Böylesi hiç yaşanmadı ! Yedi haftada 13 puan kaybeden Beşiktaş'ın Başkanı, antrenmana gitti ve futbolculara "Hocanıza sahip çıkın" dedi.
O hoca ki, ligin ikinci yarısı başladığından beri dımdızlak ortadaydı. Federasyon'dan "Fenerbahçe lehine" koku aldığında, derdini açık yüreklilikle söyleme cesaretini göstermiş, karşılığında üzerine saldıranlar tarafından didik didik edilirken bir tane Beşiktaş yöneticisi önüne geçememişti.
Daha kolay anlaşılması için örnek vereyim. Aynı olay şayet Fenerbahçe'nin başına gelseydi, Mahmut Uslu'yu kim durdurabilirdi. Murat Özaydınlı'nın tane tane ağır laflarına kim katlanabilirdi ? Beğenirsiniz beğenmezsiniz, Aziz Yıldırım , teknik direktörünü korumak için "kartal kesilirdi". Ne federasyon bırakırlar, ne Merkez Hakem Kurulu; kendi takımları çökmeye başladığında yanlarında rakiplerini de sürüklemekten çekinmezlerdi. Yeter ki, haksızlığa uğradıklarına inansınlar.
Ayıp olmadı mı?
Beşiktaş'ın tarzı bu olmayabilir... Peki Beşiktaş hocasını, futbolcularını korumaktan aciz mi? Bu görevi nasıl olur da medyadaki aklı karışık yandaşlarına ihale edebilir koskoca bir camia ? Onlar henüz çöküşün nedenini bile bulamadılar. Takımın çözülmesini, futbolunun beş katı "imaj parası"na Japonya'ya satılan İlhan'a bağlamaya çalışıyorlar. "Lucescu da biraz çok konuştu ama" diyorlar hala.
Soruyorum size Lucescu ne demişti?.. Rizespor'a ayıp olduğu doğru değil miydi ? Ya ilerleyen haftalarda sınır dışı edilmesi için kampanya açılan lafları ? Hangimiz söylemiyorduk acaba onları ? Daha o sıralarda Ahmet Çakar'ı vuranlar planlar kuruyorlardı.
Örümcek ağları
İyi bir yönetici, hocasının ağzından çıkan doğru sözü alıp sırtlayan olmalı, üç beş hafta bekleyip sonra hocaya "sus" diyen değil. İki metre yüksekliğinde yağan karların eriyeceğini hesaplayıp baraj kotunu düşürmezseniz, bugün Anadolu'da olduğu gibi kendi barajınızla kendi insanınızı sele mahkum edersiniz.
Hapşırsa kabahat oluyordu Lucescu. Rumen hoca örümcek ağlarıyla sarılırken Beşiktaşlı yöneticiler tamamen kontrolü yitirmişlerdi. Çünkü Beşiktaş'ta prim yapan yönetim kodrosu, manevi rant mücadelesindeydi. Lucescu'nun biraz hırpalanması bir şeyi değiştiremezdi. Zaten takım 11 puan öndeydi ve garantilenmiş bir şampiyonluktan önce kimseyle kötü kişi olmaya değmezdi!..
Olaylar gelişti. Her hafta bir öncekinden beter hale gelmeye başladı ve en sonunda Beşiktaş Başkanı Sayın Bilgili futbolcularına "hocanıza sahip çıkın" dedi.
Yeni hoca arayın
Biraz geç kalmadınız mı Sayın Başkan ? Hemen; ikinci yarının ilk haftasında hocanızı da en azından Asbaşkan kadar övebilseydiniz; ya da hata etti diyelim, o zaman susturabilseydiniz, bugünkü kadar çaresiz olabilir miydiniz?
Daha önce de söyledim. Lucescu ikinci yarıyla birlikte futbolun etiği konusunda minik girişimlerde bulundu ve karşılığında suskun Beşiktaşlı yöneticiler ile saldırgan angaje medyayı buldu.
Ona sahip çıksanız, hem takımınızı kurtarırdınız hem de Lucescu'nun saptırılan lafları arasından çıkartılacak "hisse"lerle, gelecek kuşaklar adına futbolumuza katkılarda bulunabilirdiniz.
Yazık oldu... Beşiktaş bu sezon şampiyon olsa da olmasa da siz şimdiden yeni hoca arayışlarına girişmelisiniz. "Sözleşmelerinizi yırtarım" dediğiniz futbolculardan da hayır gelmez yeni sezonda. Hele "takımı sattı" denilen üç futbolcu; onları hepten unutmalısınız.
Bu sezonu bilemem ama, gelecek sezon çok zor günler bekliyor Beşiktaş'ı bilesiniz.
MÜBAREK, Süper Lig değil de sanki Tanrı'nın kırbacı... Bir buçuk ay içinde öyle bir şakladı ki, hepimizin aklı başına geldi; futbolun insanlarla oynandığını unutmamak lazımdı. İnsanların kaslarına hükmeden bir beyinleri vardı ve beyin denilen organ henüz okyanus, uzay gibi keşfedilmemişler arasındaydı. Özellikle futbolu yalayıp yutmuş geçinen çokbilmişler iyice afalladı. Şimdi Trabzonspor'un da potada olduğundan falan bahsediyorlar. Peki ne oldu kendi koydukları kurallar... Hani dere geçerken at değiştirilmezdi. Üçüncü teknik direktörle Trabzonspor şampiyon olabilir mi? Kimsenin bir halt bilmediği belgelendi. Çok bilen yok, yeni koşullara çok çabuk adapte olanlar var sadece.
