FITIK iKi DAKiKADA DÜZELMEZ

3 Mart 2010

Sağlık, serbest piyasa kurallarının geçerli olduğu bir sektör haline dönüştü. Gazetelerde ve televizyonlarda tedavilerin ve cerrahi girişimlerin sınır tanımadan reklamı yapılıyor. Bu konularda uzmanları şaşkına çeviren reklam programlarına gazetelerde ve televizyonda rastlar olduk. Tıpkı izdivaç programları ve diziler gibi bunların da izleyici ve okuyucu grupları oluştu.
Anlatılanların ve yazılanların ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış olduğu konusunda bilimsel bir yaklaşım ve bilimsel bir denetim de yok. Tüm bunlara internetteki sağlıkla ilgili bilgilerin kirliliği de eklenince insanlar birbirine veya bir hekime bunların hangisi doğru, hangisi yanlış diye sorar hale geldi.
Sorumluluğunu taşıyan bir hekim olarak bilgilerin çoğunun yanlış olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca hekimler hastalarıyla konuşacağına televizyon ekranlarında, gazetelerde konuşur oldu. Son zamanlarda hastaların en büyük şikayetlerinden biri de hekimin hastayla konuşmaması.
Bilgisayar dünyamıza girdikten sonra da hastayla hekim arasına bu sessizlik girdi. İş yoğunluğundan olacak. Ne hasta derdini tam anlatabiliyor, ne de doktor onu dinleme imkanını yaratabiliyor. Halbuki teşhisin yarısı iyi bir

Yazının Devamı

MASUM İLAÇ YOKTUR

24 Şubat 2010

İlaçların birbirleriyle yaptığı etkileşimleri hiç düşündünüz mü? İlaç kullanma konusunda çok sorumlu davrandığımızı söyleyemem. İlaç firmalarının tanıtımı ve özendirmesi sonucunda neredeyse hepimiz bazı ilaçların devamlı kullanıcısı haline geliyoruz. Örneğin hipertansiyon ilacı kullanan, hiçbir zaman “Ben tansiyonumu acaba yaşamıma ve beslenmeme özen göstererek belli bir dengede tutabilir miyim?” diye düşünmez. Tansiyonu yükselme eğilimine girdiği zaman tuzu azaltmayı, stresinden arınmayı hiç düşünmez, hemen herhangi bir tansiyon ilacını kullanmaya başlar. Doktorlarının tavsiyesiyle veya komşularının ya da dostlarının.

Başlamak çok kolay
Çünkü yaşamına, yediğine, içtiğine dikkat etmek ona zor gelecektir. Kolayı hangisi? Herhangi bir tansiyon ilacını sorumsuzca alıp, başlamaktır. Ondan sonra da bu ilaçların girdabına girmektir. Halbuki kişi şunu bilmez: Bir ilaca başlamak onu bırakmaktan çok daha kolaydır. Aldığı o ilacın vücudundan neler alıp götürdüğünü, neleri eksilttiğini, elektrolit dengelerini nasıl bozduğunu bilmez. Ya da hangi tür tansiyon ilacı kullanması gerektiğini, bunun da vücutta tansiyonu yapan nedeni tespit etmeden sorumsuzca kullanılamayacağını.
Hastalarımdan 30 -

Yazının Devamı

UZUN ÖMÜR MÜ, KALiTELi BİR YAŞAM MI?

10 Şubat 2010

William Shakespeare’in çok güzel bir sözü var: “Yaşam üç perdelik bir tiyatro, fakat son perdesi kanlı geçer.” Yerden göğe kadar haklı olduğunu belli yaşlara geldiğiniz zaman, yaşanması gerekenleri yaşadığınız zaman fark ediyorsunuz. Tabii ki çocukluk ve orta yaşta da kendinizle ve çevrenizle ilgili birtakım sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Yalnız tiyatronun üçüncü perdesinde gördüklerinizle, algıladıklarınızla ve yaşadıklarınızla zor bir sürece girdiğinizi gözleyebilirsiniz.

Çocuklukla yaşam bir masal ülkesi
Çocukluğun size verdiği küçük sevinçler, çok küçük şeylerden mutlu olabilme duygusu, sevdiklerinizin etrafınızda olması ve en güzeli çocuk sağlığınız, dünyayı size çok daha güzel gösterir. Eğer duyarlı bir çevrede yetişiyorsanız, olaylarla ve dünyayla ilişkileriniz rengarenktir, yaşamınız her parçasında ayrı bir güzellik barındıran masal ülkesi gibidir.
Herhalde her çocuğun kendine ait bir masal dünyası vardır. Sevinçler ve üzüntüler de çocuk dünyalarında kısa sürelidir. Bir anda değişebilen çocuk yüzleri görürsünüz. Kin, nefret ve intikamla daha tanışmamış olduklarındandır. O dünyalarda sevgi vardır. Çocukluğu doyasıya yaşamak vardır.

