Şiddet (violence) doğayı, insanı yakan yıkan, yok eden bir davranış, eylem biçimidir. Ülkemizde, on kadından dördünün dayak yemesi, kadına yönelik cinayetlerin son yıllarda, eski yıllara oranla sekiz-on kat artması, terör olayları, sokak çatışmaları, şiddet öğeleri içeren davranışların, eylemlerin yaygın olduğunun göstergesidir.
Dil (lisan) (language) insanların duygularını, düşüncelerini anlatmak için kullandıkları mimik, hareket, söz veya yazı aracılığı ile aktarılan işaretler, simgeler sistemidir. Dilin temelini kavramlar oluşturur. Kavramlar (meftun) (concept, notion) insanın içinde bulunduğu doğal ve toplumsal ortamın; yaşadığı yerin ve zamanın düşünce sürecinde yer alan iz düşümüdür. Genel, ortak, soyut tasarımlardır. Kavramlar, özü ilk örneği, duygusal yükü, bedeli, gelişim süreci ile anlam ve değer kazanır. Davranış kalıbı (şema) (schema) oluşturur. Bu nedenle kavramlara bağlı davranışlar değişebilir, görecelidir. İletişimin temel amacı insanlar arasında etkileşimi sağlamaktır.
İLETİŞİMİN BOZULMASI
Etkili iletişim; kaynağın aktardığı duygu ve düşüncelerin alıcı tarafından anlaşılması, bunlara uygun biçimde davranışta bulunulması demektir. Bir toplumda kavramların farklı değerlendirilmesi kalıpsızlık, normsuzluk, anomi doğurur. Güvensizlik durumu yaratır. İnsanın ilgi, sevgi, bağımsızlık, özgürlük, özerklik, saygınlık kendini geliştirmek gibi gereksinimlerine doyum sağlamasını engeller. İnsanlar arası iletişim, etkileşim bozulur.
Aile içinde anne, baba, çocuk, genç; toplumda insanlar, toplum kesimleri birbirlerine karşı yabancılaşır, ötekileşir. Bu durum ortak toplumsal kültürün öğesi durumuna gelir. Şiddet içeren duygular, düşünceler, mimikler, hareketler, sözcükler, davranışlar, eylemler ortaya çıkar. Şiddet dili doğar, gelişir, ortak toplumsal kültür içinde kuşaktan kuşağa gelişerek aktarılır.
Ortak toplumsal kültür, birincil, ikincil toplumsal kurumların çağdaş, evrensel kültürle birleşip bütünleşmesinden oluşur. Araştırmalar, toplumsal iletilerin zararlı, zorlayıcı ortak toplumsal kültürden kaynaklanan etkene dönüşmesinde iki temel nedenin rol oynadığını göstermektedir.
- Toplumsal ortamın tehdit edici, tehlikeli nitelik kazanması.
- Toplumsal ortamla bireyin ruhsal yaşantısı arasındaki çatışma.
Birincil toplumsal kurumların başında din yer alır. İslam dininin özünde, insana, doğaya, değer veren; insanlığa barış, güven, huzur, mutluluk “vaat” eden, bilimle çatışmayan yaklaşım vardır. Buna karşın, özü anlamayan, eksik, hatalı yanlış yorumlar, mesajlar, bireysel, toplumsal çatışmaya yol açmıştır. Ayrıca mezhep, tarikat, cemaat tartışmaları ötekileşmeye, çatışmaya neden olmuştur.
Gelenek, görenek, töre gibi, birincil toplumsal kurumların olumlu, insancıl yönleri yanında, baskıcı, cezalandırıcı, zorlayıcı yönleri vardır. Kan davası, namus cinayetleri, kadına yönelik şiddet artarak sürmektedir.
İkincil toplumsal kurumsal içinde yer alan ulus, milliyet, cumhuriyet, laiklik kavramlarının özü değeri, sürekli tartışma, çatışma nedeni olmuştur. Anayasa’nın yasaların içeriği, özü, güncel durumu, suç ve ceza sorunları Anayasa’da, yasalarda bulunan eksikler, hatalar ya da eksik hatalı uygulama sonucu ortaya çıkan tartışmalar, çatışmalar tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.
İkincil toplumsal kurumlar içinde yer alan siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, liderlerin, örgütlerin, ekonomik, politik, siyasal alanda, durumları, rolleri, yerleri bu kurumların çalışmalarında, toplantılarında, gösterilerinde ortaya çıkan yasal sorunlar, suçlar, şiddet eylemleri, güvenlik güçleri ile çatışmalar güncel yaşantının içinde yer almıştır.
Etkili, yetkili kişilerin, politikacıların, liderlerin, kışkırtıcı, şiddet içeren konuşmaları şiddet dilinin benimsenmesine, yayılmasına yol açmıştır.
Teknolojinin etkisi
Küreselleşme ve teknolojik gelişme birçok ülkede ve ülkemizde dijital sistemin yarattığı bilgisayar ağı internet, facebook, twitter, MSN ve cep telefonları ile toplantılar, mitingler, şiddet eylemleri düzenlenmiştir.
