Galatasaray-Brugge maçını ekrandan izleyen milyonlardan biri de bendim. "Müsabakayı özetle" deseniz, şunu söylerim:
"Topu takip eden kameranın kadrajında, her an Galatasaylıların iki katı Brugge oyuncusu vardı"
Nasıl ve nedendi bilemem!.. Bunu isterseniz konuk ekibin katı defans anlayışı önünde Galatasaraylıların gol çabalarına bağlarsınız, isterseniz "nerede eski Galatasaray" diye ağlarsınız. Zaten cümle yorumcuların fikirleri bu kavşakta ayrıldı. Hadi biz stadda değildik; maçı -ne demekse- çıplak gözle izleyemedik... Peki izleyenler neden uzlaşamıyordu?
Bu ne menem bir işti ki, bunca yetişmiş kadroya sahip spor yazarlığı müessesesi, bir takımın iyi ya da kötü oynadığı konusunda kanaat birliğine varamıyordu? Çok seslilik, net sorulara net yanıtlar aranırken bile madalyona ters taraftan bakmak mıydı yoksa?.. Ya da kimin ne pozisyon alacağını kestirmeye çalışıp, karşı pozisyonda mı yer almaktı...
Ben de maçı ekrandan izleyen milyonlarla birlikte, ikna olunmadan kapattım televizyonu. Futbol gibi somut bir oyunda, neydi acaba bunca muamma?..
Tek nedeni vardı:
Mazi kalplerde bir yara idi... Ve Galatasaray, kendi yükselttiği çıtada, çarmıha geriliyordu.
Kimi, Ali Sami Yen’de Avrupa’nın devlerini deviren eski Galatasaray’ın nostaljisine kurban ediyordu değerlendirmesini. Kimi kaçan iki puanı hazmedemiyordu. Kiminin kulağını ise geçen haftadan bükmüştü Fatih Terim Hoca...
Galatasaray ile Brugge gol atamadı... Medya penaltılara kaldı.
Bizler ve tüm Fenerbahçeliler, aslında tarihe tanıklık ediyoruz da farkında değiliz... Werner Lorant, Fenerbahçe tarihinde bir "milad" olmuştur artık.
Hiç temenni etmem ama, bugünden sonra yeni bir "kaza" yaratıp gönderilse de yıllarca anılacaktır; tam tersine Fenerbahçeyi başarılı kılsa da...
Hatta, başarılı olursa sadece Fenerbahçe’nin değil dünya futbol tarihinin ilginç rekorlar sayfalarında kendine yer bulacaktır.
"Yanlışlıkla başarılı olan adam" diye...öTazminatını almak için takımı kılıktan kılığa soktu, bozduğu takım şampiyon oldu"...
Lorant’ın kaderi o kadar belirsiz ki, kadro dışı bıraktığı Rapajiç, Oktay, Yusuf ve Abdullah’ı yönetim bırakmadı. Gitme isteklerini reddetti. "Durun bakalım, belki de sizi kadro dışı bırakan gidecek" demek istedi bence.
Bunlar elbette spekülasyon... Durumdan anlam çıkarmak... Çünkü Sayın Aziz Yıldırım’dan başka kimse bilmiyor; Lorant ne kadar kalacak...
Ama bildiğimiz bir şey var; Lorant miladdır... Tarihe geçmiştir. Tıpkı deprem gibi; çocuklarımız soracak:
"Söylediğin tarih, Lorant’tan önce mi sonra mı?"
Beşiktaş Başkanı Sayın Serdar Bilgili, üç yazara "tesislere giriş yasağı" koydu ya... Futbolcusu da foto muhabirlerine hayali Vatikan sınırları çiziyordu Ümraniye’de.
"Şu çizgiyi geçmeyeceksiniz kardeşim"!..
Kolay değil; Japon hayranlarına imza verirken fotoğrafını çekmişlerdi İlhan Mansız’ın! "Hangi cesaretle bu kadar ileri gittiği bilinemeyen saldırgan gazetecilere" dersini verdi artroskopik yıldızımız.
Ne çizgi kalmıştı aşılmadık, ne çizme... Eski İstanbul tulumbacıları gibi, yalınayak efelik ediyordu flaş patlatanlara:
"Almayın bunları içeri yaaa"!
Geçen yıl geldiği Beşiktaş’ı bu kadar sahiplenmesi çok iyi bir puandı Mansız için... Lakin, ondan beklenen çizgi ihlallerinde badigard gibi davranmak değil, sahada topun kale çizgisini aşmasını sağlamasıydı. Kendine bakmasıydı. Mesleğini yapmasıydı.
Ne yazık ki, Başkan ayağını taşa vurunca, futbolcu ameliyat oluyordu; imam ve cemaat örneğindeki gibi.
Başkan yazara yasak koyarsa, o da foto muhabirlerine çalınıyordu.
Ama Başkan, doğru ya da yanlış kararlarıyla bir Beşiktaşlıydı. İlhan Mansız ise henüz bu konuda başarısızdı.
İnsanın mesleği, istediği kadar uluslararası olsun; fizikçi, cerrah, pilot gibi somut üretime dönük değil de popülarite ile yücelen diplomasız bir uğraşsa, tek seçenek efendilik üzerinden yürütmektir. Agresiflerin şöhreti kış güneşi gibidir... Mansız, bize inanmıyorsa Sinan ağabeyinden öğrenebilir.
*Pascal Nouma: "Futbolcu olmasaydım. Ya cezaevinde olurdum, ya da gangster." demiş.
Fransa’yı bilmem ama; bu "yetenekler" ve popülarite, Türkiye’de birçok partiden liste başı olmak için yeterli...
Ve Fenerbahçeli futbolculara tarihi ceza:
Artık alem malem yok... Gece, en geç 23.00’de evde olacaklar...
Otursunlar, gazete okuyup spor programlarını izlesinler de Fenerbahçe seyircisinin çektiklerini anlasınlar!..