyor.
Başbakanlar asılıyor, çeşitli kişilerimize suikastlar düzenleniyor, hükümetler değişiyor, Türkiye parçalanmak isteniyor.
Bunu kimler yapıyor?
Büyük devletler ve düşman komşular.
Çünkü, dost yoktur, dost görünen vardır.
Dostluk yok, menfaat vardır.
Bugün dost olan, yarın düşman olabilir.
Ona göre tedbir almak gerekir.
Eğer aşağıdaki haber yayımlanmamış olsaydı siz bu cümlelere boş laflar diyebilirdiniz. Ama gazetelerde çıkan şu habere bakın:
“Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı (CIA), İran’da 19 Ağustos 1953’te askeri darbeyle görevden uzaklaştırılan Başbakan Muhammed Musaddık’ın devrilmesindeki sorumluluğunu resmen kabul etti.”
Kimbilir, bu gizli teşkilatlar Türkiye aleyhine neler yaptı ve yapıyor?
Türkiye aleyhinde yıllardır ne dolaplar dönüyor.