Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Sergen’in kilo alması komik bir hadise. Bir kere, bize ne ? Tasası bize mi düştü? Kocaman adam, ister sakal bırakır, ister göbek. Yağları ağır gelip koşamazsa, malulen emekli olur; kendisi karar verecek.
İkincisi; kaç kilo fazlası var bir türlü anlaşılamadı. Gazeteler sekiz diyor, menajer Sinan Engin dört, Sergen üç...
Ağırlık kadar matematiksel bir konuda bile bunca belirsizlik, olsa olsa bizde olur. İnsan delirecek...
Aslında Sergen’in gürbüzleşmesinde beni tek üzen nokta, fazla kiloların nedeni: Suçlu; ayçekirdeği... Tatilde fazla "çitlemiş" kıymetli futbolcumuz.
Keşke tembellik edip şezlongtan kalkmamış ve akşam yemeklerinde deniz mahsullerine kendini kaptırıp, şampanyayı fazla kaçırmış olsaydı.
Kebap ve baklavaya bile razıydım...
İkinci yarı başlarken başımıza gelen bu ulusal soruna ayçekirdeğinin sebep olduğunu düşündükçe, Sergen’i hiç affetmiyorum.

Yemeğin tuzlu olmasını bile "Aşçı izin istiyor, Bolu’yu özlemiş" diye anlamlandıran "sezgileri güçlü" bir ulusun evladı olarak, Oğuz Çetin’in "Fenerbahçe’ye başkan olmak istiyorum" beyanı beni çok endişelendirdi.
Ne demek istemişti Oğuz Çetin?..
Önce Fenerbahçe’ye başkan olmak için "olmazsa olmaz" koşulları yazdım bir kağıda. İlk üç madde, "dolar milyoneri" olmak çıktı. Dört ve beşinci maddeler de birinci madde önkoşulu ile başlıyordu. Geri kalanların tümüne sahipti Çetin. Peki, ilk beş şarttan yoksun bir aday Fenerbahçe’ye nasıl başkan olacaktı? İster misin ekonomik bir sinyal olsun bu açıklamada? Yoksa teknik direktörlüğe terfi ettiğinde yeteri kadar zam yapılmadı mı Oğuz Çetin’e? Eyvah... Bir para işi eksikti şimdi.
Beni Fenerbahçe bu hale getirdi. Ne zaman onu düşünsem paranoyak oluyorum.

Gizli saklı
İşte Oğuz Çetin’den bir demeç daha:
"Bizim saklayacak bir şeyimiz yok."
Gerçi Oğuz Çetin bu cümleyi, "Sahaya çıkacak on biri, iki gün önce herkes bilecek" diye tamamladı ama, "Fenerbahçe’nin saklanacak bir şeyi olmaması" beni panike etti.
Yoksa saklayacak bir şey kalmadı mı? Olsa saklamazlar mı? En kötüsü de, saklasalar bile söyleyecek adam kalmaması. Malda mülkte gözü olmasın diye politikacının zenginini iktidara getirmek isteyecek kadar hassas bir halkın mensubu olarak pirelendim yine... Acaba iktidar, gizlenmesi gerekenleri söyleyenlerde mi.

Kötü haber tez duyulur derler: Özel spor mahkemeleri kurulacakmış, haberiniz olsun.
Ama bu çok özel. O kadar ki, daha kimse bilmiyor hangi davalarla iştigal edeceğini. Transfer ve prim borçları için ticaret mahkemesi gibi bir şey mi, holiganizme engel olmak için ceza mahkemeleri türünde mi, hukuk mu idari mi?
Ne olursa olsun canımız yanacak. Şu futbol işinde medyasıyla, yöneticisiyle, taraftarıyla, futbolcusuyla, federasyonuyla o kadar çok tanımlanamayan suç işledik ki, bu "Özel Spor Mahkemesi"nin imajı Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nden daha sert olacak bilesiniz.

