Yıllarca iç savaşın kasıp kavurduğu ülke, eski görkemli günlerine yeniden dönmüş görünüyor. Lübnan, hem sosyal ve ekonomik yapısıyla, hem de coğrafyasıyla, göbeğinde bulunduğu Ortadoğu’dan çok farklı bir manzara çiziyor. Ortadoğu’nun kar yağan tek ülkesi olması da bir başka farklılığı...
Muhabirlik yaptığım 70’li yıllarda çok istememe ve birkaç kez program yapmama rağmen Beyrut’a gidememiştim. O yıllarda Beyrut, Paris’le mukayese edilir ve Ortadoğu’nun Paris’i olarak anılırdı.
Araya Lübnan iç savaşı girdi ve yaklaşık 18 yıl sürdü. Ortadoğu’nun göz bebeği olan bu kent, iç savaş sırasında bir harabeye döndü.
Yıllar sonra bu kenti görmek geçen hafta nasip oldu. İZSİAD üyeleriyle birlikte bu kente gittim. İZSİAD Yönetim Kurulu Üyesi olarak Avro Akdeniz Projesi’ni gündemimize aldığımızdan beri liman kentleri arasında en çok Beyrut’u merak ediyordum. Atina’ya defalarca gitmiştim. Marsilya’yı birkaç gez gezmiştim ama Beyrut’u çok istememe rağmen görememiştim.
Avrupa şehrinden farkı yok
Havaalanından otelimize yaklaşık 20 dakikada geldik. Kalacağımız otel Dawn Town’daydı. Burası zengin Hıristiyan ve Müslümanların ortak yaşadıkları çok bakımlı bir bölge. Gözünüzü kapatsalar, sonra buradaki City Mall’un önündeki kafeteryada açsalar kesinlikle bir Ortadoğu ülkesinde olduğunuzu düşünmezsiniz. Bu alışveriş merkezi ve civarının herhangi bir Avrupa şehrinden farkı yok. Hangi yöne bakarsanız dünyanın önemli bir markasının vitrinini görüyorsunuz.
İç savaştan önce (1975-1991 arası savaş) Hıristiyanların ve Müslümanların nüfusu hemen hemen eşitmiş. Savaştan sonra Müslümanlar ağırlıklı nüfusu oluşturmuşlar. Şu anda ülke nüfusu Şii ve Sünni Müslümanlar, Hıristiyan Maruni ve Ermeniler ile Dürziler oluşturuyor.
Bugün Lübnan’ın nüfusu 4 milyon. Beyrut’un yaklaşık 2 milyon. Dünyanın değişik ülkelerine yayılmış Lübnanlıların sayısı ise oldukça yüksek; yaklaşık 14 milyon.
Ülkede etnik olayların bittiği söylenemez. Günlük yaşamda bir tedirginlikleri var. Her yerde eli silahlı askerleri görmeniz mümkün ve Hizbullah silah bırakmayı kabul etmediği için her an bir çatışma söz konusu.
Uçağımız 14.30’da Beyrut’a inmesi gerekirken rötarlardan dolayı yaklaşık 17.40 gibi inince ancak otele gittik ve biraz nefes aldıktan sonra akşam yemeği için Beyrut’un en ünlü restoranlardan Abdel Wahap’a gittik. Methini çok duyduğumuz Lübnan mutfağı ve gece yaşamının bir parçasıyla orada tanıştık. Garsonlar devamlı masamıza mezelerle birlikte bizim rakımıza benzeyen ama biraz daha tatlı olan Arak’ı taşımaya başladılar. Kabarık bir pidenin eşliğinde önümüze humus, nar ekşili zahter salatası, tabuli (yeşil maydonoz ağırlıklı salata), içli köfte, çiğ köfte, kızarmış patates, yumruk büyüklüğünde domateslerin içinde bulunduğu içi yeşillik dolu tepsiler, defalarca kıyılmış çiğ kıymadan yapılmış meze, ve en son kızarmış balık geldi. Üzerine Lübnan’ın o nefis, başta baklava olmak üzere hamur işi tatlıları.
Nargile çok yaygın
Biz tüm bunları tadarken, yanımızdaki masalarda oturan birbirinden şık kadınlar ve erkekler yemeklerini bitirip nargilelerini tüttürmeye başladılar. Nargile kültürü çok yaygın. Bütün sokak kafelerinde kızlı erkekli guruplar nargilelerini keyifle tüttürüyorlar.
Beyrut’ta gezilecek ve görülecek çok yer var. Şehri gezerken savaşın acımasız izlerini de görüyorsunuz. Yeni yapılmış gökdelenlerin arasında duvarları delik delik olmuş binalar sanki ibreti alem için bırakılmış.
