Klasik sözlerimizdendir: “Üç tarafımız denizlerle çevrili ama biz denizlerimizden yeterince faydalanamıyoruz.”
Nasıl faydalanalım? Denizle haşır neşir olmak isteyen amatörlere veya geçimini denizden sağlayanlarla ilgili öyle engelleyici yasalar var ki.
İnsanı denizle ilgilendiğine bin pişman ediyorlar.
Yasa koyucu, bir tek yüzenleri cezalandırmayı unutmuş.
Yoksa üç tarafı denizlerle çevrili bir toplumun fertleri olarak denize girmekten bile korkar olurduk.
Kayık, yat ve yelkenlerden alınan vergiler ve denizcilikle ilgili cezalardan bahsediyorum...
Maliye Bakanı, “kümesteki kazlar”ı nasıl vergilendireceğini düşünürken aynı zamanda
Rahmi Koç gibi Türkiye’nin bir numaralı zengininin neden yabancı bayraklı bir yatla denizlerimizde gezdiğine de biraz kafa yormalıdır.
Koç bile yüksek vergiden dolayı yabancı bayrakla bu ülke karasularında yelken açıyorsa başkasına laf söylemeye kimsenin hakkı yoktur.
Verginin yanı sıra cezalar da “ocak söndüren” cinsinden.
Bir ülkenin yasaları insanlarını bu kadar denizden soğutabilir.
9 metrelik bir balıkçı teknesine uygulanan ceza ile 10 bin tonluk yük veya 3 bin yolcu taşıyan lüks yolcu gemisine uygulanan ceza aynı.
Aynı paket içinde alt limit 5 bin YTL.
Üst limit 25 bin YTL...
Mahkemeye çıkmak da işin KDV’si.
Bu yüksek cezaları yazan sahil güvenlik personelinin de pek mutlu olduğu söylenemez.
Sonunda onlar da yasaları uyguluyorlar.
Ha, şunu da baştan söyleyeyim; kimse benim yasak balık avlayan veya denizin dibini kurutan insafsızlara verilen cezaları eleştirdiğimi zannetmesin! Ben “can simidinin üzerindeki lambası yanmıyor” diye cezalandırılan ya da amatör olarak “5 kilonun üzerinde balık avladı” diye, neredeyse bir servete eşit para cezalarına maruz bırakılan amatör denizcilerden veya küçük balıkçılardan bahsediyorum.
Özetle denizlerde hem vergide, hem de cezada bir insaf yok.
Öyle ki, bir tekneye yıllık ödenen motorlu taşıtlar vergisi oranı, teknenin vergiler dahil maliyetinin yüzde 24’ünü oluşturuyor. Bu vergi oranıyla da, 4 yılın sonunda motorlu taşıtlar vergi toplamı tekne maliyetine eşit geliyor.
Dünyanın neresinde böyle bir vergi sistemi vardır?
Böyle yüksek ödenen vergilerden dolayı ülkemizde 40 bin olan yat sayısının büyük çoğunluğu, yabancı bayrak altında karasularımızda gezmektedir.
Şayet makul bir vergilendirme sistemi olsa Türkiye’nin yıllık kazancı milyonlarca lira olacaktır.
Yıllardır denizcilikle uğraşanlar, bu sorunları bir türlü bizi yönetenlere anlatamazlar.
Merak ediyorum. Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Maliye Bakanı Unakıtan, en son ne zaman denize girdiler veya amatör olarak balık avladılar?!?
Suyu bardakta, balığı tabakta gören yöneticilerimiz olduğu sürece, Rahmi Koç, yabancı bayraklı yatla dünyayı dolaşmaya devam eder.
Anlamak istemeyenlere...
Dilimiz ve kalemimiz biraz sivri ya...
Konu ettiğim, ayağına bastığım kişiler, “Biz Erol’a ne yaptık?” veya “Bizimle Erol’un ne alıp veremediği var?” yakınmasını tüm çevreme yapıyorlar.
Kimseden bir şey istediğim yok.
Tek istediğim kişilerin temsil ettikleri veya sahip oldukları değerleri, o değere sahip olurken verdiği sözler doğrultusunda kullanmaları veya yönetmeleridir.
Topluma, doğaya saygılı ve yaşadığı ülkeye karşı tüm
yükümlülüklerini yerine getirenlerle alıp veremediğim yoktur.
Hiçbir koltuğa ya da makama talip değilim.
Gazeteciyim ve böyle çok mutluyum.
Gördüğüm yanlışları eleştirmeye devam edeceğim.
Sahibinin sesi olan bazılarını bu tavrım ve üslubum rahatsız ediyor.
Onları rahatsız ve huzursuz etmeye toplum adına devam edeceğim.
Bilmem anladınız mı?!!!
Etik Haftası
Biliyor musunuz, Etik Haftası içindeyiz.
Ne yalan söyleyeyim 25 Mayıs-1 Haziran arasında böyle bir hafta olduğunu bilmiyordum.
Tahmin ediyorum bu satırları okuyan birçok okurun da haberi yoktur.
Etik değerlerin bu kadar ayaklar altına alındığı bir ülkede bu haftayı kutluyor olmak bana biraz tuhaf geliyor.
Etik haftasını bana bir e-mail ile hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Çağatay Üstün’e teşekkür ediyorum.
Yazımı Sayın Üstün’ün bana yolladığı mesajın bir paragrafıyla sonlandırmak istiyorum:
“İnsanoğlu, elindeki en değerli hazineyi fark etmelidir. Etik, bir yaşama sanatı ve tarz olarak yanıbaşımızda yer almalı içimizi kaplamalıdır. Vicdana dayalı olumlu bakış açıları tüm topluma yayılmalı ve örnek teşkil etmelidir. Bugün için kötü ve çirkinliğin o kadar çok çeşidi var ki insanlık, etiğin varlığından habersizmiş gibi yaşamak zorunda kalıyor. İnsanı akıllı kılan ve onun enetelektüel yönünün daha da gelişmesine katkı sağlayan bilim alanı etiktir. Bunu benimsemeyen toplumlar yok oluşa doğru sürüklenirler.”
Teşekkürler Çağatay Üstün...
Özay Şendir
Netanyahu için sonun başlangıcı…
18 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Eğitim vezir de eder rezil de!..
18 Mayıs 2025
Zeynep Aktaş
Toparlanmanın devamı gelir mi?
18 Mayıs 2025
Ali Eyüboğlu
Hande Subaşı: Modellikten geliyorum, ama modayı hiç takip etmiyorum
18 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
Yunanistan’ı anlamama sendromu
18 Mayıs 2025