Kırk yıl düşünsek aklımıza gelmezdi doğrusu: Futbol Milli Takımımız’da bir sorun yaşanacak ve buna oynanan değil oynanmayan maçlar neden olacak.
Bu da oldu...
Amerika iptal, Dubai iptal, Portekiz iptal... Üç iptal, "ya bir aptal yüzünden, ya da bir hantal" diyerek suçlu aranmaya başlandı. Arayan bulur; şimdilik Milli Takım’ın üç sacayağı devrilmese bile çatırdadı sadece.
Can Çobanoğlu, "Benim görevim, verilmiş kararları uygulamak" diyerek aradan sıyrıldı. Şenol Güneş ile Başkan Haluk Ulusoy’un ise arasının açık olduğundan bahsediliyor şu sıralar. Açık olmasa bile bu iptaller konusunda ilk demeçte açılacaktır.
Kim karar verdi, niye iptal etti, Portekiz’in yeni hocası Scollari niye Milli Takımını beğenmedi?.. Bunlar ahiret sualleridir ve muhatabı kariyer anlamında mevta olacaktır.

Kıyamayız İlhan Mansız’a!.. "Sinirlidir", "dertlidir", provoke edilmiştir" mutlaka.
"Medya tahrikçidir", "polis itici"... Futbol "erkek oyunu" olduğuna göre hırpalamak Allah’ın emri.
"Onun hırçınlığı ise, takımı sahiplenmesinin ve motivasyonunun apaçık belgesi." Evet... İlhan Mansız’ı hep bu havalar mahvetti.
***
Oysa durum vahim... Kıymetli yıldızımız, asgari ücretli bir emekçinin yaklaşık 280 yılda kazandığını bir sezonda alan ve bunun karşılığında "tüm akranlarından farklı olması" umulan bir delikanlıdır.
Nüfusunun yüzde sekseni, henüz İlhan Mansız’ın yaşına ulaşmamış Türkiye’de İlhan Mansız kadar iyi koşan, topa iyi vuran, çalım atan kim bilir kaç bin genç, İlhan Cavcav’ın yolunu beklemektedir ümitle.
Kendisinden talep edilen "fark", yıldız futbolcu tabirinin kapsama alanındadır. Yıldız futbolcu, kramponlarıyla sergilediği yeteneklerin yanı sıra, mokasenlerini giydiğinde de sıradan bir genç için gündelik hınzırlıklardan sayılan bir sürü keyfe, "üç maymun" ciddiyetiyle gözlerini kapatmalıdır. Bu meşin yuvarlak dünyada, küstahça konuşmamalı, gezip tozmamalı, itişip dalaşmamalıdır. Yazılı olmayan kurallar uzundur.
***
"Uymazsam ne olur?.."
"Uydururlar..."
Kim mi?.. Yöneticilerin, hocan, menajerin beceremiyorsa, sırada bekleyen aynı yetenekteki delikanlılar.
O arzulu kalabalığın "yıldız futbolcu" ile arasındaki "boyut farkı", sadece topu nişanlamaktaki birkaç santimlik isabet ve orta sahadan gelecek ortayı birkaç salise önce algılama becerisi ile izah edilemeyecek kadar büyük, lakin bir günde kapanacak kadar esnektir.
İlhan Mansız’ın bu ülkedeki en büyük futbol yeteneği olduğunu iddia etmek asla mümkün değildir. Şu anda "üç büyükleröde forma giyen tüm futbolcuların da öyle. Belki de en iyiler, henüz Süper Lig’i televizyondan seyredenler arasındadır.
Ne zaman ki bir yıldız futbolcu, şöhreti ve yetenekleri yüzünden yeni kurallar koymaya kalkar, sırada bekleyen ve kurallara gözü kapalı uymaya razı gençlerden birine daha ışık yanar.
Yoksa İlhan Mansız, evladımız. Tıpkı diğer gençlerimiz gibi. Ve biz evlatlarımızı ayıramayız...