Dr. Cavid Veliyev / Uluslararası İlişkiler Analizler Merkezi<br><br>Azerbaycan topraklarında işgalin bitmesi ile birlikte bölgede 30 yıllık jeopolitik taşlar yerinden oynamaya başladı. Bunlardan biri de 28 yıldır Türkiye-Ermenistan arasında olmayan diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması ve sınır kapılarının yeniden açılması ihtimalidir.
Ermenistan resmen bağımsızlıını ilan etmeden önce 1989 yılında ilan ettiği Bağımsızlık Bildirisi’nde Türkiye’ye karşı toprak iddiasında bulunmuş ve 1915 olaylarının uluslararası alanda soykırım olarak tanınması için devletin karşısına hedef koymuştur. Bu nedenle Ermenistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra Türkiye onun bağımsızlığını tanıdı fakat diplomatik ilişkilerin kurulması için Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanıması gerektiğini iletti. Bunun için de 1921’de imzalanan Kars Antlaşması’nın tanındığına dair protokolun imzalanmasını istedi. Fakat Ermenistan bunu reddedince diplomatik ilişkiler kurulmadı.
O dönem Ermenistan’ın Azerbaycan’a yönelik saldırıları Türkiye-Ermenistan ilişkilerini de
Zafer İşeri
Ülkemizde vatandaşlar, üç farklı kurum tarafından sosyal güvence altına alınmaktadır. Bu kurumlar Sosyal Sigortalar Kurumu (SGK), Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR’dur. Bu üç kurum yeni düzenleme ile tek çatı altında toplanmadan önce 3 farklı kurumda da hizmet yılı bulunan kişilerin emeklilik dönemlerinde herhangi bir sorun yaşamaması için emeklilik başvurusundan önce SGK hizmet birleştirmesi işlemi yaptırmaları gerekir. SSK, BAĞ-KUR ve Emekli Sandığı'na tabi olarak çalışmaları sonucu kazanılan hizmetlerin aylık bağlanma hakkının elde edilmesi halinde birleştirilmesi esastır. Hizmet birleştirme işlemi farklı sigorta kollarında çalışanların toplam çalışma sürelerinin birleştirilmesine denmektedir. Bu konuyla alakalı düzenleme 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Bu kanunun 4. Maddesinde sürelerinin birleştirilmesi hususu: “Kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet süreleri, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna
Dr. Cavid Veliyev / Uluslararası İlişkiler Analizler Merkezi - Karabağ zaferinden sonra Cumhurbaşkanı İlham Al i yev ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan`ın önerdiği bölgesel altılı platformun (Türkiye, Rusya Federasyonu, İran+Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan) amacı savaş sonrası Güney Kafkasya`da düzeni sağlamak ve bütün bölgesel aktörlerin katıldığı bir işbirliği platformu kurmaktı. Bölge devletleri bu platforma farklı yaklaşım sergilemiş olsa da, ana aktörler tarafından benimsendi çünkü sadece bölge devletlerinin dahil olduğu bir öneri idi. Son bir yılda devam eden müzak er eler zamanı bu platformun savaş öncesi ve sonrası dönemde bölgenin büyük devletleri ile Güney Kafkasya devletleri arasında sorunları çözmek için fırsat sunabileceği ortaya çıktı. Bunlar Türkiye- Ermenistan, Rusya-Gürcistan ve İran-Azerbaycan ilişkileridir.
Uzun müzake rel erden sonra Gürcistan dışında tarafların dış işleri bakan yardımcıları düzeyinde ilk toplantı Rusya`da yapıldı ve ilk izlenimler olumluydu. Toplantıya
Bülent Akarcalı - 1980 yılında Devlet Planlama Müsteşarı olan Turgut Özal’a “İhracatımız nasıl 20 milyar dolara çıkar” başlıklı 65 sayfalık bir rapor verdiğimde ihracat dediğimiz rakam 2.9 milyar dolardı. Aslında biz uzun yıllar dışarıya mal satmamıştık. İhracat demek, önce yurt dışında pazar ve müşteri aramak, ürünlerin dünya piyasasında fiyatlarını takip edebilmek demektir. Oysa vatandaşın, 1984‘e kadar yurt dışına ancak 3 yılda bir çıkma hakkı vardı. Çoğu işletmenin telefonu yoktu. Telefon almak 10-15 yıllık bekleme süresi gerekiyor ve yurt içi yurt dışı görüşmeler bir santralden geçip numaranızı yazdırıp saatlerce bekleyip sıranız geldikten sonra, o da eğer karşı tarafta ki muhatabınız o saatte yerinde ise gerçekleşebiliyordu.
Biz satmıyorduk, onlar gelip kendi şart ve fiyatlarıyla ürünlerimizi sağın alıyorlardı!
2000 yılına geldiğimizde ancak 28 milyar dolara çıkabilmiştik.
