İÇİNDE bayram günleri de olan son bir ayda karayollarındaki trafik kazalarında 400 kurban vermişiz.
Türkiye'de her büyük kazada telaffuz edilen şu cümle var:
"Demiryolları ihmal edilip karayollarına önem verildi, motorlu araç sayısı anormal arttı, işte böyle oldu."Aslına bakarsanız motorlu araca, karayollarına önem vermek, tren yolunu, treni ihmali gerektirir mi?
İkisine birden neden önem verilmesin, mani mi var?
Trenle gidilmesi rasyonel olan yere trenle, otobanla ulaşılması gereken yere otobanla, vapurla varılması gereken yere vapurla...
Bu bir ulaşım planlaması meselesi.
Ne tren yolu düşmanı, ne de karayolu düşmanı olmak ulaşım sorunlarının çözümüne çare olmaz...
* * *
BİRÇOKLARININ iddia ettiği gibi Türkiye motorlu araç cenneti, karayolu cenneti de sayılamaz. Fuzuli bir şekilde paralar motorlu araçlara, karayollarına akıtılmış, en ücra köşeye kadar karayolu uzanmış değil.
Türkiye aslında eleştirel sözlerin aksine motorlu araç fakiri, karayolu fakiri.
Belki kazaların da başlıca nedeni bu.
1997 yılı rakamlarına bakarak Türkiye ile diğer bazı ülkelerin motorlu araç mukayesesini yapabiliriz.
NÜFUS BİNEK OTOSU TOPLU TAŞIMAARACI
ABD 265.562.845 146 milyon 59 milyon
İngiltere 58.489.975 20.3 milyon 2.8 milyon
Fransa 58.040.230 24.4 milyon 4.9 milyon
Almanya 83.536.115 39.9 milyon 2.2 milyon
Yunanistan 10.538.594 2.8 milyon 849 bin
Türkiye 62.484.478 2.9 milyon 942 bin
Bu rakamlar, 776 bin kilometrekarelik ve 62 milyonluk Türkiye'deki araç sayısının hiç de fazla olmadığını söylemiyor mu?
Demek ki karayolu kazalarını önlemenin çaresi, motorlu araç düşmanlığından, karayolu düşmanlığından geçmiyor.
Gerçek sebepler çok başka.
Ama bunlardan biri var ki, onu herkes biliyor.
Mevcut karayollarının bakımı, ıslahı, işaretlenmesi ve trafik sorumlularınca o yolları kullanan sürücülerin eğitimi ve ciddi bir şekilde denetimi.
Eğer bunlar hakkı ile yapılsa o kazaları motorlu araç bolluğuna bağlamak gibi yanlış kanaat de ortadan kalkabilir.
"Okullar olmasaydı şu Maarifi ne kadar güzel idare ederdim" anlayışından kurtulmamız lazım...
* * *
ULAŞIM deyince, bunu büyük bir sorun halinde yaşayan, en dertli ilimiz İstanbul hemen akla geliyor.
İstanbul haritasını kaybetmiş. Kimin nerede oturduğu belli değil. Şu anlamda. Adam Bağcılar'da oturuyor. Ümraniye'de, kartal'da, Pendik'te çalışıyor.
Veya Ümraniye'de oturan Bahçeşehir'de, Ataköy'de, Yeşilköy'de çalışıyor.
Özellikle sabah ve akşam nüfusun yarısı böyle; doğudan batıya, kuzeyden güneye, bir uçtan bir uca, kentlerarası gibi seyahat ederse şehirde rahat ulaşım sağlanabilir mi?
Bunun çaresi ne?
"Lojman."İşyerlerine, özellikle büyük işyerlerine lojman zorunluluğu getirilmesinin yararı olmaz mı?
Anadolu yakasında çalışan, işyerinde lojman imkanına sahip olmalı.
Rumeli yakasındakiler de kendi bölgelerinde lojman sahibi olabilmeli.
Ulaşım karmaşasını bir oranda da olsa önlemenin belki daha pek çok pratik çaresi vardır. Ama lojman zorunluluğu onlardan biri olabilir...
Yazara E-Posta: dheper@milliyet.com.tr