İSMAİL ÖZCAN - Mehmet Akif, “Âfak bütün hande, cihan başka cihandır /Bayram ne kadar hoş, ne şetaretli zamandır” dizelerinde bayramlarda bütün âleme gülmenin, sevincin hâkim olduğunu; nereye bakılsa, hangi yöne dönülse neşe ve coşkuyla karşılaşılacağını şair duyarlılığıyla ne güzel ifade etmiştir. Ne yazık ki Müslüman Türk toplumu olarak son 4 yıldır bu anlamda bayram kutlama bahtiyarlığından uzağız. Çünkü tam 3 yıl dünyayı sarsan, toplumların yaşam alışkanlıklarını alt üst eden Kovid-19 salgınından sonra bütün dünya ile salgının verdiği hasarı onarmaya çalışırken, insanlar da biraz rahatlamışken bizim ülkemiz, dünyada en fazla nüfusu, çok geniş bir coğrafyayı etkileyen Kahramanmaraş merkezli asrın en büyük depremiyle sarsıldı. 50 binden fazla insanımızın hayatını kaybettiği, 100 binden fazla insanın enkazdan yaralı çıkarıldığı, 100 binlerce konutun yıkıldığı, adeta kıyametin yaşandığı bir felaket sonrasında eriştiğimiz bu Ramazan Bayramı’nı da eski bayramlara benzer halde şen şakrak kutlamak
Dr. Akkan Suver / Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı - Geride bıraktığımız hafta içinde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Çin Halk Cumhuriyeti’ne bir ziyaret gerçekleştirdi. Macron’a ziyaretinde Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de eşlik etti. Dolayısıyla ziyaret Fransa’nın olduğu kadar Avrupa Birliği’nin de imzasını taşıdı.
Batı tarafından barışa giden yol açısından çok önemli bir adım olarak nitelendirilen ziyaret; Fransa’nın barış ve istikrar için ortak sorumluluk duyması olarak da değerlendirildi. Gene bu ziyaret Macron’un; Çin’in barış girişimlerinden sorumluluk alma ve barışa götürecek yolları açma iradesini ortaya koyması şeklinde de yorumlandı. Belki de Macron, Batı’nın görmezden gelinemeyecek küresel bir güç olarak, Çin’in konumuna saygı duyan daha sakin bir diyalog diliyle Avrupa Birliği ile ilişkileri büyültmek ve değiştirmek gibi zorlu bir görev üstlendi.
Ziyaret gerçekte; Ukrayna krizine çözüm çabası ve gerileyen AB - Çin ilişkilerinin
SAFA TEKELİ- Orta Doğu’nun zengin petrol kaynakları, 98 yıl önce Türk devletini, Musul mu yoksa genç Cumhuriyet’in geleceği mi konusunda karşı karşıya getiren Şeyh Sait ayaklanmasıyla başa çıkmak zorunda bırakmıştı. Kürt devleti kurmak amacıyla başlatılan ve 15 Nisan 1925’de bastırılan ayaklanmanın hedefinde Lozan vardı. Değerli meslektaşım Özay Şendir’in 5 Nisan 2023’te Milliyet’te yazdığı “PKK bu yıl Lozan’ı yıkacakmış” başlıklı yazısı, 98 yıl önceki Şeyh Sait ayaklanmasını akla getirdi. Şendir, yazısında “Terör örgütü PKK, Süleymaniye’de, ‘Lozan’ın Yüzüncü Yılında Lozan’ı Yeneceğiz’ başlıklı bir etkinlik düzenlemeye hazırlanıyormuş” diyordu. 24 Temmuz’da 100’üncü yılına girecek Lozan Barış Antlaşması, imzalanmasından birkaç ay sonra çıkarılan ayaklanmalarla âdeta hedefe konulmuştu.
Zengin petrol kaynaklarının üzerine oturan emperyalist devletler, çeşitli zamanlarda Doğu illerinde ayaklanmaların baş göstermesinde roller üstlenir. Musul
Doç. Dr. Fatma Fulya Tepe / İstanbul Aydın Üniversitesi / fulyatepe@aydin.edu.tr - Adrienne Rich, annelik konusundaki ilk feminist çalışma olarak bilinen Of Woman Born (1976) isimli kitabında, annelik hakkındaki bilgimizin çok az olduğunu yazmıştır. Marianne Hirsch (1989) ile Brenda O. Daly ve Maureen T. Reddy (1991) ise kurgusal ve teorik metinlerde annenin bakış açısının eksik olduğunu ve ancak kız evlat üzerinden anneye yer verildiğini belirtmişlerdir. Bu tür anlatılara, Daly ve Reddy kız evlat merkezli anlatılar demektedir. Annelerin perspektifinin eksik olduğu bu arka planda, annelik çalışmaları, kız evladın değil, “annenin sesi”ni analiz etmek ve kuramsallaştırmak üzere ortaya çıkmıştır (Podnieks ve O’Reilly, 2010). Annenin sesini duyabilmek için önce araştırmacıların annelere yönelmesi, sonra da annelerin, gerçek annelik deneyimlerini inkar etmemeleri, bastırmamaları, saklamamaları, ideal ve ulaşılamaz (fedakâr, melek ve mükemmel) annelik maskesinden kurtulmaları gerekmektedir (Maushart, 1999; Podnieks ve O’Reilly, 2010).
