Ercan Güven

Ercan Güven

eguven@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hoppala...
Sanki Galatasaray kongre üyesiyim.
Ne bileyim... Düşünüp de yazmamak, takiye gibi geldi bana.
Evet... Ben 23 Mart’ta oy verebilseydim Cansun’u seçerdim ve verdiğim oyun altına da not düşerdim:
"Bunu, Canaydın’a bir tavır olarak görmeyin".
Sadece, iki nüans yüzünden bu tercihim;
Futbolu bacasız sanayi kategorisine sokmaktan keyif alıp, kural ve ilişkilerini "piyasa ekonomisi" acımasızlığına endeksleyen; ancak, sıkışınca duygusallıktan milliyetçiliğe kadar her türlü insani serüvene iskele veren "kaygan liberallerin" asla içine sindiremeyeceği, iki küçük tavır yüzünden...
Birincisi, Mehmet Cansun, tırmanışa gönüllü olduğunda uçurum çok daha derin ve sarptı...
Diğeri; sakin, sevecen, hoşgörülü ve uzlaşmacı...
Dedim ya; bu meziyetler Canaydın’da olmadığından değil!..
Belki de Cansun’da, Canaydın’dan daha eksiktir...
O zaman beni kandırdı...
Ve oyum yine ona...
"Uyanık geçinenleri" kandıracak kadar zeki olduğundan.
Çünkü ben, toplumsal akıl, özveri ve nezaketin, nazik, akıllı ve özverili bireylerin kilit noktalarda yer almasıyla yüceleceğine inanan hayalperestlerdenim.
Gerçeği muhteşem, ama rol yapana bile fitim.

27 yıllık hakem İhsan Türe’nin itiraflarını okudukça, hakemlerimize ne büyük "haksızlık" yapıldığını anladınız herhalde?
Baksanıza, şike olayında para, saat, hediye, ziyafet falan hep aksesuar...
Anahtar; "kadınömış...
Düdüğü dilediği gibi öttürmek isteyen kişi, cebi tıka basa dolar da olsa, kadın piyasasında muhit sahibi değilse havasını alırmış.
Muhabbet tellallarının icra - i sanatta bulunmadığı şike girişimleri, hüsranla bitmek durumundaymış.
Artık ikram edilen hatun, şöhretli mi olur, kalabalık mı, körpe mi... Orası, şikenin dozuna bağlıymış.
Ama, iyi şike, iyi sermaye ile doğru orantılıymış!..
Para peşin, yüzler meşin... Kızlar hakemlerin.
Peki, nasıl bağırılıyordu tribünden hakemlerimize?..
"Eşcinsel" diye...
Ne eşcinseli be... Bunlar zampara ötesi... Mart kedisi, uçkuru elinde kazanovalar!
Aynı zamanda da uyanık; "Yumuşak" diyorsunuz ses çıkarmıyorlar, lejyoner kızlarımızla antrenmandan sonra, zavallı futbolumuza yapacaklarını yapıyorlar!

Haluk Ulusoy’un Trabzonspor - Galatasaray maçını "yetkisine dayanarak" ertelemesine "külliyen" karşı çıkan - fantezi ve şöhret peşindeki marjinal taklitleri ile sırtında yumurta küfesi taşımayan şampiyonluk köktencileri dışında - birini görebildiniz mi?..
Kimi, "esas doğru, usul hatalı" diyor...
Kimi "bize de sormalıydı"...
Ya da "tüm maçları ertelemeliydi"...
Yani çoğunluk, Ulusoy’un kararında haklılık payı olduğunu kabul ediyor.
Öyleyse bu kaos niye?
Bu olayda "hata", otorite zaafında...
Sayın Ulusoy, yıpranan otoritesi ile hangi kararı verse eleştiri kaçınılmaz. İpin ucu kaçmış. Kimseye yaranamaz.
Haydi eleştiri neyse ama, işi hakarete bile vardırıyorlar. Üstelik bunu Türk Futbolu’nun yüce menfaatleri için yaptıklarını iddia ediyorlar.
Bir kurumu, başkanın şahsında, üstelik "bazı açılardan da haklı bulurken" bunca yenilip yutulmaz laflarla eleştirmenin Türk Futbolu’na ne gibi yarar getireceği tartışılır.
Tartışılamayacak konu, Federasyon başkanımızın otorite zaafıdır.

Trabzon maçını "kazaya bırakıp" Barcelona maçında "kaza" yapan, rencide olmuş bir Galatasaray var şampiyonluk yarışında artık.
Biraz kızgın, çokça hırslılar...
Futbolcular, erteleme meselesinde açıkça haksızlığa uğradıklarını ve ülke futboluna kazandırdıklarının karşılığını alamadıklarını düşünüyorlar.
Hatta, bazıları moral bozukluğu yüzünden Bacelona’ya yenildiklerini bile söylüyorlar.
Belli ki, "Galatasaray maçı milli bir mesele midir" sorgulamasına çok takılmışlar. Her genç insan gibi, hüzün ile kızgınlık arasında gidip geliyorlar.
İşin gerçeğini yöneticilerin "olgunluğuna" ulaştıklarında anlayacaklar:
"Her olayın merkezinde ego vardır.
Dekor konuya göre değişir, arka plana bazen milli duygular, bazen dostluk, bazen ülke, vatan, halk, insan gelir.
Amaç; "benödir...
"Ben kazanmalıyım. Benim dediğim olmalı. Tüm başrollerde benim adım yazılmalı".
Çocuklar tecrübesiz. Alkışlayanları yanlarında, eleştirenleri düşman sanmışlar. Zamanla "olgunlaşacaklar".
Birazcık etkisi olmuşsa bile bu ertelemenin Barcelona yenilgisine; çok yazık.
Ne ertelemeymiş ama... Futbol adına neyimiz varsa hepsini erteledik.
Sadece tartıştık ve kızdık...

"Sandıkta görüşürüz Mesut bey"!..
Eğer sandığa gidene kadar iyileşirseniz, görüşürsünüz...
Kolay mı iktidar ortağı bir siyasetçinin oyuna amborgo koymak bu ülkede.
Pataküte... Pataküte...
Belki kendi hoş görebilir, kardeşi karışmayabilir, ama kraldan çok kralcıları kim tutabilir?
İstiklal Marşı sırasında "oy sopası yiyenlere" yüksek sesle okumaları tavsiye edilir:
"Ne bu şiddet bu celal"...

Lorant’ın bir özdeyişi var:
"Hata yapana kızarım"...
Peki biz ne yapalım?..
Yazılı basında görmüşsünüzdür, Alman Hoca’nın net, somut, maddi hataları tefrika oluyor.
"Yusuf niye yok", "Oktay - Andersson niye var", "Niye dört forvet", "Serhat sağ kanatta ne arar"...
Dört forvetle oynayıp, üçünü oyundan almak hangi akla sığar?
Fenerbahçe yöneticisi Atilla Kıyat bile ima etti, "Bu takım 50 bin taraftarı önünde Malatyaspor’u yenemiyorsa, şampiyonluğun ne anlamı var?"
Bunlar, soru olmasına soru, ama siz sordurana bakın.
Adam inatçı... Şimdi de yetenek ve bilgisi referanduma açıldı...
Eğer eski teknik direktör de aynı nedenlerden değiştirilmişse, ben hatayı ya kör talihte, ya da sistemde ararım...
Ve aynen Lorant gibi; ya talihe ya da sisteme kızarım.
Stadın ve sistemin mimarları aynı ise, bana ne...
Korkut Eken davasında gördünüz, "bir doğru, bir yanlışı düzeltmiyor"...