Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Bakmayın "hakaret" anlamında kullanıldığına!.. Köstebek, bitkilerin köklerini kesip, önemli tarımsal kayıplara neden olsa da, toprağın altındaki zararlıları ayırım yapmadan yiyerek bunu telafi eden şirin bir canlıdır.
"Bir örgütün, kurumun içine sızan gizli ajan" anlamında kullanılıyorsa, o zaman da kime faydalı kime zararlı olduğu görelidir.
Mesela, Abdülhamit’in hafiyeleri ve İngilizler’in nefret ettiği İngiliz Kemal, ya da asıl adıyla Ahmet Esat Tomruk, Türkiye Cumhuriyeti’nin milli kahramanıdır. Bizim için "insanlık düşmanı", emperyalist güçlerin has adamı Lawrance’in hasmıdır.
Aslında Köstebek’in iyi veya kötü olması ispiyon ettiği kurumun yaptığı işin doğru veya yanlış olmasıyla belirlenir ki, o da görelidir.
Şimdi...
MHK’de köstebek varsa - ki, olduğunu Ahmet Çakar, Bülent Yavuz ile Sabri Çelik’e bir otel odasında söylemiş, ancak üçü de birbirlerine bunu itiraf edememektedir - bu köstebek "bize" çalışmaktadır...
Ne söylemiş köstebekimiz?..
"MHK, Erol Ersoy’u son anda Galatasaray maçından aldı, yerine Ali Uluyol’u verdi"...
MHK bunu yapmışsa, ısınan suyunun altına, kendi elleriyle iri bir odun daha atmıştır.
Tartışılması gereken, köstebekin varlığı veya yokluğu değil, MHK’nin hakem değişikliğini yapıp yapmadığıdır.
Gerisi fikir kaymasıdır.
Bu olayda köstebek unvanlı kişi, Futbol Federasyonu’nun denetleme işini yapmaktadır. Köstebek olmasa bunları nasıl öğrenebilirdik ki...

Tam tahmin ettiğim gibi... Fenerbahçe’de şimdi sıra futbolculara geldi...
Tamam, "az çalıştırılıyordun"... Peki, yasak mıydı biraz daha çalışmak?
Taktik kötüydü... Öyle de olsa, uygulamak için ne kadar uğraştın?..
Hoca aksırırken, sen yorgan döşek, yataktaydın...
Biz söyleyince alınıyorlar ama, Rüştü "bu takımın kaderi ile oynamaya kimsenin hakkı yok" diye bağırıyormuş Ankaragücü maçından sonra.
Doğrudur... Ayrıca "oynatmazlar" da...
Fenerbahçe’de bugüne kadar mahkeme kurulmadıysa, sebebi "şampiyonluk umududur".
Umut da biterse, herkes tarih olur.
Artık Fenerbahçeliler’i ilgilendirmiyor, Yusuf’un yan hakeme gerçekte ne söylediği... Ağzını açmayacaksın kardeşim...
Kimin umrunda yaşlanmış olmanız bu saatten sonra... Beceremiyorum diyorsan, bohçanı toplayacaksın...
Koşacak, çalışacak, kaslarındaki enerjiyi sıfıra kadar kullanacaksın... Egoist ve kendini beğenmiş olmayacaksın...
Yöneticiler söyleyebilir, ama maçı hakem yüzünden kaybettiğine inanmayacaksın... Suçu kendinde arayacaksın.
Gerçek psikolojik çöküntüyü, bu işten para falan da kazanmayan tribünlerin yaşadığını unutmayacaksın.
İşte o zaman, şampiyon olamasan bile Fenerbahçeliler’in eşi görülmemiş hoşgörüsüne yeniden kavuşacaksın.
Tribünün beklediği nedir ki... Biraz gayret, iyi niyet...
Ve olay bu duruma gelmişse; ciddiyet... Ciddiyet...

Sergen’in bonservisini alma girişimini Mart ayına kadar dondurdu Galatasaray.
Bu, yönetimin bir tasarrufudur ve "iyi ya da kötü olduğunu" en iyi onlar bilir.
Ama, transfer görüşmelerinde yaşananlar ve Siirt Jetpaspor’un "müşterisine" bakışı, tüm Galatasaraylılar’ı çok yakından ilgilendirir.
Önce kulübün çeklerini kabul etmedi Siirt... Abdürrahim Albayrak’ın şahsi çekini istedi. Albayrak’tan "ben bugün varım, yarın yokum" açıklamasıyla "ret" yanıtı geldi.
"O zaman banka teminat mektubu verin" dedi Siirtliler... "Size parasal konuda güvenmiyoruz ve Denizlispor’un durumuna düşmek istemiyoruz..." Haksız olduklarını kim iddia edebilirdi ki... Teminat mektubu da temin edilemedi.
Ve en sonunda anlaştılar... Çekler ödenmezse, naklen yayın gelirlerinden tahsil etmek için bir protokol yapmak şartıyla.
Aynı akşam anlaşma Galatasaray Yönetimi tarafından donduruldu...
Galatasaraylı taraftarlar ise kulüplerinin bir alışverişte düştüğü bu "güvenilmez" durumu öğrendiklerinde donacaklar.

"Müzmin muhalif" Fatih Altaylı’nın Aziz Yıldırım’dan Mehmet Cansun’a, Lucescu’dan meslektaşlarına kadar önüne gelene - kimbilir, belki de lavabo aynasındaki sakallı siluete bile - sallaması, futbol kamuoyunu irite ediyor.
Aynı "hakem" gibi Altaylı...
"Bugün benim düşmanımı yakmış" diye sevinirseniz, sıra size geldiğinde şikayet etmemelisiniz.
Kızarsınız, hak verirsiniz; sizin bileceğiniz iş...
Ama Altaylı’nın Dünya ile yaptığı bu kutsal savaşta "ince hesaplar", içten veya aleni "pazarlıklar" olduğunu söyleyemezsiniz.
Baksanıza, Pazartesi akşamının popüler programı Bizim Stadyum’u, verdiği inanılmaz demeçlerle bir kat daha popüler kıldı Fatih Altaylı... Oysa, aynı gece, aynı saatlerde, Kanal D’de kendi programı Teke Tek vardı.
"Uğruna nice başlar eğilen" reyting bile umrunda değildi Altaylı’nın...
Biliyorum, "söyledikleri ve tarzı bizi geriyor" diyorsunuz ama, kaç yanlış bir doğru götürüyor sizin "Yönetici Seçme ve Yerleştirme" sınavınızda acaba?..

Kamyonun üzerine konmuş camdan kafesteki Dünya Kupası, son yıllarda hiçbir siyasetçiye nasip olmamış bir kalabalıkla geçti İstanbul’dan...
Taksim - Kadıköy dolaştıracağımıza, Topkapı Sarayı’na, Resim Heykel Müzesine, sergi ve panellere taşısaydık şu Kupayı da, ayaklarını alıştırsaydık insanlarımızın keşke.
Bir de "temelli" gelse, neler yaparız diye düşündüm...
Başım belaya girmesin diye aklıma gelenleri yazmıyorum, ama halkın bu ilgisinin altında, onu "ulaşılamaz" olarak kabul etmesi mi vardı acaba?..
Bana öyle geliyor ki, henüz hazır değiliz bu kupaya.