Üçüncü perde kayıplarla açılıyor
Gençlik

Yazının Devamı

PARKiNSONUN AYAK SESLERi

3 Şubat 2010

Parkinson hastalığının en tipik özeliklerinden biri istirahat halindeyken elde görülen titremelerdir (tremorlar). Hareketlerdeki yavaşlama da bu titremelere eşlik eder. Hareket ve uykuyla azalan bu titremelerin, stres ve yorgunlukla arttığını görebilirsiniz.
Parkinsonlu hastalarda omuzların öne doğru çökmesi, kalça ve dizlerdeki içeri doğru katlanmalarda kişinin duruşunda bozukluklar oluşabilir. Hastalarda geriye ve yana doğru düşmeler görülebilir. Bir de çok önemli bir bulgu, hareketlerde yavaşlama tespit edilir. Hastalar yürürken yön değiştirmede zorluk, bir şeyin etrafında dönmede güçlük çeker. Ayakta durmakta da zorluk yaşayabilirler. Ayrıca bu hastalarda yüz kasları etkilendiği için ifadesiz bir yüz ortaya çıkabilir. Eklemlerini hareket ettirdiğimiz zaman bu hareketlere karşı kişide istemsiz bir direnç oluşur.
Hastanın yürümesinde görülen en tipik özelliklerden biri küçük adımlar atmasıdır. Eğer bir hasta 180 derecelik bir dönüşü tamamlamak için beş adımdan fazla adım atarsa parkinson hastalığını düşünmemiz gerekir.
Parkinson hastalığında eklem hareketlerindeki katılık, romatizmal hastalıklardaki bulgularla karıştırılabilir. Ayrıca hastaların yüz ifadesinde görülen

Yazının Devamı

GÜLÜMSEYEREK GÜNE BAŞLAYIN

27 Ocak 2010

Sağlık için güne ilk uyandığımız anda yanınızdakilere “Günaydın!”, “ Hayırlı günler!” diyerek başlayın. Bu hem sizin için hem etrafınızda, çevrenizde olan insanlar için sağlık işaretidir.
Doğan ve yaşayacağınız güne şükredin, aldığınız soluğa şükredin. Ve soluk alıp vermekte zorluk çeken insanları düşünün.
Yaşamın size sunduğu sevgilere, yaşamın size sunduğu sağlığa, güzel bir uykuya ve kışın soğuğunda içtiğiniz sıcak bir çorbaya şükredin.
Sağlık için insanların gözlerine sevgiyle bakın. O bakışı insan olan fark edecektir, algılayacaktır. Hayvanlara dahi sevgiyle baktığınızda bunu anlar, algılayabilir. Hangi insan bunu fark edemez?
Güne başlarken gülümsemeyle başlayın. Zor olduğunu söyleyebilirsiniz. Zor olanı deneyin, zor olanı seçin.
Size sunulan kısa bir ömrün mutluluk veya mutsuzlukla geçmesi sizin elinizde. Beyninizde yarattığınız kargaşalarla onu karanlık bir geceye çevirmeyin. Gecenin güzelliğini, karanlığın da güzelliğini ve gizemini keşfedin. İnanın orada da farklı boyutlar bulunduğunu göreceksiniz. Yeni dünyalara gideceksiniz. Sevginin egemen olduğu, Tanrı’nın size sunduğu bambaşka dünyalar. Güzel renkler, güzel müzikler, önünüzde çiçeklerle donanmış

Yazının Devamı

TAM GÜN YASASI

20 Ocak 2010

Liseyi bitirmişsiniz, üniversite sınavlarına giriyorsunuz ve yüksek puan alarak herhangi bir tıp fakültesinde eğitime başlıyorsunuz. Çok büyük idealleriniz, hayalleriniz var. Bütün işler kutsaldır. Fakat siz en kutsalını, insan sağlığına hizmet etmeyi seçmişsiniz. Zorlu bir altı senelik eğitimden sonra tıp fakültesini bitiriyorsunuz. Önünüze iki yol çıkıyor: Ya pratisyen hekim olarak devam edeceksiniz ya da herhangi bir konuda ihtisas yapıp uzman olacaksınız.

