AKP, sadece bir parti değil, uluslararası konjonktürle birlikte anlamlandırılması gereken bir siyasi hareket. Bunu nicedir söylüyorum.
Bu siyasi harekete ister ‘Yeni Osmanlıcılık’ deyin ister ‘Ilımlı İslam’. Her ne kadar kendilerini ‘muhafazakâr demokrat’ olarak tarif etmeyi isteseler de hem kavramın Anglosakson birikiminden yoksunlar hem de... Demokrasi başlığı altında işledikleri günahları saymaya yerim dar!
AKP ve partinin sivil toplumdaki kollarının çok şikâyet ettikleri ‘jakoben Kemalistlerden’ daha farklı bir siyasi kültürleri olduğunu hiç sanmıyorum. Hepimiz biliyoruz ki bu memlekette kim neyi savunuyorsa onun jakobeni! Jakoben liberaller, jakoben Müslümanlar, jakoben muhafazakârlar vesaire vesaire... Bu ülkenin hamuru bu. AKP de tıpkı Kemalistler gibi bu hamurdan karıldı. ‘Memleket hamurunun hasının’ kendileri olduğunu iddia ettiklerine göre bu ülkenin patolojilerinden muaf değiller elbette.
AKP Kürdü
Bu yüzdendir ki ‘Kürt saçılımları’ da aynı patoloji dairesinde cereyan ediyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün bir Hollywood filminin promosyonunu yaparcasına ‘Yakında çok güzel şeyler olacak’ yolundaki açıklaması ‘siyaset sinemasında’ dönüp duruyor bir süredir. Ama DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün, bu açıklamadan yola çıkarak Başbakan’dan istediği randevu bir türlü verilmiyor.
Bunu daha önce de söyledim: AKP, bir yandan darbe hukukunu ve söylemini kullanarak DTP’yi gayrimeşru bir alana çekmeye çalışıyor; bir yandan da kendi ‘Kürt’ünü yaratma gayretinde. Tıpkı kendi Alevisini, Ermenisini, işçisini, kadınını yaratmak istediği gibi...
AKP, Kürt açılımını kendi Kürdüyle, yapmak istiyor. Başkaları ‘gürültü’ etsin istemiyor.
Tabanca aşınmaz!
Bugünkü sorum şu: Peki AKP, Kürt açılımını hangi Türklerle yapmak istiyor?
Dünkü gazetelerde belki okudunuz, belki okumadınız. İzmir’de polisin ‘dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle başından vurularak öldürülen Baran Tursun’un davasında on polis beraat etti. Sadece bir tanesi, o da ‘düşerken silahım ateş aldı’ gerekçesiyle 2 yıl 1 ay hapse mahkûm edildi. Bu ‘sembolik’ ceza bir şeyi sembolize ediyor:
Kürt çocuklarını öldürmekle tabanca aşınmaz!
Yine önceki gün Sakarya’nın Akyazı ilçesinde iki Kürt kardeş silahlı saldırıya uğradı. Birgün’ün haberine göre bu, son dört yılda yaşanan altıncı olay. 2005’ten beri Sakarya’da Kürtlere yönelik linç olayları yaşanıyor.
Bir yandan da İçişleri Bakanı Beşir Atalay DTP’lilerin Ağır Ceza Mahkemesi’nde ifade vermeleri konusunda “1994’teki görüntüler yaşanmayacak” demiş. Lütfetmişsiniz, Allah razı olsun!
Ve hepimiz biliyoruz ve gazetelerde çıkan yazılarda da gördük ki Hadi Uluengin Kürtlerle ilgili fikirlerinde yalnız değil. Hiç değilse şunu söyleyeyim:
Güneydoğu’da askerlik yapmış ve Vietnam sendromundan mustarip olduğunun farkında olmayan İstanbul’un bütün taksi şoförleri de aynı şekilde düşünüyor:
“Abla, -dikiz aynasına bakış, Kürt müyüm acaba?- bu Kürtler gelince İstanbul bozuldu!”
AKP, bölgede ABD ile ‘model ortaklık’ adlı ittifaka sırtını yaslayarak, ‘yalnız savaşçı’ psikolojisi içinde Kürt meselesini, kendi yarattığı Kürt insanı modeliyle çözmeye illa ki kararlı. Ama soruyorum:
Hangi Türklerle?