Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Türkiye’nin utanç tablosu: Bu yılın ilk altı ayında 92 kadın öldürüldü(*). Yüzlercesi aile içi şiddete maruz kaldı. Sığınma evlerine yerleştiren kadınların %37’si öldürüldü.
Bu ne öldürme inadıdır? Dört çocuğuna çalışarak bakan bir anneyi, sırf kendisine artık tahammül edemiyor diye katleden bir kocanın vahşeti, insanın kanını dondurmuştu. Bu adamların öldürme hırsı, kendi çocuklarına acıma duygusunu da tamamen yok etmekte ya da bazı erkeklerde çocuklarına karşı sevgi ve acıma duyguları hiç oluşmadığı için bu cinayetleri kolaylıkla işlemektedirler. Boşanmak üzere olduğu kocası tarafından öldürülen kadınların oranı, %47, boşanmış kadınlarda %78 gibi çok yüksek oranlara ulaşmıştır. Türkiye genelinde, öldürülme oranı % 35 iken, Doğu, Güneydoğu’da %68’i bulmuştur. Şiddetin en düşük görüldüğü bölge %9’la Marmara bölgesiyken, yine Doğu, Güneydoğu’da en yüksektir.(**) Ne yazık ki bu cinayetler tüm dünyada Türk milletinin alnında kara bir leke olarak algılanmaktadır.

Yetiştirilme marazlı
Toplumumuzda, kadınlara uygulanan saldırganlık ve şiddet, erkeklerin marazi bir tarzda yetiştirilme biçiminden, onların bilinçlerine ve bilinçaltına yerleştirilen hastalıklı duygulardan, dürtülerden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla onlara rol-model olan erkeklerin; baba, dayı amca gibi dayakçı, saldırganlık davranışlarıyla da pekişmektedir.
Çocukların sürekli seyrettiği canlı film sahneleri olarak bilinçlerine kaydedilmektedir. Öncelikle, erkek çocuklar büyütülürken, psikolojik olarak, “Acı ve Üstünlük” duygusunu bir arada yaşamaktadırlar. Örneğin çiş kaçıran veya yaramazlık eden erkek çocuklara karşı en sık korkutmaca cinsel organıyla ilgili olanıdır. “Yakarım, keserim” tehdidiyle, “Sen erkeksin, üstünsün” pohpohlaması bir aradadır.
Genelde bizdeki sünnet uygulamaları ve “kestirmek” sözcüğüyle tanımlanması başlı başına bir psikolojik problem kaynağıdır. Hem kesilmek ve acı duymak korkusu (kastre edilmek korkusu) hem de “erkek” olmak üstünlüğü, çocuğa aynı anda yaşatılır.
Bu travma yaratacak tuhaf bir çelişkidir. Toplumumuzda genelde bu tip yetiştirilen çocuklar, bilinçaltında erkek cinselliğini, korku ve üstünlükle birlikte algıladığı için, kendinden aşağı gösterilen kadın cinsiyeti tarafından reddedilmeye tahammül edemeyecektir. Bilinç altındaki iğdiş edilme kompleksi canlanacak ve zaten kendine güvensiz ve kültürsüz yetişen birey olarak, kadına düşmanlıkla saldıracaktır.
Çocukluğunda, gençliğinde olan şiddet-dayak yaşantısı ve annesini döven baba modeli olarak babasından gördüklerini, ilerde sevgilisine, karısına karşı uygulayacak, derece derece dayak, yaralama, cinayete kadar gidecektir. Tabii, bu vahşetin kökeni ve yurdu, bölgelere, etnik yörelere göre değişmektedir. Töre cinayetlerinin çok olduğu doğu toplumlarında, erkek çocuklarına şiddeti ve üstünlüğü bir arada yaşatmanın tehlikesinin kimse farkında değildir.

Hor görülen kadın
Zaten şiddetin ve cinayetlerin, düşük eğitim düzeyiyle ilgili olduğunu, eğitimsiz kitlelerin, eli bıçağa, silaha alışık yetişen kişilerin kolaylıkla cinayet işlediklerini tüm araştırmalar göstermektedir. Çocuk sayısı çok, oda sayısı az evlerde, anne babalarıyla bir arada yatırılan değişik yaşlardaki ve cinsiyetlerdeki çocuklar, onların cinsel ilişkilerini izleyerek ve fark ederek erken cinsel uyarılma yaşamaktadırlar. Balık istifi gibi yatırılan çocukların algılarına ulaşan canlı pornografik sahnelerin ardından, annenin yani kadın modelinin sürekli hor görülüp dayak yemesi de, cinsellik ve şiddet ilişkisini duygu ve muhakeme sistemlerinde marazi bir boyuta oturtmaktadır.
Yeni yetişen gençlerin, eğitimsiz erkeklerin katıldığı bazı dini vaazlarda, amacı, kadını köleleştirmek, kız çocuklarını küçük yaşta her türlü kapatmak olan söylemler, “Kadının şeytan olduğu, erkekleri tahrik eden mahluklar olarak örtünmeleri” vurgusu, bu olumsuz algıları pekiştirmektedir.
Bu vahim konuda, aydın uzman tartışmaları, bu koşullanmalara karşı çıkmak cesaretini gösteremezken ve kadının uğradığı şiddetin nedenini ekonomik bağımlılık olarak belirtirken, aksine kaçıp kurtularak ayakta durmaya çalışan kadınlar daha çok öldürülmektedirler. Aydın ve özgürlükçü olarak tanınan bir yazarın, etnik köken çatışmalarına karşı kendince yapıcı yaklaşımıyla, “Biz birbirimizden kız aldık, kız verdik” sözü, (‘oğlan aldık, oğlan verdik’ demek hiç düşünülebilir mi?) “kızı” hala bir “mal” olarak algılaması, genelde bu ülkede erkeklerin, en aydınından en kara cahiline kadar aynı bilinçaltı koşullanmaların türbülansına girdiklerini gösteriyordu. Sadece davranış biçimlerinde, tepkilerinde kullandıkları frenler farklıydı. Ayrıca uygar bir toplumda, özsaygısı olan gururlu bir erkek, terk edildiği zaman acısını çocuklarının annesini öldürerek değil, onlara yararlı olarak ve daha olgun uğraşlarla hafifletme yolunu seçer.

Haberin Devamı

Kadına şiddetin kaynağı erkeğin yetiştirilme biçimi

NUR YAYCIOĞLU
1964 TED Ankara Koleji, 1972 İstanbul Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunudur. 20 yıl süreyle devlet hastanelerinde klinik psikolog olarak görev yapmıştır. Tıp dergilerinde bildirileri, gazetelerde araştırma yazıları çıkmıştır. Yayımlanmış kitapları:1. Başarı ve Çocuklarımız 2. Özgürlüğümü alacağım 3. Kişilik renkleri 4. Arayış tutkusu 5. Bir psikologun itirafları. 6. Zaman yolculuğu aşıkları

Haberin Devamı

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ
“Toplumumuzda, kadınlara uygulanan saldırganlık ve şiddet, erkeklerin marazi bir tarzda yetiştirilme biçiminden, onların bilinçlerine ve bilinçaltına yerleştirilen hastalıklı duygulardan, dürtülerden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla onlara rol-model olan erkeklerin; baba, dayı amca gibi dayakçı, saldırganlık davranışlarıyla da pekişmektedir”