Kaptan Ogün’ün, Şenol Güneş için yaptığı yazılı açıklamayı okurken yüreğim "cız" etti...
Bu nasıl bir "alemödir ki, dilden düşürülmeyen "erdem", müebbete mahkum olmuş bir masum; "fırsatçılık" denen arsız, genel afla sokağa çıkmış suç makinesi sanki...
"Dostluk" mazi...
"Anı"lar "Brutüs’ün hançeri"...
Sıkıldım Ogün’ü okudukça.
Onu, Şenol Güneş hayal kırıklığına uğratmış, beni Ogün.
Olaya değil üzüntüm... Ben çok daha "kalleşçelerini" gördüm.
Beni irkilten, dekor, kostüm ve doğaçlama saçılan, dost düşman ayırmayan intikam duygusu...
Bir kere, Milli Takım’da geçiyor hadise.
Ve zamanlama... Tam da yola çıkmadan önce.
"Kahramanlar"a gelince... Golü yiyen, "en yakını olması gereken" futbolcusuna, boş bulunup açık veren bir hoca... Ofsayttan şut çeken, futbolda değilse bile karakter klasmanında şeref kürsüsünde olacağı düşünülen bir milli futbolcu.
Diyor ki, "Avusturya maçının ardından istifa edeceğini beyan eden, ancak biz futbolcular tarafından ikna edilenlerin, beni Dünya Kupası aday kadrosuna çağırmamalarının nedenlerini anlamakta zorluk çekiyorum".
Bu cümleden anlaşılacağı gibi "istifayı önleme ile aday kadroya çağırılma arasında" bir ilişkilendirme içinde Ogün. "Yardım ettim, o beni kollamadı"ya getiriyor açık açık.
Kollayıp ne yapacaktı?.. Kafasındaki plana göre Milli takıma yarar sağlayamayacak bir futbolcuyu, ahbap çavuş ilişkileri yüzünden takıma alacaktı...
O zaman, Ogün konuşmayacaktı... "Bizim hoca çok iyi" diyecekti...
Olmadı... Kirli çamaşırlar saçıldı.
Hem de en özelinden... En önemli zamanda, en yaralayacak olanı...
Milli Takım sorumluluğunu en derinden hissetmesi gereken insandan, Milli Takımın en başındaki adama...
Hani, "Milli takım her şeyden önemliydi"... Palavra...
Bu nasıl alem ki, kralları bile nasırına basıldığında çamurlaşıyor?..
Anladık... Her şey satılık ama, bu kadar ucuz mu olmalı ağzımızdan düşürmediğimiz "erdemler"in fiyatı?..
Bundan böyle "dostları", kaptanın çayını bile içerken çok iyi hesap yapmalı...
Kore soruyor:
-Sizde holigan var mı?
Emniyet yanıtlıyor:
-Hayır!..
Neden?.. Çünkü henüz "Holigan" tanımlamasıyla tutuklanan ve kayıtlara geçen bir kişi olmamış ülkemizde.
Ne mutlu bize!..
Bu bakışla, hortumcumuz da yok, vurguncumuz da... Yetim malı yiyenlerimiz de...
Ne şike, ne şaibe...
Ne de rüşvet.
Aç mezarı olmadığına göre, hepimizin karnı tok, sırtı pek!..
Burası "pırıl pırıl" bir ülke...
Hiç mi derdimiz yok?..
Var elbet:
Söylenti... Sadece söylenti.
Eloğlu, şikeyi görünce Ferrari falan tanımıyor; doğru sorguya...
Avusturya Grand - Prix’sinde Ferrari pilotu Barrichello, finişe metreler kala ayağını gazdan çekip takım arkadaşı Schumacher’e yol açtı ya; hepsi ifade verecek.
Bahisçiler bile dava açıyor...
Yarış pistini dolduran insanlar ise, o anda ıslıklarla tepkilerini koydular.
Sonuç ne olur bilinmez ama, Ferrari’nin trilyonlar harcanarak oluşturulan imajı, iskambil kağıdından kule gibi yıkılıyor bu şike üfürüğü ile...
Kıssadan iki hisse!..
Birincisi, sahtekarlık evrensel bir olgu ve komplekse gerek yok... İkincisi, şikenin kokusunu duyan dünya, üzerine saldırıyor, bizde hâlâ tık yok.
Washington 02.30’da geldi, hava alanı ana baba günü...
Hurraaa omuzlarda... Sarılanlar, öpenler... Sanki kırk yıllık hemşehri askerden dönüyor.
Fenerbahçe taraftarı ateşli, öyle protokol falan yok.
