Ece Temelkuran

Ece Temelkuran

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Şimdi soyunuverecek" gibi bir kalp hoplamasını yaşatan halleri vardı evvelce. Necip Türk milleti unutabilir mi siyah mini elbisesinin eteğini bir konserde "enginlere sığmam taşarım" havasında inceden sıyırışını? Çok ihtimamlı bir biçimde çizdiği "ateşler basmış" evli-çocuklu kadın tarzı değil miydi onu diğer "serbest" kadınlardan daha Türk tipi bir cinsel çağrışım öznesi haline getiren? Evli çocuklu kadın kompozisyonunun içine sığışamayan "tutkulu" kadın göndermesi değil miydi onu merakla izleten? Aslında güzelliği değil, başka bir şeydi onu o yapan.
Türkiye’deki ikiyüzlü ahlak dengelerinden beslenen o "şey" yok şimdi. Sibel Can’ın etrafındaki "star" halesi biraz daha soluk sanki. Sanki artık sevseniz de sevmeseniz de kendinizi bakmaktan alamamanızı sağlayan o büyüsünü yitirdi. Kalbinizi hoplatmıyor artık, o iç gıcıklayan merakı yaratmıyor. Neydi
o "şey" peki? Tuhaf ahlak dengelerinden beslenen o büyünün gizi neydi?

Sibel Can: Bozulan büyü
Karagümrüklü kız 13 yaşında sahneye çıktığında şöyle ihtişamlı bir ad bulunması gerekti. Bulundu da: Adıgüzel! Tombik yüzlü resimleri gazetelere basılmaya başladığında etli butlu, arabesk tarzda bir lolita idi. Herhalde Türkiye yakın tarihinde "Dansözden şarkıcı olur mu?" başlıklı ağır tartışmalar süreci Sibel Can’ın şarkıcı olmasıyla başlamıştır. Velhasıl hızla evlendi, hızla yavruladı, ağır sahne kostümleriyle de birleşince "hanımefendi" sanatçı resmi şıpınişi tamamlandı. Tazecikken koca kadın gibi davranma bilgisini süratle edinirken, her daim mülayim bir küçük kız gülümsemesiyle durabilme becerisini yıllar içinde yaptığı antrenmanla iyice mükemmelleştirdi. Yumuşak huylu, korunmaya muhtaç kadın hallerini femme fatale çağrışımlarla birleştirip makbul Türk kadınının şizoid ahlak anlayışının şahikası olarak sahnelerde müstesna bir yer edindi. Evli-çocuklu ama seksi, namuslu ama iç gıcıklayıcı, mahallenin kızı ama ulaşılmaz... Benzeri zıt çağrışımlar üzerindeki ince ipte oynuyordu hep. İzleyenin adını koyamadığı ona ilişkin merakı bu zıtlık üzerindeki zor ve tehlikeli dansın heyecanından kaynaklanıyordu aslında.

Sibel Can’ı "başka türlü" yapan Türkiye’deki enteresan ahlak anlayışıydı aslında. Dokunulmaz/dokunulmamış kadınları güzel bulan, diğerlerini malum terminolojiyle sınıflandırıp kıymetsiz kategorisine fırlatan kemikleşmiş, ortalama ahlaktı Sibel Can’ı "farklı kadın" kılığına sokan. Etrafındaki pırıl pırıl haleyi tesis eden o şey bu çelişik durumdu. Bu yüzden işte, porno kasetler ortaya çıkınca solan büyü bir daha tesis olunamazdı. Ağladı, çok ağladı göz yaşlarıyla temizlemek için bu lekeyi. Ama olmaz işte. Bir kere parmak izi bulurlarsa derinde, derdest edip atarlar ortak belleğin dip deliğine...
Genel ahlakın bu gediğinden atlayıp karşı tarafa geçemeyeceğini neredeyse içgüdüselleşmiş kadınsı sezgileriyle görmüş olmalı ki, yeni bir evlilikle sıfırlamaya çalıştı zamanı. Bu kez "güçlü", ERKEK erkek bir adam seçmesi bir tesadüf müydü? Kadınlar bu tür ahlaki yaralar aldıklarında onu kabul eden bir ERKEK erkeğin yamacına kabulle bütün erkek ahlakının gözünde yeniden onaylanmaya çalışırlar:
"Bakın! O beni kabul ediyor. Demek ki muteberim hâlâ."

Şimdi o yüzden işte gazetelere düşmesi Sibel Can’ın "Maksim Sahnesi için kocasından izin almaya çalışıyor" gibi süfli durumlarının haberleriyle. O artık uslu bir kız çocuğu. Yeniden başlatmaya çalışıyor "temiz" zamanı. Bir çocuk, bir çocuk daha yaparak ve hep çocuk yapmaktan bahsederek o ortalama ahlakın temsilcilerine makbul mesajlar göndermeye çalışıyor. Bu yüzden iyiden iyiye temizlik kolu öğrencisi gibi davranmaya çalışıyor magazin programlarında. Çünkü biliyor ki, anlatamaz, oralarda olmanın zaten her anlamda dokunulmak demek olduğunu. Bir kadının oralarda başka türlü duramayacağını açıklamak gibi bir dürüstlük etse "kalabalıkları" iyice kaybedeceğini biliyor. O eski yalana sığışmak için etini budunu örtüyor, sıkıştırıyor kendini. Biliyor çünkü, inanılmış bir yalan çok daha gerçektir gerçekten. Oyunu oynamak gerekli yoksa derdest edip dip kapalıya atarlar seni. Ne kadar ağlasan olmaz, ne kadar...