GALATASARAY'I kim kurtaracak?.. Yeni yönetim...
Güldürmeyin... Eskisi, yenisi, şimdiki yönetimi toplasanız hepi topu on - on beş isim arasında dönüp duruyor olay. Mesai arkadaşları, halef - selefler, damatlar; istediğiniz denklemi kurun, o formülde mutlaka "hata yapan" ile "hata yaptı" diyenler yan yanalar.
Yönetimin sadece adı yeni olacak... Bizim eski MC hükümetleri gibi. Bu seçim, büyük bir olasılıkla "elitist" Galatasaray camiasının kendi içinden son çözüm bulma girişimi.
Oldu oldu... Olmadı; ağır demir kapılar ardında birlerce parlak zeka var.
Galatasaray'a taze para kadar taze kan da gerekli.
FENERBAHÇE'DE her dönem tekrar edilen şu "birlik beraberlik çağrısı" kadar komik bir laf olabilir mi ? Dikkat edin, çağrıyı yapan mutlaka güçsüz durumda. Duymamazlığa gelen güçlü. Zaman geçer, devran döner aynı talebi bugünün güçlüsü, o günün sallantıdaki kanadı tekrarlar:
"Birlik beraberlik içinde olalım".
Olmuyor işte fazla zorlamayın. Sayın Aziz Yıldırım, bir oy farkla başkan olduktan altı yıl sonra, 1980 müdahalesinin anayasa oylaması oranında oyla iktidarını çimentolamış, muhalefeti de dağıtacak, potansiyel başkan adayını da kulüpten atacak, derneği de kapatacak besbelli.
En azından niyetli.
İnsan ilişkilerinin doğası bu... Hem tek adama tapınıp hem de muhalefet yapalım diyemezsiniz. Fenerbahçe Cumhuriyeti'ni "monarşi" haline getiren sizlersiniz, sayın kongre üyeleri.
Zaten Fenerbahçe hep böyle; ya anarşi ya monarşi...
Birlik beraberlik mi?.. O var zaten; orada, sapasağlam, adı başkan. Ne zaman ki, O da birlik beraberlikten bahsetmeye başlar, söz hakkınız o zaman.
SUÇLAMAK için söylemiyorum, sadece gazetecilik mesleğinin taraftarlık kimliği ile ne kadar acı sırıttığını göresiniz diye aktarıyorum. Gazetecilik yapan ünlü futbolcunun idmanlarını medyaya kapatan Fenerbahçe için yorumu:
"Çok iyi ve akıllıca bir iş yaptılar".
Kendisi çok da sevdiğim bir arkadaştır; güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum.
BAZEN kendime çok kızarım ben. Çünkü olayları, altında yatan hinliklere bakmadan kişisel kriterlerimle değerlendiririm. Mason Locası'na yapılan baskının kime yarayacağı ilgilendirmez beni. Ben cinayete bakarım. Lucescu'nun söyledikleri doğruysa, o sözler parantezinde Lucescu taraftarıyım. Ya da Fatih Terim efsanesini didikleyenlerle son noktayı koyan herkese kızarım. Çünkü futbolun efsanelerle süsleneceğine inananlardanım.
Sonra da oturup kendime kızarım. Çünkü her olayın suyunu çıkaranlar, rantını üleşenler, kullananlar vardır ve ben istediğim kadar kendi kriterlerimle bir duruş sahibi olayım; fırıldak gibi dönenlere, yörüngelerindeki bir noktada raslamaktayım.
Dünyanın en mağdur hocası
Bu sorunum, son olarak Fatih Terim hadisesi için tekrarlanmak üzere. İçime bir kurt düştü yani. Bir buçuk sene sonra sıfır başarıyla Galatasaray'dan ayrılmak zorunda kalan sayın Terim'i "dünyanın en mağdur hocası" olarak göstermek isteyenlerle kesişiyor yolum. Okuyorum, görüyorum; sevgili Hoca'm da mağduriyetini belgelemek için kartlar açmış, gerekli görüşmelerden sakınmamış hani. Oysa maksadım, yok ettiğimiz bir futbol idolü için üzüntülerimi bildirmekti.
Ben saflığıma hem kızarım, hem de saflığımla gurur duyarım.
SPOR
SANCILI EVLİLİK
At yarışları
Avrupa Ligleri
Ülker'de hayat yok: 77-81
İkinci Lig Puan Durumu
Hido büyüyor, takımı duruyor
Güneş ısınıyor: 3-0
Musluktan tek damla!
Gençlik tutkusu
Divan'da er meydanı
'Ayaklarımız yere basmalı'
Biricik aşkımız!
Real'den altın vuruş
Haber turu...
Beşiktaş nerede hata yaptı?