Geçen hafta, dünya, iki büyük gücün önümüzdeki dönemdeki siyasi liderlerinin belirlendiği iki önemli olaya tanık oldu: ABD’de başkanlık seçimi ve Çin Halk Cumhuriyeti’ni yöneten Çin Komünist Partisi’nin on sekizinci Ulusal Parti Kongresi. Her ne kadar sonuçları ABD başkanlık seçimleri kadar merakla beklenmese de CKP Kongresi de önümüzdeki yıllarda Çin’in ve de dolayısıyla uluslararası sistemin işleyişini etkileyecek kararlarla sonuçlandı. Çin’de Şi Jinping başkanlığında on yıl sürecek yeni bir yönetim dönemi başladı.
Türkiye’nin kamuoyunda CKP Kongresi’ne dair iki temel algı var ki, ikisi de gerçeği tam olarak yansıtmamakta. CKP Kongresi’nin toplanması ve yönetimin değişmesi Çin’de seçimler olduğu anlamına gelmediği gibi, iktidarın seçimler olmadan el değiştirmesi yeni yönetimin eğilim ve politikalarında değişim olmayacağı anlamına da gelmiyor.
Bu yazının ana odağı Şi Jinping başkanlığındaki yeni iktidardan neler beklememiz gerektiği, nelerin süreklilik gösterip nelerin değişeceği, ama ilk önce bu süreklilik ve değişimlerin gerçekleşeceği kurumsal çerçeveyi anlamakta fayda var.
Çin’de yönetim değişikliği seçimle gerçekleşmiyor, hükümetler on yılda bir (beş yıllık iki yönetim döneminin sonunda) Parti Merkezi Komitesi’nin kararıyla belirleniyor. Çin hükümeti, parti genel sekreteri ve başbakan tarafından temsil edilen ikili bir yönetimden oluşuyor. Parti genel sekreteri ve başbakan parti tarafından ülkeyi yönetme kapasitesinde olduğu düşünülen parti üyesi bürokratlar arasından seçiliyor. Hükümet üyeleri bu siyasi seçkinler grubu içinde zaman içinde gerek meritokratik ilkelerle gerekse ideolojik yakınlıklarla parti ve hükümet hiyerarşisinde yükseliyorlar ve her on yıllık yönetim ekibi devir-teslimin yapılacağı parti kongresinden bir öncekinde, yani beş yıl önce, yazılı olmayan kurallara göre belirlenmiş oluyor. Her ne kadar Şi Jinping-Li Keqiang yönetiminin başa gelmesinden önce askeri darbeden rakip adayların kampanyalarına kadar birçok nedenle bu yönetim devir-tesliminin öncekileri kadar tartışmasız geçmeyeceği varsayıldıysa da, sonuçta CKP yönetim geleneğini bozmadı ve gelecek Şi-Li iktidarı Ulusal Kongre’de onaylandı.
Parti içi hizipler
Hükümetin CKP Merkez Komitesi’nce seçiliyor olması her ne kadar kapalı kapılar ardında dönen saray entrikalarını andırsa da, özellikle son üç iktidar döneminde, Parti Komitesi’nin kendi atama kriterli dışındaki faktörler ve bu faktörleri etkileyen siyasi ve toplumsal aktörler de var. Bu aktörlerin karar alma mekanizmasındaki ağırlığı arttıkça devir teslim geleneğinin kesinliği ve tahmin edilebilirliği de sarsılıyor.
Yönetimin tek parti elinde olması siyasi çoğulculuğun olmadığı izlenimi yaratsa da, Çin’de parti içi hizipler çok partili sistemdeki çoğulculuğun işlevini görüyor. Tabii ki bir önemli farkla: Kararlar seçimle değil, pazarlık ve müzakere sonucu alınıyor.
