Kim kimi kandırıyor. Bu yasak kime merak ediyorum.
15 Nisan 2011’de tüm Türkiye’nin denizlerinde ve iç sularında balık avı yasağı başladı. Bu yasağa göre kültür balıkları hariç deniz balığının satılmaması lazım. Satıcıya av yasağı yok mu diye sorduğunuzda alacağınız cevap belli: Bunlar olta balığı. İnanırsanız, Türkçesiyle yerseniz...
Tezgâhlar deniz balığı ile dolu. Bu kadar balığın olta ile yakalanması mümkün değil. Başta barbunya olmak üzere her türlü deniz balığını bu günlerde balıkçı tezgâhlarında ve restoranlarda bulmak mümkün...
Lütfen Sahil Güvenlik ve Tarım İl Müdürlüğü göreve!
Denizlerin, gözü dönmüş, adına balıkçı denen ama balıkçılıktan ve insanlıktan nasibini almamış adamlar tarafından kurutulmasına göz yummayın.
Benim Tarım Bakanı’na kaçak av konusunda bir önerim olacak. Ne yaparsanız yapın, kaçak avı ve belli boya gelmemiş balığın yakalanmasını önleyemiyorsunuz. Usulüne uygun av yapmayanla birlikte bunu tezgâhta satana da çok büyük ceza uygulayın. Cezalar o kadar yüksek olsun ki caydırılıcılıktan kimse bu balık katillerinin kaçak tuttuğu balıkları satmaya cesaret edemesin.
Tarımdaki yanlış politikalar yüzünden nasıl kırmızı eti şu anda çok pahalıya yiyorsak (birçok aile resimlerine bakıyor) çok yakında deniz balığını da aynı şekilde ya bulamayacağız veya resimlerine bakıp avunacağız.
Bunları inanarak yazıyorum ama bir anlamda da kendimi çok saf buluyorum.
Seçilme derdine düşmüş hangi milletvekilinin veya bakanın umurunda şu an balıklar. Onlar sandıktaki balıkların peşindeler.
Demokrat Parti
Demokrat Parti İzmir’de beklediği oyun üzerine çıkarsa bu başarıdaki en büyük pay İl Başkanı Naşit Birgüvi ve arkadaşlarına aittir. Gece gündüz demeden çalışan Birgüvi ve arkadaşları geçen gün İzmirli gazetecileri sabah kahvaltısında Genel Başkanları Namık Kemal Zeybek ile bir araya getirdiler. Yan yana oturduğumuz Zeybek’e, Saadet Partisi’yle neden ittifak yapamadıklarını sordum.
İttifakta çatı problemi yaşadıklarını ve Saadetli yöneticilerin merhum Necmettin Erbakan’ın vasiyetini yerine getirmediklerini söyleyen Zeybek “Rahmetli son günlerinde hastanede Demokrat Partide ne yaparız” diyerek çatının biz olacağını işaret etmişti. Ben kameraya alınmış bu görüntüleri seyrettim. Daha sonra Saadetli arkadaşlar çatı konusunda kendilerinin ön planda olmasını isteyince bir araya gelemedik. İnanıyorum ki böyle bir seçim beraberliği gerçekleşseydi bizim baraj sorunumuz olmazdı.
Foça’nın en büyük özelliği: Trafik
Dün, çok iyi dostum, meslektaşım, emekli olduktan sonra Foça’ya yerleşen Cafer Yarkent’i görmek için bu şirin tatil beldesine gittim.
Uzun süredir gitmediğim Foça’da geçirdiğim 3-4 saat bana ilaç gibi geldi. Bazıları kızacak ama “iyi ki yıllardır sit var ve Foça bozulmadan korundu” dedim.
Evet, ufak tefek değişikliklerle Foça, aynı gençliğimin geçtiği Foça’ydı.
Cafer ile sahildeki sohbetimize bir süre sonra, yaz kış bu güzel belde de yaşayan ağabeyim Birol da katıldı.
Onun “biliyor musunuz Foça’nın en büyük özelliği, ilçede bir tek trafik lambası yok. Düşünün trafik stresinden ne kadar uzak bir yerde yaşıyoruz” cümlesini duyunca ister istemez onları kıskandım ve her gün İzmir’de onlarca trafik lambasında beklerken yaşadığımız ıstırabı düşündüm.
Yeşil yanınca hareket etmekte biraz geç kalsanız, arkadan küfür gibi çalan kornalar... Sağınızda duran arabadan sanki bir suç işlemiş gibi kötü kötü bakışlar ve diğer olumsuzluklar. İşte bunları hiçbiri Foça’da yaşanmıyor. Eski Foça Belediye Başkanı Gökhan Demirağ kardeşime bir öneri, Foça’nın tanıtımı için “Sakin kasaba (cittaslow) Seferihisar”dan sonra, “Trafik lambasız ilçe Foça!”