Hani "sert oynadın", "futbola kıydın" dersin anlarım...
"Yazıktır, günahtır"... Eyvallah...
Ama nedir bu komplo teorilerindeki pervasızlık yahu?..
Antalyaspor - Galatasaray maçının hakemi Ali Çulcu’ya denilmiş ki, "sakın ola Antalyaspor’dan adam falan atmayasın. Galatasaraylıların kemiklerini kırsalar gözünü kapatacaksın. Artık penaltı menaltı da yok, tamam mı aslanım"!..
Ve yetmemiş... Hakeme verdikleri bu direktifi Giray Bulak’a da fıslamışlar.
"Hocam, Antalyaspor’a her şey serbest... Sakın acımayın" demişler.
Giray Hoca, "böyle bir fırsat kollayan psikopat(!) ya", o da toplamış takımı; "Arkadaşlar size kazanmayı değil kan çıkarmayı ve kemik kırmayı emrediyorum" demiş. Atila Birlik’e de "kamikaze" görevi vermiş:
"İki leşin olmazsa, hakkımı helal etmem"...
Adamların kafasındaki mizansen bu...
Bunu, inanarak anlatıyor koskoca adamlar.
Allahtan, inanmayanlar da var:
Maçtan sonra Abdurrahim Albayrak -ki, kendisinin yöneticilik dokunulmazlığına alınmış bir amigo olduğu iddia edilmektedir - adını vermeden teknik direktör Giray Bulak’ı "Antalyaspor’u çok sert oynattı" diye suçlarken -raslantı bu ya - yanına geliyor Bulak. Albayrak, hemen demecini kesiyor. Bulak’ın koluna girip yanağını öpüyor. "Arkadaşımızdır" diyor mahçup mahçup gülümseyerek...
Bulak da, sertlikleri kastederek, "bunlar talihsiz pozisyonlar. Kimse sakatlamak istemez meslektaşını" diyor.
Antalyasporlular’ın hırsını Lucescu bile farklı yorumluyor maçtan sonra. Galatasaray’dan satılan Saffet ve Kingston’un "hayatlarının maçını oynadığını" söylüyor. Gerçi "bize karşı oynamamalılardı" diyerek komik duruma düşüyor ama, Antalyaspor’daki hırsa başka bir anlam yüklüyor hiç yoksa.
Olayın kalbindeki Albayrak ile Bulak canciğer kuzu sarması...
Ee... Ne oldu bunca komplo teorisi.
Simao da olmasa ne konuşacaktık bu hafta Fenerbahçe adına...
Adam o yaşta. Bir kere antrenmana katıldı. Daha gece gündüz farkına alışamadan. Jet Lag’ı bile atlatmadan. Maça çıktı ve "oynadı".
Sahayı parselliyor... Ekonomik oynuyor... Tekniğini ve aklını kullanıyor...
Hep bunlar tekrarlanıyor.
Çünkü Fenerbahçeliler, uzun süreden sonra alkışlayacak bir şeyi Simao’da buluyor.
Ah Fenerbahçe!.. Seni bu hale getirenler utansın...
Ne kadar özlemişsin "kahramanları"...
Ne kadar özlemişsin, alkışlamayı.
İşi o kadar ileri götürdük ki, yaşlı futbolcuların mutlaka gerekli olduğu inancı yaygınlaştı...
Uche, Andersson, artık başımızın tacı.
Hatta Fenerbahçe’de yaşlı futbolcuların, teknik direktör değişimi ve yaşanan çalkantılı dönemin şokunu, tecrübeleri gereği daha çabuk atlattıkları fikri geliştirildi.
Hep Simao sayesinde...
"Hasret", insana neler yaptırıyor.
Bir Federasyon başkanı olarak "hayatının hatasını" yaptı Haluk Ulusoy...
Çoktan kaybedilmiş satranç partisinin "şahı" Bülent Yavuz’u birkaç hamle önce fiskeleyip, yeni bir oyuna bakmak varken, artık hareket edemeyeceği kareye sürükledi:
Maksat kazanmaya değil, zamana oynamak... Bir iki hafta, işler yolunda gider de hakemlerden yakınmalar gelmezse, bu zor günleri atlatmak.
İnanılmaz ama, Başkan Ulusoy, Aziz Yıldırım’a "bundan sonra hakem hatalarının olmayacağına dair" söz vermiş.
Ve demiş ki, "hakemlerin torbaya girmesi bize itimatsızlık anlamına gelir"...
Hani "Özrü kabahatinden büyük" derler ya öyle bir şey...
Birincisi, daha önce ucu Fenerbahçe’ye dokunan hatalar yapıldığını "ikrar" anlamına gelir ki, gerisi çorap söküğü gibidir.
Şimdi Fenerbahçeliler "hataların telafi edilmesini" isteyebilir...