Çin’de Mao sonrası dönemde, gerek neoliberal ve Keynesyen iktisat taraftarları gibi siyasi gruplar olsun gerekse ‘49 Devrimi’nin liderlerinin çocuklarından oluşan prensler ve teknokratlar gibi çıkar grupları olsun, parti içindeki hizipler fikirdaş oldukları toplumsal gruplar ve düşünce kuruluşlarıyla işbirliği içinde kendi program ve politika önerilerini hazırlayıp parti meclislerinde tartışmaya açıyorlar. Bu hizipler on yıllık yönetim dönemleri boyunca değişik karar alma ve politika uygulama süreçlerinde etkin olup güç kazandıkça iktidar değişimi süreçlerinde de daha çok söz sahibi oluyorlar. Örneğin Şi Jinping prensler grubuna mensup ve parti içinde desteğini neoliberal iktisat grubundan alıyor.
Sosyal güvence
Partinin karar alma mekanizmaları üzerinde etkili olan bir diğer faktör de toplumsal hak ve çıkar grupları ve sivil toplum. Özellikle internet üzerinden örgütlenen halk, değişik konular üzerinde kamuoyu baskısı yaratıp hükümetlerin program önceliklerine yön verebiliyor. Örneğin, bir önceki yönetimin (Hu Jintao ve Wen Jiabao) önceliği refah politikalarıydı çünkü onlardan önceki yönetimin (Jiang Zemin-Zhu Rongji) sert neoliberal politikaları toplum içindeki eşitsizliği arttırmış ve çalışanları sosyal güvencelerden yoksun bırakmıştı ve halk değişik araçlarla yönetimden hoşnutsuzluğunu partiye duyurmayı başarmıştı.
Benzer şekilde, Şi Jinping 18. Ulusal Parti Kongresi’nin kapanış konuşmasında yönetim olarak önceliklerinin temel insan hakları ve grup haklarını sağlamak olacağını açıkladı. Ayrıca, STKlar, medya ve spontane gerçekleşen halk protestoları partiyi halkın taleplerini göz önünde bulundurmaya iten toplumsal aktörlerden.
Yeni iktidar
Şi Jinping beş yıl önce başbakan yardımcılığına atanıp 2013’te parti genel sekreteri, yani Çin’in yeni lideri olacağı anlaşılınca hem demokratikleşme yanlıları hem de ekonomide daha Heterodoks bir çizgiyi savunanlar hayal kırıklığına uğramışlardı. Çünkü Şi Jinping’in o güne kadarki karnesi siyaseten baskıcı-iktisadi olarak neoliberal bir çizgiyi haber veriyordu. Devir-teslim yaklaştıkça yaşananlar, özellikle CKP geleneğine aykırı olarak Şi Jinping’e rakip çıkmış, siyaseten Şi’den daha da baskıcı gözüken Chongqing valisi Bo Xilai’in son anda elimine edilmesi Şi Jinping’i nispeten daha ilerici gösterdi. Gerçekten de, 18. Ulusal Parti Kongresi kapanış konuşmasında Şi, gelenek olduğu gibi önceki liderlerin siyasi söylemlerini övmeyerek ve Çin siyasi diline pelesenk olmuş ideolojik atıflarda bulunmayarak yenilikçi bir çizgi izleyeceği izlenimi verdi.
Ayrıca, konuşmasında kendi hükümetinin üstünde duracağı konular arasında yolsuzlukla mücadele ve partinin halktan kopuk olmasını gösterdi ve önceliklerinin sosyal güvenceleri sağlamlaştırarak halkın hayat koşullarını düzeltmek olacağını söyledi. Böylesine açık sözlü bir ‘ilk konuşma’ Çin siyasi geleneği açısından da bir ilkken, kişinin ayinesinin iş olduğunu da unutmamak lazım. Nitekim, yeni kabineye neoliberal hizbe yakınlığıyla bilinen bir ekonomist ve internet üzerindeki sansür mekanizmasının geliştiricisi olarak bilinen bir diğer bürokrat girerken, sosyal politikalar ve siyasi özgürlükler alanında reformcu adımlarıyla tanınan iki önemli isim kadro dışı kaldı.