Tıpkı Can Yücel’in dizelerindeki gibi:
Usta’ya demişler ki, dergimizin adı "Protokol"... Bize bir yazı yazar mısın?... O da yazmış:
"Adeta bir washington portakalıdır benim için protokol...
Portakal orda kal".
Evet... Biz de protokolu bırakalım... Washington "iyi" geldi...
Fatih Terim, "yeni bir
Hagi arıyorum" demiş.
Kim aramıyor ki...
"Başarırsa kolay, başaramazsa olay"...
Transferler hakkında hangi takımda kim söz sahibi?
Beşiktaş’ta Menajer.
Galatasaray’da Teknik direktör.
Fenerbahçe’de Başkan.
Neden yazıyorum bunu?
En azından sezonun tarihine not düşelim... Malum; söz uçar, yazı kalır...
Aylar sonra kimi alkışlayıp, kime kızacağımızı bilelim.
Dünya Kupası’nda forma altında "özel" mesajlar taşımak ve sevinç anında sergilemek yasakmış.
Bunlar bizi tanıyamamış hala... Bizde "çareler tükenmez"...
Herkes mesajını TRT’ye bıraksın, gol atanınkini ekranın altından geçelim...
Millilerimiz Dünya Kupası’nda kullanılacak yeni topa ısınamamışlar.
Çok iyi...
Keşke nefret etseler; daha sert vururlar.
Fatih Terim, telefonla katıldığı bir televizyon programında "Galatasaray’a niye 10 numara arıyorsunuz, Sergen var ya" dediği sıralarda, Sergen Beşiktaş yöneticileri ile "pazarlığı" tamamlıyormuş meğer.
Sergen, yine "yılın transferi"ni yaptı.
Şaşıranlar vardı ama, sevinenler ve kızanlara oranla çok azdı.
Bir kere, Sinan Engin aylar önce kesin konuşmuş ve "sezon bitsin görürsünüz" demişti.
İkincisi, Beşiktaş’tan çıkıp, İstanbulspor, Fenerbahçe, Galatasaray, Trabzonspor ve tekrar Galatasaray’a giden Sergen’in, "kürkçü dükkanına" dönme zamanı gelmişti.
O profesyoneldi ama Beşiktaş’ta filizlenmişti.
İnanın herkes için en hayırlısı oldu.
Çünkü Sergen en iyi Lucescu ile anlaşıyordu.
Biliyordu ki, Terim’in Galatasaray’da yaratacağı otorite atmosferinde "nefes" alması çok zorlaşacak, belki de "disiplin"e kurban edilecek ilk şöhret kendisi olacaktı.
O Sergen’di; Hoca da Fatih Terim...
"Prensiplerinden" taviz verecek olan kim?...
"Allah vergisi yeteneklerinin çok azını kullanıyor" diye kızmak yerine, sahaya koyduğunun haşmetiyle yetinen Lucescu ise, belki de Sergen’i anlayan tek insandı.
Yani, Sergen’in yıllardır aradığı...
İnanın herkes için en iyisi oldu.
Lucescu ile arasındaki bu "kırılgan" bağı kimi "işgüzarlar" bozmazsa şayet, olgun bir Sergen’in Beşiktaş’a katkıları büyük olacak.
Sergen bu... Katkının da en büyüğü ondan, problemin de...
Antalya’daki kampta, bir milli futbolcumuzun eşi, mikrofona dedi ki:
"Kampa girdiklerinde üzülüyorduk. Meğer ne güzelmiş"...
Sadece bu cümle bile, Milli Takım teknik kadrosu ile yöneticilerinin göğsüne takılan bir manevi madalyadır.
Bence müthiş bir medeni cesaret gösterdiler ve olası bir terslikte Diyarbakırspor maçı öncesinde futbolculara kartopu oynatan Mustafa Denizli’nin akibetine uğrayacaklarını bile bile, sporculara en gerekli şeyi verdiler:
Moral...
Evet... Kamp böylesine bir moral ve aile ortamında sürüp giderken, buna hiç de alışık olmayan medya mensupları biraz bocaladılar.
"Röportajları" ve "bomba gibi açıklamaları" takip ediyorum.
Mesela, Abdullah, "çok iyi çalışıyoruz" şeklinde sarsıcı bir açıklama yaptı.
Arif’in, "çok iyi şeyler yapacağız" sözü gündemde bomba tesiri yarattı.
En iyisi ise Alpay’ın "Karar verdiğimde hangi takıma transfer olacağımı herkes görecek" cümlesiyle özetlenen sansasyon açıklamasıydı.
Bu kamp farklı...
Çağdaş ve şeffaf uygulamalarda haberler de "soft" oluyor.