"Korunduğu iddia edilen" ve bunu "asla kabul etmeyen" Galatasaray, ezeli ve ebedi rakibine tanınan bu ayrıcalığa nasıl tahammül edebilir?..
İşte hakem eleştirileri konusunda, rakiplerine oranla "suskun" sayılabilecek Beşiktaş’ın bile, derhal salvoya başlaması bu yüzdendir.
Merak etmeyin, gerisi de gelir.
Hemen her hafta, "ukalalık" pahasına, kurumlarda "kuralların", yöneticilerde yaşama "doğru bir açıdan bakışın" önemini temcit pilavına çevirmemiz bu yüzdendir. Kışla atmosferinde yaşamaktan hoşlandığımız için değil.
Maalesef bizim ülkemizde, kuralların milimetrik bir şekilde uygulanması dışında hiçbir inisiyatifin sonu iyi gelmemektedir.
Görüyorsunuz... Özerk bir federasyonda, kurallar tek adama göre düzenlendiğinde, "başına buyruköluğun sonu, nerelere gelmektedir.
Bu işin düzelme ihtimali de sıfırlandı, Haluk Ulusoy’un Yıldırım’a verdiği garantiye eklediği cümleyle... Başkan, "Hakemlerin torbaya girmesi bize itimatsızlık anlamına gelir" dedikten sonra Süper Lig’i süper bir kaos beklemektedir.
Başkan Ulusoy, gelecek haftalarda yapılacak hakem hataları ve bunun doğuracağı çılgınlığı dindirmek için Bülent Yavuz’un kellesini verirse şaşırmayın... Başkan’ın vefasız olmasından değil, başka çaresi kalmamasındandır.
Fatih Altaylı, "Fenerbahçe maçını Galatasaraylı seyircilerin arasından seyredeceğim, orası daha güvenli" demiş.
Bu, Fenerbahçe seyircisinin zekasına hakarettir...
Şükrü Saraçoğlu tribünlerinde bir oylama yapılsa, Fatih Altaylı "kardeş yönetici" seçilir.
Altaylı’nın demeçleri alt alta konulduğunda, kendisine bir "tehdit" olmalıysa eğer; Galatasaray antrenman sahasından, eski ve yeni teknik adamlardan, yönetim kurulundan, genel kuruldan ve Galatasaraylı spor yazarlarından gelmelidir.
Her seferinde böyle...
Afyon depreminde ölenler için Antalya’daki maçta yaşananlar gibi, saygı duruşunda 29 saniye dayanabiliyor bazıları...
Bağırıyor, davul çalıyor, hatta küfür ediyor...
İşine karışılmaz ama, Azrail de bunlar dururken gidip Aykut Barka gibi "dolu" insanları, Sultandağı’ndaki o günahsızları alıyor.
Tarihçi ve katıksız Atatürkçü Cemal Kutay, Cumhuriyet’in başına sarılmış belaların "oy sandığı" kaynaklı olduğunu iddia eder.
Elbette verilen oylar yüzünden değil; siyasetçilerin oy hesapları ile sistemin dibini oyanlara hoşgörülü bakması, hatta onlarla kolkola girmesi yüzünden olduğunu söyler...
Nereden mi çıktı bu?..
Galatasaray’daki kongre hazırlıklarını düşünürken aklıma geldi.
Oy sandığı ve ittifak meselesi yani.
Giray Bulak, Oğuz Dizer’in ETV’deki "Spor Ekspres" programının konuğuydu.
Galatasaray beraberliğinden sonra Antalya otogarına gitmiş... Çevresine doluşan insanların bir kısmı "bravo hocam" derken, kalabalığın yarısı da "yaktın bizi Giray Hoca" diye sitem etmiş...
Hoca, Antalyaspor taraftarları ile konuşmaya çalışınca anlamış ki, "bravo" diyenler Fenerbahçeli, "yaktın bizi" seslerinin sahipleri Galatasaraylı...
"Bir tane Antalyasporlu yoktu" dedi hoca...
Anadolu kulüplerinin maddi ve manevi anlamda dibe vurumasının somut bir anekdotu bu olay.
Bir elin parmakları kadar takım dışında kalanlara, "dekor" muamelesi yapılan Lig’in, dekorsuz oynanma günleri yaklaşıyor.
Ne istiyor üç büyükler hakemlerden?.. Adalet ve kararlarda standart...
Madem ki "torba" sandığa kaldırıldı; kafayı çalıştıralım.
Birinci öneri; her hafta üç büyüklerin maçlarının tümünü aynı hakem yönetsin. Hiç olmazsa işin standart boyutu apaçık ortada olur.
Beğenmediniz mi?.. O zaman hakem isimlerini küçük kağıtlara yazıp tavşana çektirelim. Ya da güvercine... Veya maymuna...
Çarkıfelek’in çarkına yazıp, şöhretlere çevirtelim...
Varsa önerisi olan, yazsın... Yazalım.