Bekleyen sorunlar
Kapitalist dönüşüm sonrası siyasi sistemini değiştirmeyen ve bu yönüyle kendine SSCB’den farklı bir yol çizen Çin’de CKP’nin halka seçme ve seçilme hakkı vermeden meşruiyetini hala koruyabilmesinin en önemli sebebi özellikle son yirmi yıldır dünya ortalamasının çok üzerinde ve bölgesel/küresel iktisadi krizlerden etkilenmeyen büyüme oranı ve büyümenin toplumun her kesimine eşit olarak olmasa da- getirdiği refah ve zenginlikti.
Oysa, önümüzdeki yıllarda Çin’in aynı büyüme oranını tutturamayacağı genel olarak kabul gören bir tahmin olmakta. Ekonomik gerilemenin toplumsal gerginlikleri su yüzüne çıkarması durumunda Şi yönetimindeki iktidarın önündeki en önemli gündem maddesi toplumsal taleplere yanıt vermek olacak.
Özellikle, örgütlenme özgürlüğü ve basın özgürlüğü hukuksal sistemini son yirmi yılda büyük ölçüde elden geçirmiş ve çağa uydurmuş Çin’in henüz el atmadığı iki önemli alan ve bu konulardaki toplumsal talepler artık göz ardı edilemeyecek bir seviyeye varmış durumda.
Halktan kopukluk
Şi yönetiminin ele alması kaçınılmaz olan bir diğer potansiyel sorun alanı ise CKP yerel yöneticilerinin yolsuzlukları ve partinin halktan kopukluğu. Partinin özellikle yerel düzeyde meşruiyetini ve destek tabanını yitiriyor olması bu konuda ciddi bir reform ihtiyacını belli ediyor.
18. Ulusal Kongre, önümüzdeki yıllarda Çin’in dış politikasını etkileyebilecek bir gelişmeye de şahit oldu. Mao sonrası dönemde iktidar devir-teslimlerinde önceki liderin Askeri Komite’nin başında kalarak yeni liderin hareket alanını kısıtlaması bir gelenekken, bu sefer Hu Jintao Askeri Komite’nin başkanlığını da Şi Jinping’e bırakarak halefine karar alma süreçlerinde bağımsızlık tanımış oldu.
Sivil ve askeri iradenin tek kişinin elinde birleşmiş olması, Çin’in bölgesel dış politikada daha agresif davranabileceğini düşündürse de, yeni yönetimin Çin’in uluslararası sistemdeki yeri konusunda radikal bir değişikliğe gideceğini gösterir hiçbir ipucu yok.
Ceren Ergenç
Boston Üniversitesi’nde siyasetbilimi doktorası yaptı, günümüz Çin’inde siyasete katılım mekanizmaları ve müzakereci demokrasi üzerine çalıştı. Doktora öncesinde ve sırasında Pekin Üniversitesi, Çin Halk Üniversitesi, Şangay Fudan Üniversitesi ve Taiwan Eğitim Üniversitesi’nde konuk araştırmacı olarak bulundu ve alan araştırması yaptı. Şu anda ODTÜ Uluslararası İlişkiler bölümü ve Asya Çalışmaları Programı’nda yardımcı doçent olarak görev yapmaktadır. Çalışmalarında çağdaş Çin’de devlet-toplum ilişkisine odaklanmaktadır.
DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ
Büyümesi yavaşlayacak olan Çin’de CKP?iç politikada halka seçme ve seçilme hakkı vermeden meşruiyetini koruyabilmek için, toplumsal taleplere yanıt vermeyi gündemine almak zorunda. Son CKP Kongresi’nde sivil ve askeri yetkinin tek kişinin elinde birleşmiş olması ise Çin’in bölgede daha agresif bir dış politika izleyeceğini düşündürse de elde henüz buna dair bir ipucu yok.