Anasoylu anlatılar
Böylelikle
Yavuz Odabaşı - Feraset sözcüğü son günlerde oldukça sık ve değişik alanlarda kullanılıyor. Anlayış, sezgi anlamlarını da içeren bu sözcük, öğrenilenden yararlanma ve daha iyiyi bilecek kadar deneyimli, olgun olan kişiler için de rahatlıkla kullanılabiliyor. Şüphesiz günümüz seçmeni ve tüketicisi için de bu kavram rahatlıkla kullanılabilir.
Önümüzdeki seçim
İhtiyaçların, taleplerin, beklentilerin, kısaca umutların oylandığı bir seçim bizleri bekliyor kısa bir zaman sonra. Modenleşmenin gecikerek yaşanmaya başlandığı ülkemizde, zamanın ruhu gereği postmodern bir postmodernleşme yaşanıyor. Telaş, şaşkınlık, kuralsızlık, sistem karşıtlığı, çokluluk ve kapsayıcılık bir tarafta; disiplin, merkezlilik, hiyerarşiyi koruma çabaları diğer tarafta, arada savrulmalar oluyor. Tüm bunların yarattığı stres altında refahın göstergesi olan tüketimin son zamanlarda kötücül gösterilmesi ve zaten zorluklarla yürütülebilmesi, tüketicilerin büyük bir kısmını olumsuz
BİLGAY DUMAN- Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin 21-22 Mart’ta Türkiye’ye yaptığı ziyaret sonrası, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni “İpek Yolu” diye nitelenen “Kalkınma Yolu Projesi” ile yeni bir heyecan doğmuştu. Ancak 5 Nisan’da Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı açıklamayla, Türkiye’nin Irak’ın Süleymaniye kentine yönelik uluslararası uçuşlara 3 Temmuz’a kadar hava sahasını kapattığı, Türkiye’den Süleymaniye’ye uçuşların durduğu ilan edildi. 10 gün içerisinde birbiriyle zıtlık taşıyan iki gelişmenin yaşanması dikkat çekici oldu.
Ancak Ankara’nın Süleymaniye konusunda rahatsızlığı yeni değil, hatta Türkiye’nin hafızasında Süleymaniye konusunda olumsuz bir imaj var. Süleymaniye, 4 Temmuz 2003’te, ABD askerlerince 11 Türk askerinin başına çuval geçirildiği olayla Türk kamuoyunun hafızalarında yer alırken, özellikle Milli İstihbarat Teşkilatı yetkilileri ve Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK tarafından alıkonulduğu
ALP KIRIKKANAT- Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle, geçen yılın mart ayında başlayan ve kâbus haline gelen Karadeniz’deki serbest halde yüzen demirli mayınlar; şu sıralar çok sık anılmasa da tehdit olma özelliğini sürdürüyor. Bu konuda dışarıdan gözlemlediğim hususları ve yorumumu paylaşmak istiyorum.
Yabancı açık kaynaklar, Karadeniz genelinde, son 1 yıl içerisinde tellerinden kopmuş ve su üstünde sürüklenen Rus menşeili takriben 40 adet demirli mayın zarfının imhasının yapıldığını iddia ediyorlar. Türkiye, Bulgaristan, Romanya ve Gürcistan kıyılarında tespit edilenlerin sayısı kısmen biliniyor.
4 mayın bulundu
Kısmen diyorum, çünkü bunların bazıları mayına benzer cisim olarak basında geçiyor ve yabancı ajanslar bunları da mayın olarak toplam sayıya katabiliyorlar. Ancak Ukrayna açıklarında ortaya çıkanlar, harp şartları nedeniyle, daha fazla teyide muhtaç bir durum içeriyor. Elbette ki resmi makamların elinde kesin bir sayı mevcuttur. Bu yılın başı itibarıyla, Trakya sahillerimizin açıklarında toplam 4 adet yüzen demirli
Fatma Fulya Tepe - fulyatepe@aydın.edu.tr Karlar Ülkesi animasyon filminin Türkiye’de alımlanışı üzerine, 18-22 yaş aralığındaki yirmi ilk nesil kadın üniversite öğrencisi ile yaptığım nitel araştırmanın sonuçlarından birine göre, genç kadınlar feminizm kavramının Türkiye’de yanlış anlaşıldığını, bir “gerçek feminizm” bir de “yanlış anlaşılan feminizm” olduğunu düşünüyorlar.
Araştırmadaki kadınlara göre “gerçek feminizm”, kadın-erkek eşitliğini savunmaktır. Yine onlara göre, Türkiye’de feminizm yaygın olarak yanlış anlaşılmaktadır ve bir olayda sadece kadınları savunmak, kadınların üstünlüğüne inanmak ya da erkek düşmanlığı anlamına gelecek şekilde kullanılmaktadır. Bu görüş, bir araştırma katılımcısı kadının şu cümlelerinde somutlaşmaktadır:
“Dünyada iki farklı feminist görüş var. Bir tanesi gerçek olması gerektiği gibi kadın erkek eşitliğine yönelik. İkincisi kadın üstün tutan profil”. Başka bir kadın feminizmin toplumda yanlış anlaşılması