HEM teoriyi bilen, hem uygulamayı beceren uzmanlarımız nedense az.
Teoriyi bilenlerle uygulamacıların becerilerini, bilgilerini uyumlu bir şekilde birleştirdiklerine de fazla rastlanmıyor.
Bazı işleri zorlaştıranlar nedense pek çok kere işi çok bildiğini sanan deneyimsiz bir kısım teorisyenler oluyor. Onlar, işi; kitabi bilgi, kalıp bilgi, konfeksiyon bilgi kalabalığında boğup içinden çıkılmaz hale getiriyor. Masa başı tartışması haline sokuyor.
Türkiye'de renkli TV'ye karşı çıkanların içinde bunlar vardı.
Boğaz Köprüsü'ne karşı çıkanların içinde bunlar vardı.
Bunlar çok bildiklerini ihsas ediyorlar ama bilgilerini işe, faydaya dönüştüremiyorlar. Genelde iş değil laf üretiyorlar. Üstelik iş becerenleri de beğenmiyorlar.
Mesela; "İstanbul'un sorunu, ulaşım mı, trafik mi?"
Bu münakaşa edile dursun, vatandaş da eziyet cekmeye devam etsin...
"İstanbul'a ana ulaşım planı gerekir."
Peki o planın gerçekleşeceği meçhul tarihe kadar İstanbullu ne yapacak?
Bunun cevabını, İstanbul'da yaşamayan, İstanbul'u nefes gibi içine doldurmayan, İstanbul'u gezip göremeyen, tramvayında, otobüsünde, arsasında, sokağında yaşamayan verebilir mi?
"Ana ulaşım planı gerekir."
O olana kadar bekle, hiçbir rahatlatıcı tedbir alma, yol açma, geçit yapma, otopark yapma, deniz otobüsü hattı kurma, otobüs alma, yeni otobüs hatları açma.
Ne olacak?
"Ana ulaşım planı yapılacak, bekle..."
Gerçek mi bu?
Hayata uygun mu?
İhtiyaca uygun mu?
İstanbul'a ana ulaşım planının gerekli olduğunu inkar mümkün değil.
Ama bugünkü sıkıntıya, trafik sorununa geçici gibi de görünse bazı çözümler üretmenin gerekliliğini de inkar mümkün değil.
* * *
DEMOKRATİK ortam kentin sorunlarıyla kentlinin uğraşmasını, ilgilenmesini, önerilerde bulunmasını, katılmasını kaçınılmaz kılıyor, gerekli kılıyor.
Hele bizim büyük şehirlerimizin bir kısmında olduğu gibi yöneticilerin çoğu o kenti az tanıyan kişilerse.
Bir küçük örnek: Dördüncü Levent'ten Büyükdere Caddesi'ne çıkışta yol tıkanıyordu; kesişen araçlar büyük tehlike doğuruyordu. Otobüsler tren gibi art arda diziliyordu.
Kısa bir süre önce bu köşedeki bir öneri o kanserin kesilip atılması için ışık oldu. Şimdi o noktada trafik çok rahat, otobüsler çıkışı tıkamıyor, yolu tıkamıyor, kesişme, tehlike, yığılma kalktı.
Bu basit, pratik çareyi ulaşım ana planına bağlayıp, bekletip, önermemek, uygulamamak doğru olur muydu?
Allah'tan İstanbul gibi şehirlerde, pratik, iş bitiren, uygulamacı görevlilere de rastlanıyor. İşini bilen, gerçekçi, deneyimli teorisyen ve planmacılara da.
Zaten onlar olmasaydı İstanbul'da bugün ne Ordu Caddesi, ne Millet Caddesi, ne Atatürk Bulvarı, ne sahil yolları, ne Tarlabaşı Bulvarı, ne boğaz köprüleri, ne Vatan Caddesi olurdu.
Bu demek değil ki, İstanbul'un ana ulaşım planı olmasın.
Tabii ki olsun. Mutlaka olsun ve ona uyulsun...
Ama yıllardar bu konuda işgüzarlık yapıp bir karara varma becerisini gösteremeyen, o çok bilenler uzlaşana kadar bazı pratik çözümler de bulunsun, uygulansın.