Söz konusu olan Çırağan Sarayı ise, "Ben 20 yıl önce oralarda dolaşırdım" diyerek karizmanızı derinleştiremezsiniz!..
Beşiktaş antrenmanlarını izlerken, minyatür kanişlerin ağabeyi cüssesindeki farelerle köşe kapmaca oynadığımız Çırağan Sarayı’nın, adı saraydı o zamanlar.
Müdavimleri arasında en popüleri de, Amigo Orhan’dı.
Gençler hatırlamaz... Orhan, sigara isteğini reddeden adamı vurup, "biz beş kuruşluk sigara için 50 kuruşluk mermi yakarız" diyecek kadar "harbi" bir adamdı.
Neyse... Geçenlerde yine Çırağan Sarayı’ndaydım.
Kızkulesi’ni kadrajın merkezine oturtan, oymalı, yaldızlı, teraslı, özel bir salonda, Boğaz’ın sonu ile Marmara’nın başlangıç noktası ayaklarımın altındayken, iki "asilzade" ile kahvaltı ettim.
Yoksa, Galatasaray’ın "iki prensi" mi desem?..
Veya "kral ile veliahdı" mı?..
Ben en iyisi, Cansun ve Canaydın diyeyim, siz karar verin...
Zaman değişmişti... Saray ücretli, iktidar seçimleydi artık.
Çırağan Sarayı’nın en çok muhabbetini özlemişim.
Şu Fenerbahçe taraftarındaki cürete(!) bakın!..
Karınlarını doyuramadıkları, çocuklarını okutamadıkları, giyinemedikleri, barınamadıkları için yürüyen devlet memurlarının coplandığı bir ülkede, sen kalkıp maç bileti vurgununu protesto et...
Ne yapsın Antalya polisi... Coplayacak elbet...
Ama polisi asıl "sinirlendiren", dövdükleri adamların Fenerbahçe yönetimine şikayeti.
TV’de dikkatle izledim... Ne zaman ki, yöneticilerin otobüsü önünde, "Yönetim uyuma, taraftara sahip çık" diyorlar, en şiddetli copları, en hızlı yumrukları o zaman yiyorlar.
Çünkü raconu unuttular. Şikayet, suç işlemekten çok daha ayıptır bizde...
Vurduysa vurdu... Gül biter, babanın, ananın, öğretmenin, polisin vurduğu yerde.
Bu iş böyle gelmiş, böyle gider de; ben şu olaydan polise yağcılık fırsatı yaratanlara gıcıkım...
Ne diyeceksiniz; "Antalya polisi, bin kişilik Fenerbahçe taraftarını sakinleştirmek için coplayarak, havaya ateş ederek, yumruklayarak, işgüzarlık yapmıştır"... Değil mi?..
Var mı başka tarifi?..
Hemen atlıyorlar;
"Üç kuruş maaşla görev yapmaya çalışan polis camiamızı suçlarken bu ülkenin temellerine dinamit koyanların ekmeğine yağ süren aymazlar..."
Bunu söyleyenler, ya polisle çok sık karşılaşıyorlar, ya da yalakadırlar...
Henüz Mart ayı geçmeden...
Fenerbahçe kongresi yeni bitmiş, Galatasaray ve Beşiktaş kongrelerine sayılı günler varken...
Üç büyüklere, üç büyük teşekkür; Ters Köşe’den.
Neden mi?.. Yaptıkları bir yana, yapmadıkları yüzünden...
Böylesine büyük, yaygın ve popüler kulüpleri, bir asırdır siyaset, sermaye, mafya, aşiret, etnik ve dinsel istismarlardan uzak tutan üç büyüklere teşekkürler.
Hangi taşı kaldırsanız altından "çıkar organizasyonları" çıkan bir ülkede, böylesine büyük para ve gönül merkezlerini, sporun insancıl sınırları dışına taşırmamaya çalışan geçmişteki insanlara teşekkürler.
Eleştirsek de, kızsak da, kulüplerine maddi ve manevi katkıdan başka bir art niyet taşımayan günümüz başkanları ile başkan adaylarına teşekkürler.
Tuzaklara, baskılara ve kestirme yollara rağbet etmeyenlere, şansını deneyenlere prim vermeyenlere, kulüplerden yararlanmaya değil de kulüplerine hizmet etmeye çalışanlara teşekkürler.
