Ece Temelkuran

Ece Temelkuran

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Meraklı çocuklara: Çeyrek yüzyıl önce bu zamanlarda, mevsim bahara dönerken, şimdi kimi çevrelerce Kemalist cephenin liderliğine çağrılan Süleyman Demirel, idam kararının oylanması sırasında Meclis sıralarına dönüp bağırıyordu:"Kaldırın! Ellerinizi kaldırın!"Bir şehvetle, neredeyse müstehcen bir biçimde öldürüldüler. Menderes'in idamıyla başlayan siyasi kan davası "eşitlensin" ve cümle âleme "ibret" olsun diye Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildiler. İdam, bu memleket için bir çağ dönümüydü; artık hep "güçlü" yenecek, düşünen hür beyinler gençken biçilecekti. Çok dövülmüş köpekler gibi hissizleşeceğimiz günlerin başlangıcı o gündü. Takvimler 6 Mayıs 1972'yi gösteriyordu... Neredeyse çeyrek yüzyıl önceydi. Yirmili yaşlarının başındaki üç genç, devlete ve düzene karşı müthiş büyük bir tehlike oluşturdukları gerekçesi ve bir dizi "hukuki" süsü verilmiş karmaşık açıklamayla idam edildi. İdamın savcısı Baki Tuğ, pazar gecesi Habertürk'te yayımlanan "Basın Kulübü" programının davetlisiydi. "Anarşistlerle" aynı stüdyoda bulunmuyor, yayına Ankara'dan, Hasan Celal Güzel'le birlikte katılıyordu. Gazeteci Oral Çalışlar, siyasetçi Celal Doğan ve CHP Milletvekili Berhan Şimşek İstanbul stüdyosundan soruyordu:"Yaptığınız doğru muydu?" Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in idamını isteyen zamanın savcısı Baki Tuğ, programın neredeyse en başında şöyle dedi: "Mahkemeye iyi davransalardı idam cezası müebbet hapse çevrilebilirdi!"Türkiye siyaset tarihinin en kanlı üç idamının nedeni buymuş meğer: Üç genç, idamla yargılanırken mahkemeye yeterince iyi davranmamışlar.Oral Çalışlar sinirlendi. O günlerin lügatine döndü dili. Baki Tuğ da "savcı sesine" çevirdi sesini, karşısında yine üç genç varmış gibi konuşmaya başladı. Oysa ne o savcıydı artık ne de stüdyodakiler hakkında idam talep edebilirdi. Aklı başında bir giriş yaptı Berhan Şimşek:"Bu sözlerinizi vicdanen mi söylüyorsunuz? Siz 'Mustafa Kemal Yürüyüşü' düzenlemiş üç genç hakkında idam kararı verdiğiniz için vicdanen rahat mısınız?"Tuğ, sinirlendi ve ezberinden çıkarıp söyledi:"Silahlı örgütle anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs etmişlerdi!"Berhan Şimşek doğru zamanlamayla sordu:"Çakar almaz silahlarla üç genç mi yıkacaktı anayasal düzeni?"Ve o anda işte, programın geri kalanında tartışılması gereken ama tartışılmayan bir cümle söyledi Baki Tuğ:"Biz olayları genel olarak değerlendirdik!" 'İyi davransalardı' Eğer o programda bir hukukçu olsaydı şunu söylerdi:Ceza hukukunda "genel olarak" diye bir şey yoktur! Yasada açıkça suç olarak belirtilmemiş bir fiil suç olamaz!Bu cümle sarf edilmedi, Tuğ çok "hassaslaştığı", sesine "devlet" tınısı vererek konuştuğu için ve elbette her nasılsa stüdyodaki konuklara "Zaten Güneydoğu'daki olayların sebebi de sizsiniz" anlamında cümleler kurduğu için hadise bulandı gitti. Tıpkı idamların gerçekleştiği zamanlardaki gibi bir bulanıklık programın tepesine çöktü. Bilirsiniz, o bulanıklıkta bir tek kendini devlet yerine koyarak konuşanların sesleri netleşir, keskinleşir büyük bir cüretle. Öyle de oldu. Üç genç yeniden, bir kez daha öldü...Pazar gecesi herkes futbol izliyordu. Belki o gece, kim bilir, bir hukuk 1. sınıf öğrencisi şu dava tutanaklarını bulup bu kararın nasıl verildiğini merak etmeye başladı. İşte bu yazı o çocuğadır.15 yaşında, bir gece, Erdal Öz'ün yazdığı "Gülünün Solduğu Akşam"ı okuyup memleket üzerine erkenden kederlenmeye başlayan, sesi "net" çıksın diye çalışan bir çocuk tarafından yazılmıştır... ecetem@hotmail.com 'Devlet' keskinliği