Denizle buluşan Konis semti tamamen turistik bir bölge, burada çok ilginç restoranlar, gece kulüpleri ve eğlence merkezleri hem Lübnanlılara hem de buraya gelen yabancılara güzel vakit geçirtiyorlar.
Jouneieh bölgesi de Beyrut’un eğlence için iddialı bölgelerinden biri. Beyrut’un tek kumarhanesi Casino De Liban var. Burada yerli yabancı herkes şansını deniyor.
Harissa Meryem Ana heykeli göz kamaşturuyor
Aynı bölgedeki tepede Harissa Meryem Ana Heykeli hem gündüz dikkatinizi çekiyor hem de gece ışıl ışıl parladığından adeta bu şehirde Hıristiyanlar da ağırlık bir şekilde yaşıyor mesajı veriyor. Yaklaşık 900 metrelik bu tepeye teleferikle çıkmak mümkün. Sahilden tepeye kadar olan teleferik insanı ürpertse de tepede sizi bekleyen manzara 15 dakikalık bu yolculuğa değiyor. Meryem Ana heykelinin hemen altındaki kilisede Hıristiyanların yanı sıra başı türbanlı Müslümanların da dua ederek mum diktiğini görebilirsiniz.
Cami ve kiliselerin yan yana olması sebebiyle günün bir vaktinde ezan sesine, çan sesi karışıyor bu da ortaya çok değişik bir ruh halini yansıtıyor. Demek ki istenirse din, dil, ırk önemli değil; insanlar ortak bir alanı barış içinde paylaşabiliyorlar. Bu gerçeği Beyrut’ta çok net görebiliyorsunuz.
Mini etek ve çarşaf birlikte
Lübnanlılar herkesin inancına ve dünya görüşüne saygı göstermeyi kendilerine ilke edinmişler. Çok modern mini etekli kızların yanından çarşaflı kadınları geçerken görmek mümkün, kimsenin kıyafeti bir diğerini rahatsız etmiyor. Beyrutlular gece kulüplerine gitmeyi ve eğlenmeyi çok seviyorlar. Oryantal yaşamı görmek için gittiğimiz Beyrut’un ünlü gece kulübü Bandar’da İZSİAD üyeleri de kurtlarını döktüler. Gündüz başarılı geçen iş görüşmelerinden sonra akşam herkes stres attı. Özellikle dansöze para takmak için hem erkekler hem de bayanlar adeta yarıştılar.
Lübnan’ın son bir özelliğini belirterek yazıyı noktalamak istiyorum. Ortadoğu’nun hiçbir ülkesinde görülmeyen kar buraya her yıl yağıyor ve kışın kayak yapılabilmesi için merkezler oluşturulmuş, aynı anda deniz sporları ve kış sporlarının yapılabildiği tek Ortadoğu ülkesi Lübnan.
Musevilerin yerini Lübnanlılar alabilir
İzmir ve Sanayici ve İşadamları Derneği (İZSİAD) ile gittiğim Lübnan’da gezip görmenin ve yeni insanlar tanımanın ne kadar önemli olduğunu gördüm. Ve, Özal’ı rahmetle anarak onun bir cümlesini hatırladım. 1983 seçimlerinden sonra iktidar olan Özal, Başbakanlığı döneminde Türkiye’nin alışık olmadığı bir şekilde yurtdışı seyahatlere çok sık çıkıyordu ve bu yüzden de oldukça eleştiri alıyordu. Rahmetli Türkiye’nin ihracatını arttırmak için işadamlarını uçağına alıyor geniş heyetler halinde dünyanın dört bir yanına gidiyordu. Yine böyle bir seyahatten sonra kendisine çok geziyorsunuz diyenlere oldukça anlamlı bir cevap veriyordu. “Keşke mümkün olsa da bu ülkenin çöpçüsü bile yurt dışını görse.”
“Burada Özal’ın anlatmaya çalıştığı; lise yıllarında münazaralarda guruplara sorulan “Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı”nın bir anlamda çok gezenden yana tavır koymasıydı.
Ben de Lübnan’da bu sözün ne kadar doğru olduğunu gördüm. İZSİAD’ın “Akdeniz Kıyı Şehirler İşbirliği” programı çerçevesinde bu güne kadar ne ekonomi sayfalarında ne de ekonomi söyleşilerinde duymadığım bir öneri karşıma çıktı. Lübnanlı bir işadamı aynen şöyle diyordu:
“Türkiye artık İsrail ve Yahudi’lerle iş birliği yapamaz ama biz Yahudilerin dünyadaki tek rakipleriyiz. Bankacılık ve sigortacılık konularında çeşitli ülkelere dağılmış ve çok büyük işler yapan 14 milyon Lübnanlı var Türkler tüm dünyaya Lübnan üzerinden açılabilirler. Yahudilerin onlara dünyada kapatmaya çalıştığı kapıları biz açabiliriz.”