Bu büyük güçleri ele geçirme girişimlerini göğüs stopu ile yumuşatıp yere indirdikten sonra vole çekenlere teşekkürler.
Ve sanıyorum taraftarlar da, kendilerinden başka hiçbir şeyden güç almayıp, hiçbir şeye hizmet etmeyen biricik kulüplerinin yoldan sapmaması için, en ufak bir dedikodunun bile üzerine mikroskop tutan medyaya müteşekkirdirler.
Allah, Galatasaray kongre üyelerine güç versin.
Çok zor bir tercih bekliyor onları çoook...
Her iki adayın da söylemleri, hedefleri, hatta ceketlerinin kumaşı bile aynıydı o günkü kahvaltıda...
Nezaketleri ve seçtikleri kelimeleri. Lafı dolaştırıp, stat projesine getirmeleri.
Bir ara Bilgin (Köyün Delisi) kendini tutamadı ve "Neden hep stadı anlatıyorsunuz" deyiverdi.
Ben biliyordum; "Stadlar yanıt veremezdi"...
İster inanın ister inanmayın, biri diğerini eleştirirken, eleştirilen, rakibini onaylıyordu başıyla.
Mehmet Cansun, Fatih Altaylı ile yaptığı basın toplantılarından alışmış olabilirdi, ama Özhan Canaydın muhalefetteydi ve iş yapanın hatalarını, avantaja çevirebilirdi...
Yapmadı...Buna, "Galatasaraylı olmak farkı" diyorlardı.
Ben yine de proje bazındaki farklılıklar peşindeydim ve sordum:
"Her konuda aynı fikirdesiniz. Nasıl tercih edileceksiniz?"
Cansun, Galatasaray’ın "âli menfaatlerinin" belli olduğunu belirtti ve farkın "yöntemde" olduğunu söyledi.
Canaydın, bunu da onaylayınca, olayın peşini bıraktım vişne reçeline uzandım.
Bana ne, Galatasaray kongre üyeleri uğraşsın.
Mehmet Cansun, Galatasaray’ın borçları konusunda yazılanların abartılı olduğunu, "Küba anekdotu" ile anlatıyordu.
Fidel Castro’nun kardeşi, beş kutu havana purosu hediye ederken, "çok borcunuz varmış" demiş... Yazılıp çizilenlere özen göstermek gerekirmiş...
Havana purosu lafı, ağzımı sulandırdı. Elimi sigarama attım... Bitmiş. Yedek de yok. Canım çok sıkıldı.
Atilla Gökçe’nin paketinden bir tane araklarken, ben de onların canını sıkmak istedim:
"Birbirinizi üçer sıfatla anlatabilir misiniz rica etsem"...
Normalin üç misli düşünme arasından sonra, Cansun rakibi için "Ağabey... Galatasaraylı... Aile babası... " dedi.
Canaydın ise başkanı şöyle tarif etti:
"O da iyi bir aile reisi... Galatasaraylı... Grupçu değil..."
Tanrım, bunda bile aynı fikirdelerdi!
Ama her ikisi de, çok daha keskin ve açıklayıcı sıfatları seçmekten özellikle kaçındı gibi geldi bana. Kimbilir, belki bu da Galatasaray usulü "pek makbul insan değildir" demekti.
Şunu da eklemeliyim ki, sergiledikleri tavır, gerçekten saraylı rekabetiydi.
Fenerbahçe teknik direktörü, bizi ya saf sanıyor ya da cahil.
Söylem ile eylem örtüşmeli değil mi?..
Orhan Gencebay’ın 20 kemancısı birden aynı notaları çalarken nasıl çok sesli müzik yaratılamıyorsa, 5 değil 10 forvetle oynasan bile, yaptığın hücum futbolu anlamına gelmiyor.
Hoca; takımın yarısı, yarım devre oynadığında, "işler yolunda" diyor...
Fenerbahçeliler’in yarısı inanmıyor, yarısı da bekliyor.
Daum’a
Oh ne âlâ...
Derbiden önce "Beraberlik iyi sonuç. Galatasaray daha iyi takım" diyor.
Dediği çıkarsa;
"Adam futbolun ordinaryusu, biliyor"!..
Çıkmazsa;
"Adam futbolun ordinaryusu, acayip motivasyon yapıyor"!..
Ben de diyorum ki,
"Daum’un aklı başında değil"...
Beşiktaş şampiyon olamazsa;
"Ben söylemiştim".
Olursa;
"Motive etmiştim"...