Gücümüz
Şu anda, ülkemiz, dış ticarette başarılı olmasını sağlayacak alt ve üst yapı ihtiyaçlarını Batı ülkeleriyle
Marion Sendker - Berlin-Ortadoğu Podcast’i Kurucu/Sunucu - marionsendker@gmail.com
Almanya’da resmi olarak yeni bir hükümet var. Fakat yeni koalisyonu oluşturan sosyal demokrat SPD, Yeşiller ve liberal FDP, tam bir “birlik hükümeti” gibi görünmüyor. İşin temelinde yatan ana sebep aslında, yeni Alman dış politikasının yeni bir planı olmaması. Başbakanlık'taki SPD ile Dışişleri Bakanlığı'ndaki Yeşiller arasında açık bir anlaşmazlık var. Ayrıca SPD, Dışişleri Bakanlığı üzerinde hak iddia ediyor bir anlamda. Örneğin yeni Dışişleri Bakanı Baerbock, çok etkin bir duruş sergilemezken, SPD parlamento grup lideri kamuoyuna açık bir şekilde, Alman dış politikasının “özellikle Başbakanlıktan”, yani Yeşiller değil SPD tarafından yönlendirildiğini söyledi. Hükümette durum böyle olunca Almanca’da bir deyim akla geliyor: “İki kişi tartışırsa, üçüncüsü sevinir” denir genellikle. Buradaki “üçüncü” Türkiye de olabilir. Buradan yola çıkarsak, AB mülteci anlaşmasının,
BİLGAY DUMAN / bilgay.duman@gmail.com - Yılı bitirmeye hazırlanırken, Türkiye’nin üçüncü en uzun sınırı paylaştığı komşusu Irak, devlet oluşunun bir asrını geride bırakıyor. Bu anlamda, neredeyse Türkiye ile aynı zaman paralelinde bir süreç geçiren Irak, bugün devletleşme açısından Türkiye ile hayli farklı bir konumda yer alıyor.
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal etmesinin ardından yeni dinamikler üzerine kurulu bir ülke ortaya çıktı. Bu yeni dinamikler, siyasetten sosyolojiye ekonomiden güvenliğe hemen her konuda ülkenin yeniden yapılanmasında önemli rol oynadı. Bu anlamıyla ABD’nin Irak’ı işgali, hiç şüphesiz ülkenin toplumsal yapısındaki tüm kırılganlıkları su yüzüne çıkardı. Çoklu etnik, dini ve mezhepsel kimliğe dayalı nüfus yapısına sahip Irak’ta, hemen her halkın tarihsel travmaları var. Bu noktada ABD işgalinin Irak’taki "Pandora’nın kutusunu" açtığını söylemek de yanlış olmaz.
Alışılmadık bir yapı
Nitekim işgal sonrası etnik, dini ve mezhepsel kimlik
Bilgay Duman / bilgay.duman@gmail.com<br><br>Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde düzenlediği operasyonlarla gittikçe köşeye sıkışan terör örgütü PKK, yeni bir stratejiyle Irak’ta yerel örgütlenmelerini harekete geçiyor. Bu konuda özellikle Musul’un en doğudaki ilçesi olan ve Irak’ın Suriye sınırına dayanan Sincar’da yaşananlar dikkat çekiyor.
Geçtiğimiz günlerde PKK’ya bağlı olduğu bilinen ve üyelerinin çoğunluğunu Iraklı Yezidilerin oluşturduğu YBŞ (Yekineyen Berxwedana Şingal - Sincar Direniş Birlikleri) örgütü, Türkiye’nin operasyonlarını bahane ederek, Irak merkezi hükümetine bağlı okul ve hastaneler hariç tüm devlet kurumlarının kapatılması kararı aldığını açıklamıştı. Nitekim 7 Aralık’ta Türkiye’nin SİHA’larla düzenlediği operasyon sonucu PKK tarafından Sincar’da kurulan "Sincar Özerk Yönetimi Yürütme Konseyi" Eşbaşkanı ve YBŞ’nin üst düzey elemanlarından biri olduğu bilinen Dijvar kod adlı Mervan Bedel
İsmail Özcan (Eğitimci/Yazar)<br><br>Bir karşılaştırma yapılacak olsa Türkiye’nin dünyada en çok cinayet işlenen ülkeler arasında yer alacağına şüphe yoktur. Bir şeye daha şüphe yoktur: Türkiye çok cinayet işlenen ülke olmasının yanında en ilkel en çağdışı gerekçelerle ve en vahşi yöntemlerle insan yaşamına son verilen ülkeler arasında da yine ilk sıralardadır.
Ülkemizde hemen hemen cinayet işlenmediği gün olmuyor. Kadın, erkek, genç, yaşlı, çocuk, bebek herkes bu cinayetlerin kurbanı olabiliyor. Bu arada her yaştan kadınlarımız; en sık, en haksız ve en vahşi cinayetlere hedef oluyor. Yurdumuzun herhangi bir yerinde neredeyse her gün bir veya birkaç kadın töre cinayetlerine, karşılıksız aşk ve kıskançlık cinayetlerine, kadının tek taraflı ayrılma isteğine tahammülsüzlük cinayetlerine, magandaların tecavüz girişimlerine direnme cinayetlerine kurban gidiyor.
Bu konuda bir örnekten, somut bir olaydan yola çıkarak cinayet analizi yapmanın bile bir anlamı kalmadı. Çünkü ara vermeksizin birbirinden