Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Partiler yasama ve yürütmeye ilişkin önerilerini sunduğuna göre, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun temel haklar kısmını rezervlerle birlikte tamamladığı ve teşkilat kısmına geçiş kararı aldığı anlaşılıyor. Elliye yakın temel hak maddesinden sonra verilen önerilerdeki madde sayıları, “yeni” diye etiketlediğimiz anayasanın -eğer tamamlanırsa- 1982 Anayasası’ndan çok da kısa olmayacağının işareti gibi duruyor.
Oysa ki son iki yılda gerçekleşen toplumsal talep ve önerilerinin ortak paydası “kısa, öz, özgürlükleri meşruiyet temeli sayan, katılımcı, ademi merkeziyetçi, etkin ve hızlı bir siyasal teşkilatın kurulması” idi. Toplumun %80’inden fazlası bu anayasa yapımı sırasında kırmızı çizgilerden, darbe anayasalarının mantık, kurgu ve dilinden uzak durulması gerektiğini söylüyordu. Türkiye’nin yeni anayasa arayışı, tam da bu nedenle eskinin sürekliliği içinde “başarıyla” sonuçlanacak bir arayış değil.

İşaretler kavga yönünde
Bu noktanın altını defalarca çizmekte yarar vardır.
Partiler yasama ve yürütmeye ilişkin önerilerini sundu. Şimdi Türkiye’de parlamenter sistem veya başkanlık sistemi ya da ara modellerden hangisini seçeceği sorusunun cevabı aranacak. Ama işaretler bir “arama”dan çok “kavga”yı gösteriyor. Bir taraf, başkanlık sistemini gündelik siyasal tıkanmaları aşmanın kilidi olarak savunurken, diğer taraf(lar), buna “diktatörlük”, “bölünme” gibi çok daha irrasyonel tepkilerle cephe almış durumda.
Ancak biz bu tartışmaları rasyonelleştirecek birkaç perspektif sunmakla yetinelim:
Kabul edelim ki dünya üzerinde en fazla uygulanan sistem başkanlık (ve yarı başkanlık) sistemidir. Elbette ki bunların önemli bir kısmının tam anlamıyla demokratik olduğunu iddia etmek güçtür. Buna karşın monarşileri dahil etsek dahi parlamenter sistemlerin sayısı daha düşüktür ve tamamı “demokratik” değildir. Irak ve Türkiye’nin henüz “demokratik” parlamenter sistem iddia etmesi zordur. Türkiye’deki parlamenter sistem, yalnızca çok güçlü ve hegemonik tek parti hükümetler döneminde “demokratik” özellik göstermiştir. 1925-50 arasında ise parlamenter sistem “diktatörlük” görüntüsünden kurtulamamıştır. Pakistan, Hindistan, Nepal, Bangladeş, Moğolistan, Somali ve Etiyopya da parlamenter sisteme sahiptir. Ancak demokratiklikleri kuşkuludur.

91 yılda 61 hükümet
Yine ABD 223 yılda 57 dönemde 45. başkanını seçti. Biz ise, 1920’deki Millet Meclisi’nin toplanmasını dahil edersek 91 yılda toplam 24 seçim yapmış ve tam 61 hükümet görmüş durumdayız. ABD’de 223 yılda 45 hükümet çıkmasına karşılık, Türkiye’de bu sayının 91 yılda 61 hükümet olarak tecelli ettiğinin altını çizelim.
Çok sık hükümet değişimi ve bundan kaynaklanan siyasi istikrarsızlığı, parlamenter sistemlerin neredeyse tamamında görmek mümkün.

