Ece Temelkuran

Ece Temelkuran

Tüm Yazıları
Haberin Devamı




Bruce Lee bir dövme, Marilyn Monroe'nun resmi bir caddeye asılmış olarak çıkıyor karşımıza. Ve nihayet John Lennon'ın fotoğrafı çıkıyor ortaya, bir berber salonunda. Reklamın ana fikrini anlatan derin sesli, engin manalı cümle o sırada giriyor. "İdoller yok olmaz" gibi bir şey söylüyor ses ve ekliyor:
"Sadece şekil değiştirir!"
Bu sırada arabanın marka logosunu görüyoruz.
Ah! Ah! Keşke ömrü vefa etseydi de görebilseydi John Lennon bu kurtuluş günlerini! Pazar ekonomisine reklamda bir resim, reklamın yalan evrenine küçük bir şaka olarak dahil edildiğini... "Working Class Hero"yu (Emekçi Sınıfın Kahramanı) söylemişti bu adam, bir zamanlar...
Başka bir araba reklamı: Olup biten değil de çalan müzik "Nasıl yani?" dedirtiyor insana. "Let the sun shine in!" zira! "Bırakın güneş içeri girsin" der şarkı; "Hair" (Saç) diye mülkiyet karşıtı ve antimilitarist bir filmin en ünlü müziğidir. Bugün, bir araba daha çok satılsın diye reklamda çalınmaktadır.
Fakat sanmayın ki olay reklamlarla sınırlı. Zira...

Muhalif marketin top 10'u
Alışveriş yapılan yerlerde hep hızlı müzik çalar. Bu sizi acele ettirmek içindir: "Daha çok, daha hızlı al! Daha çok haz satın al! Çabuk ol!"
Genellikle kalp ritminde olan bu müzik ana karnında duyduğunuz kalp ritminin şefkatini anımsatarak kandırır ve sizi tüketimin ılık kucağına çağırır.
Ve fakat bu "muhalif trend" oralara da bulaşmış olmalı ki benim alışveriş ettiğim markette bugünlerde hep Bob Dylan çalıyor. Üstelik "One more cup of coffee" (Bir fincan kahve)! Bu, gitmekle ilgili bir şarkıdır, hayatı bayır aşağı bırakmakla ilgili. Bu sırada şarkıyı mırıldanmakta olan adam patlıcan seçmektedir. Arka cepteki cüzdanında marketin indirim kartını taşımaktadır. Artık hep bu marketten alışveriş edeceğini, buralardan fazla uzaklaşmayacağını kanıtlayan kart, adamı hiçbir yere göndermeyecektir. Hakikaten bir markette bu şarkı niye çalmaktadır?
Daha da tuhafı Nike mağazasının önünden geçiyorum geçenlerde. Çokuluslu bir şirket, çocuk işçi kullandığı ispatlanan bir marka, Uzakdoğu'daki ucuz emeği kullanan bir kapitalist odak, ne diyeyim? Nike işte! Ne çalıyor içeride? Joan Baez! Nicenin muhalifi Joan düşmüş Nike'ın tezgahına!

Eski, komik bir anı: Muhalefet!
Velhasıl herhalde artık tüketim kültürünün sosu olarak tercih ediliyor sofralarımızda muhalefet. Beyaz adam jargonuyla söylersek yeni ve "keyifli" bir trend!
İdeolojilerin, inançların, "o eski heyecanlı günlerin" hediyelik eşya olarak, bağlamından çıkarılıp, yani tehlikesizleştirilip, sanki eski bir popüler kültür ürünüymüş gibi ve süs olarak reklamlarda kullanılması nasıl mümkün olabilir? Herhalde ve ancak eski muhaliflerin üretim ilişkilerinde belirleyici konuma gelmesi sayesinde! Yani ancak onlar geçebilirler bu dalgayı kendi kendileriyle. Yani mesela diyoruz ya biz, gülüyoruz ya hani kendimize:
"Vatka takardık! Ay ne komik.
Ha ha ha!"
O sekil işte, şimdi piyasayı yönlendirecek kadar "yetişkin" olanlar da gülüşüyor belki bu anlam parçalarının kullanımı aracılığıyla:
"Dünyayı değiştireceğimize inanıyorduk! Ha ha ha... Hadi reklamda 68 idollerini kullanalım."
Ne "keyifli" fikir!

Eski solcu tribi
Sanırım 70'lerde doğan biz "gençlere" o "eski solcu" muhabbetinden yeterince fenalık gelmiştir. "Cinselliğimizi yaşayamadık" tantanası daha yeni bitti misal. Yıllar yılı kardeşim, neymiş yani? Nasıl bastırmışlarsa, anlata anlata yediler bitirdiler alemi. En az bu trip kadar yaygın olan başka bir mesele de şudur misal: "Biz o yollardan geçtik! Hiç girme, orası çıkmaz sokak yavrum" tribi!
Şahsen, "demode" kavramlardan bahsetmem sebebiyle sık sık azabını çektiğim bir olaydır ve şöyle gelişir:
Eski solcu size alaycı bir gülümsemeyle yaklaşır. "Bitti o işler" diskuruna herhangi bir yerinden giriş yapmak suretiyle sizi "heyecanlı çocuk" olarak tarif eder. Ama işte tam bu noktada trip, "Avcı av olur" hesabı, dönüp kendini yemeye başlar. Şöyle ki: Trip sahibi, her ne kadar aşağılasa da geçmişini, "aptallık, çocukluk" olarak tarif etse de o günleri, öyle ya da böyle içtenlikle, heyecanla ve coşarak anlattığı tek yaşantı parçası o eski günlerdir. Bu adamlara / kadınlara dikkat edin: Hayatlarının hiçbir bölümünü değil, sadece o günleri anlatırlar. Anlatmaya değer tek bir hikayeleri vardır aslında ve yazık ki onunla da "alay" etmeyi ya da reklamlarda olduğu gibi kesip kesip "keyifli" fikirler olarak "satmayı" seçmişlerdir. Ne acıklı! Ne acı! Kayda değer tek hikayeyi böyle yemek, yiyip bitirmek...
Piyasanın "akıllı ama yaramaz" çocuğu olarak kabul görmek için o eski "heyecanlı" günlerin anlamını parçalamak... Ne diyeyim? Allah kurtarsın canım kardeşim!