KURUYOR başlığı az bile... Bazı insanlıktan nasibini almamış olan, ama insan tanımına giren zombi kılıklılar; balık neslini resmen yok ediyorlar!
Ben ve arkadaşlarım amatör balıkçılığa meraklıyız. Yıllardır Çeşme’den denize açılarak, olta balıkçılığı ile kendimizi avutmaya, günlük stresleri açık havada, temiz bir deniz suyuna bırakmaya çalışırız.
Yıllar önce kişi başı 15-20 balık yakalayarak döndüğümüz sulardan, şimdi kişi başı bir (rakam ile 1) o da; el kadar balık yakaladığımız zaman kendimizi başarılı görüyoruz.
Yukarıda zombi olarak tanımladığım 2 ayaklı hayvanların yasa dışı geliştirdikleri avlanma yöntemlerini dürüst balıkçılardan dinledikçe ben insanlığımdan utanır oldum.
“Trolcüleri” yıllardır biliyoruz. Denizlerin anasını ağlatan balık yuvalarını ve yavrularını yıllardır talan eden, yok eden yöntemi ne yazık ki yıllardır Sahil Güvenlik önleyemedi.
Fakat son duyduğum kaçak avlanma yöntemleri tüylerimi diken diken etti!
Siz hiç zehirle daha doğrusu zehirli tarım ilacıyla balık avlandığını duydunuz mu? Bazı insan müsveddeleri zehirli tarım ilacını un ve sardalya balığının ezilmiş haliyle karıştırıp; hamur haline getiriyorlar. Sonra, bunu leblebi büyüklüğünde yemler haline getirerek yüzlercesini denize atıyorlar!
Dibe doğru çöken bu zehirli yemleri, içindeki un ve sardalya kokusu yüzünden küçük, büyük, yavru ne kadar canlı varsa yiyor bir müddet sonra da zehirlenip ölüyorlar. Ölü balıklar su üstüne çıkınca bu zombi kılıklılar bunları toplayarak restoranlara satıyorlar. Bir anlamada zehirlenerek ölen balıklar soframıza gelmiş oluyor.
Bir başka yöntem ise evdeki mutfak tüpleri ile avcılık. Sizin de, tıpkın benim gibi böyle bir avcılık nasıl olur diye şaşırdığınıza eminim.
Geçmiş yıllarda her balıkçı kasabasında dinamitle balık avladığı için eli ya da kolu kopmuş balıkçı görürdünüz. Onlar kasabanın mimli balık katilleriydi. Şimdi yeni metot kendileri açısından daha az tehlikeli ama balıklar açısından tam bir katliam olan mutfak tüpüyle avcılık.
Adına balıkçı denen, ama benim gözümde iki ayaklı bir hayvan (hayvanlara hakaret oldu) olan bu kişiler 70-80 metre derinlikte bildikleri taşlık alanlara mutfak veya piknik tüpünü atıyorlar. Tüp belirli metrede basınçtan patlayınca tesir mesafesinde ne kadar balık varsa (ama yavru, ama yetişkin) hepsini öldürüyor. Ölen balıklar su üstüne çıkınca bu katil tipler onları toplayarak restoranlara satıyorlar.
Şimdi ister istemez düşünüyorsunuz Sahil Güvenlik nerede?
Bu caniler o konuya da bir çözüm bulmuşlar. Cep telefonlu gözcüleri var. Foça’dan, Çeşme’den Dikili’den Sahil Güvenlik botları denize açıldığı an; kıyıdaki bu gözcüler kaçak av yapanlara telefonla denetimin başladığı haberini veriyorlar . Bu caniler de anında tedbirlerini alıyorlar.
Devlet isterse bunları engeller mi? Bana göre engeller, yeter ki devlet ben bu işi bitireceğim desin.
İşin ilginç yanı birçok balıkçı kasabasında bu alçaklığı yapanlar belli. Fakat yarattıkları terör korkusundan namuslu ve dürüst balıkçılar bunlara bulaşmıyorlar. Bulaşmıyorlar da ne oluyor, hepsinin ekmek kapısı açılmamak üzere hızla kapanıyor.
Buna karşılık tek bir gerçek var artık karasularımızda balık nesli yok oluyor!
BAHAR’DAN:
“Trenin, vapurun ve erkeğin arkasından koşulmaz! En kısa sürede yerine yenisi gelir...”
Canım sıkılıyor...
* 12 Haziran yaklaştıkça canım sıkılıyor.
* Siyasi liderleri ekranda seyrettikçe canım sıkılıyor.
* İzmir’den aday olan milletvekillerinin birbirleri ile ilgili demeçlerini okudukça canım sıkılıyor.
* Siyasetçilerin seçilmek uğruna söyledikleri boş vaatler i okudukça canım sıkılıyor.
* Son kullanma tarihi gelen bazı başkanların siyasilere yaptığı yağcılığı gördükçe canım sıkılıyor.
* 2015 EXPO’sunu kaybedenlerin, EXPO 2020 için kahraman gibi ortada dolaştıklarını gördükçe canım sıkılıyor.
* Tam Göztepe’ye sevinirken Altay’ın içine düştüğü durum canımı sıkıyor.
* Buca’nın Süper Lige veda etmesi sıkıntıma sıkıntı katıyor.
* YGS sınavına giren 1.700.000 öğrencinin çaresizliği canımı sıkıyor.
* İnsanların boş yere 8 ay hapis yatmaları canımı sıkıyor.
* Hapis yatarak mağdur olan dürüst insanların bir de işlerini kaybetmeleri iyice canımı sıkıyor.
* Bu listeyi benim gibi sizin de birçok konu ekleyerek uzatacak olmamız canımı ÇOK sıkıyor.
* Kısacası canım bugünlerde çok çok sıkılıyor.
Megalife hoş geldin!
İzmir, hatta Türkiye çok detaylı, içeriği zengin; sanat, kültür ve sosyal yaşam açısından farklı bir bakış açısına sahip yeni bir dergiye kavuştu. İsmi: “Megalife”
Ahmet Aslaner ve Gözde Yener ikilisinin kaptanlığında yayın hayatına atılan haftalık Megalife daha ikinci sayısı olmasına rağmen, kulvarında ne kadar iddialı olacağının işaretlerini verdi.
Megalife dergisine yayın hayatına hoş geldin derken tüm çalışanlara ve katkıda bulunanlara başarılar diliyorum.