Okulu bitse de eğitim sürüyor
Asistanlık döneminiz başlıyor. Bu, en zor dönemlerden biri. Aldığınız devlet memuru maaşı. Fakat eğitiminiz için şart olan kitapların fiyatları çok yüksek. Bu kitaplara da sahip olmalısınız. Sosyal konumunuz sebebiyle gecekondu mahallelerinde de oturamazsınız.
Hastanede çalışırken de ne geceniz belli ne gündüzünüz. 24 saatin yetmediği zamanlar olur. Nöbet ertesi, sabaha kadar hasta bakmışsınız veya ameliyathanede kalmışsınız ertesi gün evinize gidip uyuyamazsınız. Çalışmaya mecbursunuz. Çünkü sizden istenen, sizi bekleyen görevler vardır. Ayrıca o yorgunlukla, geçim sıkıntısı da üzerinize binince hastanın yüzüne gülecek haliniz kalmaz. Ama sizden hastaya tebessümle bakmanız istenecektir.

Yazının Devamı

SAĞLIKTA VÜCUDA YÜKLEMELER VE AFRİKA’DA MAYMUN AVI

13 Ocak 2010

Her geçen gün dünyadaki ve ülkemizdeki ekonomik şartlar insanların kendi vücutlarına fiziksel, biyolojik, psikolojik daha çok yüklenmelerine neden oluyor. Farkına varmadan kapasitelerimizin daha üstüne çıkarak birçok organımızın da bundan etkilenmesine sebep oluyoruz. Her zaman bir telaş, bir korku içindeyiz. İşimizi kaybetme korkusu, yarın korkusu, tüm çalışanların hissettiği ve yaşadığı duygulardır. Bu duyguların organlarımızda ayrıca vücudun genelinde yaptığı tahribatları çoğu kez göremiyoruz veya algılayamıyoruz.
Her zaman kapasitelerinin çok üstünde çalışan makineler ve motorlar gibiyiz. Vücudu dinlendirmenin ya da beyni dinlendirmenin yolunu bulamıyoruz.
Çünkü yaşadığımız şartlar bizden hep biraz daha fazlasını istiyor. Biz de bunu sağlamak için vücudumuzu dayanılmaz noktalara kadar zorluyoruz. Sonunda ne oluyor; vücut makinesi bir yerde arıza veriyor. Bu defa onun tamiratına ve tedavisine yöneliyoruz. Bir şeyi unutmamak lazım. Çok hor kullandığımız tabiat nasıl ki bizden intikam alıyor, aynı şeyi vücut da sizden intikam alarak yapmaktadır. Ve bu öç alma bazen de ölümle sonuçlanmaktadır.
Tüketime kilitlenmiş toplumlarda insanın isteği ve arzusu bitmez. Hele bir de

Yazının Devamı

KANSERE KARŞI BiR TEORiM VAR

6 Ocak 2010

Her insanın kendi yaptığı işlerle ilgili hayalleri vardır. Ben de bir hekim olarak kendi doğrularımdan hareket ederek bir bakış açısı geliştirdim, bir pencere açtım. 2010 yılının ilk günlerinde bu düşüncemi veya teorimi sizlerle paylaşmak istedim.
Bu hayalim 1975’lerde başlar, yani hekimliğimin ilk yıllarında. Aldığımız eğitimle insan vücudu hakkında kısmen bilgi sahibiyiz. Ve bu bilginin sınırları var, bilimsel olabilmesi için de bazı kurallar var. Fakat insan beyni ve düşünce sınır tanımıyor. Bilimsel olsa da olmasa da özgürlüğünü arıyor. Tıpkı insanoğlu
nun tüm yaşamında aradığı gibi.
Bilimde, özellikle tıp biliminde kurallar vardır. Herhangi bir düşüncenizin bilimsel olarak kabul edilmesi için bunun dünyadaki bazı tıp dergilerinde yayımlanması lazım. Bu tıp dergilerinin birçoğundaki makalelerin tamamen sektörün işleyişine uygun şekilde hazırlandığını ve kabul gördüğünü de unutmayalım.

Bilimsel dergiler sorgulanmalı
Küçük bir örnek. 1968’li yıllar. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahiliye Kliniği’nde merhum Prof. Dr. Emir Özkan vardı. Aynı bölümde çalışan Prof. Dr. Özkan Sandalcı ağabeyimden dinlemiştim. O sıralar hocalara ayrılan yataklar belli, bugün de olduğu gibi.

Yazının Devamı