Öte yandan, yasal olarak ya da yasadışı, binlerce, on binlerce kişiyi dinlemiştir. Bunlar arasında parti liderleri, politikacılar, hakimler, savcılar, yüksek rütbeli askerler de vardır. Güvenlik güçleri dinlediklerinden edindikleri verilerle bunların Terörle Mücadele ve Türk Ceza Yasası çerçevesinde suç olduğu gerekçesi ile kimini gözaltına almış, alınanlardan çoğunun tutuklanmasına karar vermiş; haklarında dava açılması için mahkemeye başvurmuştur. Şiddet öğelerinin egemen olduğu toplumlarda yaşayanlar da aynı şekilde, bilerek, bilmeyerek, isteyerek, istemeden, şiddet ögelerini öğrenirler, benimserler. Ya “Şiddet Dili” kullanırlar ya da bu dili kullananların iletilerine, mesajlarına, eylemlerine maruz kalırlar.
‘Vatan Cephesi’
Kuşkusuz, insanlık tarihi boyunca bütün toplumlarda ve toplumumuzda şiddet kullanan insanlar, toplum kesimleri, toplumlar olmuştur. Kanımca ilk ötekileşme ve şiddet dilinin başlangıcı, 1950’li yılların sonlarında, Demokrat Parti döneminde, “Vatan Cephesi” ile başlamıştır. 27 Mayıs 1960 ve sonrasında Yassıada, idamlar, “kuyruklar” ile gelişmiştir. 1960’lı yıllarda dinci, sağ, sol olarak ötekileşen, yabancılaşan bölünen gençlik kesimlerinin, kendi içlerinde fraksiyonları ile, birbirleri ile, güvenlik güçleri ile, devletle çatışmaları, şiddet eylemleri gündeme gelmiştir. Bunları 12 Mart 1971 idamları, 12 Eylül 1980 darbesi, idamları, 1978 Kahramanmaraş, 1993 Sivas olayları izlemiştir.
1966 yılından 1970’li yılların sonlarına kadar, Milliyet gazetesinin Düşünenlerin Düşüncesi sütununda yazılarım yayımlandı. Bunların çoğunda, gençlik eylemleri ve şiddet konusu yer almıştır. 1978 yılında yayımlanan “Türkiye’deki Anarşi ve Toplumsal Boyutlar” başlıklı yazımda, anarşinin yarattığı kargaşa ortamında oluşan terör ve şiddet eylemlerinin ciddi boyutlara ulaştığını bir kez daha vurguladım. Nedenleri üzerinde durdum. Çözüm yollarını irdeledim.
Neredeyse 40 yıl geçti
O günden günümüze yaklaşık kırk yıl geçti. Bireysel, toplumsal şiddetin nedenleri çoğaldı. Birincil, ikincil toplumsal kurumlarda, bölünme, ötekileşme, yabancılaşma çatışma boyutlarına ulaştı. İnanç, mezhep, tarikat, dil, etnik köken, cumhuriyet, milliyet, laiklik, demokrasi, hukuk, anayasa, yasa kavramları özünü anlamını yitirmiştir. Çatışma şiddet içeren çözümsüz tartışma ortamı yaratmıştır.
Şiddet dili toplumsal salgın, afet boyutlarına ulaşmıştır. Çözüm, Cumhuriyet’in temel dünya görüşü ve felsefesi içinde, ortak toplumsal kültürü oluşturan birincil, ikincil toplumsal kurumların, 1948, “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”; 1989 “Çocuk Hakları Bildirgesi” doğrultusunda “Zamanın ruhu” ile örtüşen uzlaşmadır.
Prof. Dr. Özcan Köknel
Prof. Dr. Özcan Köknel, 1954 yılında İ.Ü. Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniğine asistan olarak girmiş, 1995 yılına kadar uzman, doçent, profesör, yönetici olarak çalışmıştır. 1995 yılında emekli olmuş; 2002-2008 yılları arasında Ticaret Üniversitesi’nde ders vermiştir. Bilimsel çalışma, araştırma ve yayınları gençlik sorunları, ruh sağlığı, ilaç tedavisi, alkol ve madde bağımlılığı alanlarında yoğunlaşmıştır. Yabancı dergilerde 50, yerli dergilerde 200’den fazla yayını vardır. Yirmi beş kitabı yayımlaşmış; yirmi kitabın bir ya da birkaç bölümünde yazıları yer almıştır. İki uluslararası, beş ulusal bilimsel derneğin üyesidir. Dört ödül kazanmıştır.
DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ
Çözüm, Cumhuriyet’in temel dünya görüşü ve felsefesi içinde, ortak toplumsal kültürü oluşturan birincil, ikincil toplumsal kurumların, 1948 “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”;
1989 “Çocuk Hakları Bildirgesi” doğrultusunda “Zamanın ruhu” ile örtüşen uzlaşmadır