Ne var bunda şaşacak? Liverpool’da Cim - Bom ne yaptıysa, İzmir’de Göztepe aynısını yaptı Galatasaray’a... Rakibi gözünde büyütmedi. Körük gibi açıldı, kapandı. Orta sahada adım attırmadı. Topla buluşan her Galatasaraylı’nın önünde kalabalıklar yarattı. Fırsat bekledi, akıllı davrandı.
Bir de azim vardı Göztepe’de. Avrupalı rakibi karşısında asla teslim olmama azmi... Hani Cim Bom’un, Liverpool’da sahip olduğu gibi.
Sonra Göksel’in performansı, defansın soğukkanlılığı, oyun disiplini; hepsi bu kez Göztepe’deydi.
Müftüoğlu kronometresine bakana kadar, maçın esas sorusu "Acaba Galatasaray, amansız Avrupa temposunu mu sürdürecek, yoksa aktif dinlenmeye mi geçecek?" idi. Kesinlikle Galatasaray’ın tercihi olacaktı, Göztepe deplasmanının skorbordu. Bir Liverpool maçı enerjisi, arzusu, motivasyonu karşısında moleküllerine ayrılmayacak ekip, henüz Süper Lig’de bulunmuyordu.
Normal koşullarda hükümet tabibinden rapor almasına bile gerek kalmadan sakatlık nedeniyle istirahatlı olması gereken Galatasaray, Lucescu’nun da tercihleriyle hazırladı bu mağlubiyeti.
Ümit Karan ve Victoria’nın ilk on birde bulunmaması çok tartışılacak belli ki. Hasan Şaş’ın yeniden depreşen kalabalıkları ipe dizme fantazileri, Ergün’ün formsuzluğu ve Niculescu’ya kontenjan. Bunlar unutulmayacak. Çünkü üçüncü yıldızdı İzmir’de riske sokulan...
İstatistiklerin canı cehenneme; Galatasaray’ın deplasman fobisi filan hikaye. Gayret ettiler mi de olmadı, oynamadılar işte.
Lucescu ile aynı uçaktaydık, İzmir’e giderken. Alışılmamış neşesini, galibiyetten emin olmasına vermiştim. Sonra öğrendim, parasını almış. Çok iyi bir zamanlama olduğunu söylemeliyim. Böylesine yaşamsal bir maçta tek aksiyonu Berkant ile Ümit Karan’ı değiştirmekti ikinci yarıda. Belki de kulübede yatırım planları yapıyordu. Yazık oldu Cim Bom’a.