Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Tuncay Özkan’ın halka açtığı şike muhabbetleri, Müdürümüz Necil Ülgen’in gazeteciliği ile tavan yaptı Salı günü...
Ali Fevzi Bir, Milano’da bir bir anlatmış ipuçlarını.
Söylediğine göre, futbolda olmayan tek şey dürüstlükmüş...
Hakemler de, hakem yorumcuları da bahislere para sürmüş...
Zaten maçlara elini sokmayan kimse yokmuş.
Tam bomba!..
Futbol jargonuyla özetlemek gerekirse;
"Tuncay Özkan’ın muhteşem ortasını çok iyi izleyen Necil Ülgen, net bir vuruşla topu kaleciyle birlikte ağlara gönderdi".
Milliyet’in "Mafyaspor" ile yıllardır süren mücadelesinde, ne ilk ne de son gol olacak bu...
Şimdi "Şikeci Mafyaspor", yedekleriyle birlikte topluca ceza kurulu yolunda.
Her Türk vatandaşı gibi ben de, bir haftadır şoktayım ve her gün Milliyet’in orta sayfasını çıkarıp saklamaktayım.
Ve yaşamını hırsızlık uğursuzluk yapmadan, gecekondu kurup, kaçak elektrik kullanmadan, banka dolandırmadan, haraça, üçkağıda karışmadan sürdüren her Türk vatandaşı gibi benim de "sinirli bir sevinç" var içimde.
Eli kirlenen herkesin "yanmasını" istiyorum bu sefer.
Aynı jargona göre, "bu maç karakolda bitmeli beyler"...
Bu arada, Tuncay Özkan’ın bir hayretini de ileteyim:
"İlk defa belgeleriyle bir şike gündeme geliyor, kimse sahiplenmiyor".
Siz ne sonuç çıkarıyorsunuz bu tespitten bilemem. Ama Ali Fevzi Bir, "maç skoruna müdahale"nin çok yaygın bir davranış olduğunu vurguluyor. Sakın olayın içindekiler, dışardakilerden daha kalabalık olmasın!..
Ama, ne kalabalık, ne de şike olayında ilk davanın Tuncay Özkan’a, yani yapana değil de ortaya çıkarana açılmış olması sizi telaşlandırsın.
Bu kez ortada belge var ve namuslular da cesur, en az namussuzlar kadar...
Yalnız, lokomotifliğini Milliyet’in yaptığı bu olayda, kulağının üstüne yatanlara şunu hatırlatmak lazım:
Konu nazik... "Mesleki kıskançlığa" eyvallah ama, Ali Fevzi Bir’in açıkladıklarından sonra olaya "Fransız kalmaya" devam edenlerin, bahisle bağlantılı olduklarından şüphe edilebilir... Dikkat.

Bizim gazetenin arka sayfasını mekan tutan "Şehir Efsaneleri" başlıklı matrak haberler var ya!..
Hani avcı öyküleri gibi, uyduranın da bir süre sonra inanmaya başladığı aksi kanıtlanamayacak palavralar... Onlara benziyordu "Derbideki İngiliz"in dramatik yorumları.
UEFA’dan mı, Liverpol’dan mı olduğu bir türlü anlaşılamayan bu zat - ı muhterem, Fatih Altaylı’ya sarmış önce...
Kulağına eğilmiş ve "bu hakemi bizde çiftlik kahyası yapmazlar" demiş.
Altaylı’nın söylediğine göre, hakemden çok rahatsız olmuş ve maç bitmeden kalkıp gitmiş...
Herhalde stadı terk etmemiş ki daha birçok kişiyle anıları var İngiliz’in. Şeref tribününden basın tribününe atlamış olmalı... Çünkü, bazı basın mensuplarına skora ilişkin görüşlerini belirtmiş:
"Bu maç berabere bitmeliydi".
Bir diğer meslekdaşımıza, Rapajc’in golü için "yüz kere atsa bir kere olmaz" yorumunda bulunmuş.
Herkes, her cümleden sonra geldiği gibi aniden ortadan kaybolduğunu söylüyor bu derbi efsanesinin... Ve sözlerine son derece önem veriyor.
"Neden" diye sormayın, adam meramını İngilizce anlatıyor. Ona inanmayıp, kime inanacaklar.
İnsanın aklına bin türlü şey geliyor. Hurafeciler, "kral Arthur’un ruhu maçtaydı, o da artık Galatasaraylı" bile diyebilir...
Bu iş muziplik kokuyor ama, mantıklı olmalıyız. Herkes hayal görmedi ya. Düşünüyorum da; tebdil - i kıyafet Abdurrahim Albayrak olamaz... O İngilizce bilmiyor... Osman Tanburacı desen, o da canlı yayında...
Gerçekten yabancı birinin, bu yorumları yapacağını aklım kesmiyor. En azından bir Fenerbahçeli’nin yanına düşme ihtimalinden çekinir, değil mi ama?..
Sakın intikam almaya çalışan, Mustafa Sarıgül’ün koruması olmasın o adam.

Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın’ın eşine ve çocuğuna saldıranların oturduğu locanın numarası bu...
Geleneğimizde lanetlenmiş bu davranışı sergileyenler, şayet içlerinde tırnak kadar Beşiktaş sevgisi kalmışsa savcılığa gidip cezalarına razı olurlar ve saklanarak, vicdanlardaki mahkumiyetlerini tribünlerle paylaşma yoluna sapmazlar.
Ama, yapamayacaklardır!..
Çünkü utanacaklardır.
Utanılacak bir iş yapmışlardır...
Bu durumda Beşiktaş taraftarı, o büyük adının arkasına saklanan saldırganları kulağından tutup ortaya çıkarmak ve Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü’nün kapısına bırakmak durumundadır.
Bu hareket yoldaşlığa ihanet değil, kadın ve çocuklara saldırarak yoldaşlık ve insanlıktan istifa etmiş kişilerin tasfiyesinden ibarettir.
Beşiktaş’a yakışan budur.

Ankaragücü, Beşiktaş maçında iki sarı kartla oyundan atılan ön libero Yılmaz’ı ödüllendirmeli...
Evet... Yanlış okumadınız. Yılmaz’a oyunu terkediş şekli yüzünden prim vermeli Ankaragücü yönetimi.
Vermeli de, hakettiği bile ortada olan kartı gördüğünde, hakemin elini sıkarak oyundan ayrılan ile hakemle oynayıp kendini zorla attıran arasındaki fark ortaya çıkmalı.
Eski takım arkadaşına küfür eden kaptan ve eski kaptanına boğalar gibi saldıran futbolcuların cirit attığı sahalar ile, basın mensuplarının emekli hakemlerle kameralar önünde dalaştığı bir futbol atmosferinde, uzun zamandır centilmenlik adına görebildiğimiz ender davranışlardan sonuncusu ödülsüz kalmamalı.
Hareketle, hakaretle kendilerini ve birbirlerini rezil eden yöneticilerin yarattığı, rakip takımın yüzde üç - beş’lik seyircisine bile tahammül edilemeyen futbol tek sesliliğinde, "terbiye" yabana atılmamalı.
Hatasını nezaketle kabul edebilen Yılmaz adındaki genç adam hepimize örnek olmalı.

Fenerbahçe’nin "infaz memuru" Mahmut Uslu, koruması olay çıkaran Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül için "stada içkili geldi" dedi.
Sayın Uslu, henüz Tayyip Erdoğan seçimi kazanmadı. Referandum yapılmadı ve içki yasaklanmadı...
Ben Sarıgül’ün avukatı değilim. Tanımam bile.
Hatta, "adamının" sebep olduğu tatsızlıktan sorumlu olduğunu düşünmekteyim. Bir de, Galatasaray taraftarlarına tahsis ettiği belediye araçlarını kendi cebinden onaracağı açıklamasını beklemekteyim.
Ama içkiye haksızlık etmeyelim!..
İnsanları "bozan" içki değil, içkinin açtığı kapılardan dışarı kaçan sevgisizlikleri, kompleksleri, ruhsal bozuklukları, aşağılık duygularıdır.
Bu bağlamda içki "yararlıdır" ve adamın ne mal olduğu en kolay yoldan anlaşılır.
Ha, bir de yolculuk, kumar gibi kontrol yitirten gerilimlerde belli olur insanlar...
"Deşifre olma ortamları"nın içine, isterseniz kazanılan bir derbinin sevincini de ekleyebilirsiniz.
Bilmem anlatabildim mi?..

Galatasaray, ameliyat masasından yeni kalkan ve sahaya kaç ay sonra çıkacağı belli olmayan Sergen ile iki yıllık kontrat yapmak istiyorsa eğer, bunun mimarı Beşiktaş menajeri Sinan Engin’dir.
Engin, "Sergen bizim evladımız" diyordu ya...
Babalığını yaptı!.. Nekahat devresindeki evladını güvenli bir yuvaya emanet etti.
İyileşince yine buluşurlar.

"Hakemlerin güvenilirliği kalmamış"...
Doğru olabilir.
Ama bu tespit, ne zaman ki, güvenilen birileri tarafından dile getirilir... Dehşet vericidir.