Daima cumhuriyetçi
Başarılı federal yapılarda olduğu gibi, başarılı başkanlık sistemleri de tarihsel bir temele dayanır. Amerikan sistemi, İngiltere’nin güçlü kral ve parlamentosuna karşı duyulan tepkinin sonucu olarak, bu iki erkin birbirini kontrol eden ve denetleyen erkler olarak tasarlamıştı. Zira, ancak birbirini dengeleyen erkler özgürlüklere tehdit olmaktan çıkar. Ayrıca birbirinden kati bir şekilde ayrılan erkler olarak da kendi içinde etkin, güçlü ve hızlı hale getirilir.
Yine başkanlık sistemleri doğası gereği daima cumhuriyetçidir. Ancak parlamenter sistem monarşik de olabilir. Hatta çıkış itibariyle yalnızca monarşiktir.
Parlamenter sistemde istikrar ve etkinlik için yürütme güçlendirilirken, bunun için yasamadan yürütmeye yetki aktarımı veya yasamanın denetiminin azaltılması kaçınılmazdır. Ancak başkanlık sisteminde yürütmenin gücü, yasamanın zayıflatılmasını gerektirmemektedir.
Başkanlık sistemini benimseyip sonradan parlamenter sisteme geçen bir ülke bulmak güçtür. Ancak istikrar ve etkinlik arayışının bir ifadesi olarak tersine bir eğilim Kore, Fransa’da sonuca ulaşmış, Türkiye’de ise etkin durumdadır. Başkanlık sistemlerinde güçler dengesi iyi kurulamadığında otoriter yönetimlere evrilme riski vardır. Latin Amerika ülkelerinin çoğunda bunu görmek mümkün. Ancak o ülkelerin pek çoğunda belirli bir süre sonra başlayan demokratikleşme dalgası, parlamenter sistem eğilimi doğurmamaktadır. Arjantin, Brezilya, Güney Kore (1987 sonrası) ve son olarak Arap baharının etkisiyle mağrip ülkelerini bu bağlamda sayabiliriz.

Örgütlülüğün rolü
Öte yandan bilişim teknolojilerinin gelişimiyle birlikte siyasi iktidarın denetlenmesiyle, yasama faaliyetlerine sivil toplum katılımı gündeme gelecektir. Yürütme ve idari yapıda “heyet” halindeki faaliyetlerde sivil örgütlülüğün rolünün artması ihtimali doğmaktadır.
Bu ve benzeri pek çok gelişme, sistem tartışmalarını geçmiş örnekler temelinde yürütmemizi riskli hale getirmekte, özellikle sistem arayışında ideolojik saplantılardan uzak durmamızı gerektirmektedir.

Haberin Devamı

Osman Can
1992 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Almanya’da doktora eğitimini tamamladı. Doktora tezi Almanya’da kitap olarak basıldı. “Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin Kapatılması” adlı çalışmasının ardından 16 Ekim 2006’da anayasa hukuku doçenti unvanını aldı. 2 Temmuz 2002 tarihi itibariyle Anayasa Mahkemesi Raportörlüğü’ne atanan Osman Can, 1 Ekim 2010’da bu görevden ayrıldı.
26 Eylül 2012’de Başbakan Erdoğan’ın çağrısıyla AK Parti’ye katıldı.
30 Eylül 2012’de yapılan 4. Büyük Olağan Kongresi’nde Ak Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu asli üyeliğine seçildi.

Haberin Devamı

Bir Milliyet klasiği
Gazeteniz Milliyet, “Düşünenlerin Düşüncesi” köşesiyle toplumun kanaat önderlerine sayfalarını açıyor. Abdi İpekçi tarafından 6 Ocak 1963’te başlatılan köşe ülkenin ekonomik, siyasal ve toplumsal birçok sorununu masaya yatırmıştı. Akademisyenlerden sosyal bilimcilere,
sivil toplum temsilcilerinden işadamlarına, bilim insanlarından hukukçulara kadar uzman kalemler Milliyet için yazacaklar. Yazılarınızın uzunluğunun 3 bin vuruşu (1.5 sayfayı) geçmemesi gerekmektedir. İrtibat telefonumuz: 0212 337 9328. Mail adresi:aycaatikoglu@hotmail.com