Bence bu üzerinde özellikle durulması gereken bir öneriydi. İzmirli işadamları kendi konularında Lübnanlı partnerler bularak başta Afrika olmak üzere Güney-Kuzey Amerika ve Kanada’da çok farklı işler yapabilirler. Zaten bu gezide de bunların temeli atıldı.
Jeita mağaraları
Beyrut’a gitmişken mutlaka görülmesi gereken bir yer de Jeita Mağaraları. Dünyanın ikinci 7 harikasından biri olmaya aday. Üst üste iki mağaradan oluşan bu yer Tanrı’nın bir harikası. Kilometrelerce derine giden mağaranın yer altı nehrinin oluştuğu bölümde teknelerle dolaşıyorsunuz. Bir de yukarıda yürüyerek dolaştığınız bölüm var. Nehir bölümü 1958, yürüyerek gezilen bölüm 1969 yılında ziyarete açılmış. Paleolitik çağdan beri geldiği düşünülen mağaralar mutlaka ziyaret edilmeli. Yukardan bakınca altta görülen ve ışıklarla aydınlatılmış su ve sarkıklar tam bir doğa harikası. Burayı gezerken kendi kendime şunu düşündüm: Tanrı kullarına “İşte ben yaparsam böyle bir sanat eseri yaratırım” diyerek adeta mesaj vermiş.
Türkiye-Lübnan ticari ilişkileri
2011 rakamlarına göre Türkiye-Lübnan ticaret hacmi 925 milyon dolar. Bu yıl bir milyar doları bulması bekleniyor. Bunun 600 milyon doları Türkiye’nin ihracatı geri kalanı yani 400 milyon dolar da ithalatımız var. İhracatın temel kalemleri: Demir çelik, mineral yakıt, örülmüş giyim eşyası, makine ve kazanlar. Esas gelirleri ise bankacılık (yaklaşık 52 bankası var), sigortacılık ve turizm. Bankalarının çok güvenli olması özellikle Arapların banka konusunda burayı tercih etmelerine sebep oluyor. Bu açıdan bakıldığında Lübnan, Türkiye için cazip bir pazar. İZSİAD Başkanı Ayhan Baran da gezinin amacına ulaştığını, “Avro Akdeniz Projesi kapsamında gezimiz amacına ulaşmıştır. Atina, Marsilya ziyaretleriyle başlayan proje çerçevesinde Barcelona ve İskenderiye’ye de gidilerek liman yetkilileri başta olmak üzere işadamlarıyla temaslarımızı sürdüreceğiz. Hedefimiz Akdeniz liman kentleri arasında ortak projeler hayata geçirmek” sözleriyle İZSİAD’ın üzerine düşeni yaptığını belirtiyordu.
SAVAŞIN?İZLERİNİ?TAŞIYOR
Beyrut iç savaşın ve İsrail bombardımanın izlerini hızla silmeye çalışırken yeni yapılmış gökdelenlerin arasında duvarlarında kurşun ve top delikleri bulunan binalar oldukça dikkat çekiyor. Sanki bunlar insanlığa savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatması için bırakılmış birer anıt gibi duruyor.
Beyrut’ta bir Karşıyakalı
Bu gezide benim en çok dikkatimi çeken; heyetteki bir çok insanın da vurguladığı olay, Beyrut Büyükelçimiz İnan Özyıldız’ın iş toplantılarına verdiği önemdi. Oturumlarda baştan sona kadar hazır bulunan Özyıldız evinde verdiği davetle de büyük beğeni topladı. İzmir Karşıyakalı olan Büyükelçimiz, Karşıyaka Ankara İlkokulu’nu bitirmesine rağmen koyu bir Altay taraftarı. Evinde verdiği resepsiyonda Lübnanlı işadamlarıyla bizi bir araya getirdi. Üç gün geçirdiğimiz Beyrut’daki olumlu geçen görüşmelerin meyvesini İzmir önümüzdeki günlerde toplayacaktır.
NARGİLEYİ?BİZ?DE?DENEDİK
Nargile Lübnan’da çok yaygın. Kadın-erkek yemekten sonra nargilelerini tüttürüyor. Hamdi Türkmen’le birlikte keyif yaptık.
TEDBİRİ BIRAKMIYORLAR
İç savaştan yıllar önce çıkmasına rağmen İsrail ile kötü ilişkileri ve Hizbullah’ın silah bırakmaması yüzünden bir türlü huzurlu ortam sağlanamıyor. Beyrut’ta birçok noktada ellerinde silahlı polisleri görmek mümkün. Bu da insanı biraz rahatsız ediyor.