Nişantaşı bugün, yarın süslenecek derken yeni yıl kapıya dayandı. Nişantaşı süslenmeyince, Beşiktaş Belediyesi atağa kalkarak Etiler’i süslemeye karar verdi. Sadece süslemekle kalmadı, bir de Kenan ve Ozan Doğulu Kardeşler’i yılbaşı akşamında sahneye çıkarma planı yaptı. Anlayacağız bu yılbaşı sokak partilerinin en gözde yeri Etiler olacak.
Etiler sokaklarında olanlar Doğulu Kardeşler ile yeni yıla girecek. Peki mekanlarda durum nedir?
Bu yılbaşı birçoğunun tadı tuzu yok. Eskiden, ‘Acaba rakip mekan dolu mu, boş mu?’ diye birbirlerini kontrol ederlerdi. Bu yıl onu bile yapmaya gerek duymuyorlar. An itibariyle İstanbul’un birçok ünlü işletmesinde, yeni yıl için yapılan rezervasyonlar yok denecek kadar az.
En çok rezervasyon olanın bile yüzde 50’si dolu sadece. Mekan sahipleri şu sıralar “Türk halkı son dakikacıdır” diye kendilerini avutuyor. Son dakika gelecek olan rezervasyonlara bel bağlamışlar.
Asıl gerçek, artık hiç kimsenin yılbaşı akşamı için o kadar yüksek bütçe ayırmak istememesi. Mekanların yılbaşı programları normal zamana göre iki katı yüksek olunca, insanların tercihi ya yurt dışı, ya da ev partileri oluyor.
YAZLIKÇILARIN DAĞ MACERASI BAŞLADI
Genellikle böyle bir liste yaparken nedense İstanbul’dan başka bir yerde sosyal hayat yokmuş gibi davranılır. İstanbul’daki diğer mekanlar ağızlarıyla kuş tutsa, böylesi bir listeye giremezler.
Bu yıl sadece eğlencede değil, yemeği de şahane olan lokantalara haklarını verelim. İşte geçtiğimiz yılın en iyileri...
GECE KULÜPLERi
* Güney’in en iyisi: Alaçatı Göz Lounge
Alaçatı’nın yaz kış açık tek gece kulübü... Kışın Alaçatı’da in cin top oynarken bile hatırı sayılır bir kalabalığa ulaşması Güney’in en iyisi olmasını sağladı.
* En iyi Türkçe kulüp: Nişantaşı- Bodrum Türkbükü şubeleriyle Sess
Bugün İstanbul’da sadece Türkçe müzik çalan birçok gece kulübü hizmet veriyor. Ancak Sess’in tahtını hiçbir kulüp sarsamadı. Sess, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da en iyi...
Yeni yıla dair hiçbir yerde en ufak bir kıpırdanma yok... Geçen yıllarda tüm yılın yorgunluğunu aralık ayında atmaya alışık olanlar bile gayet sakinler.
Halbuki şu sıralar, gözde semtlerde lale devri yaşanır, iş-güç, dertler tasalar askıya alınırdı. Minicik bir cadde tüm şehirde yaşayanların sosyalleşmesini sağlardı. Şimdi bakıyorum da herkesin yüzünden mutsuzluk akıyor.
Enerji deseniz yerlerde sürünüyor. Hali vakti yerinde olanların bile hiç mi hiç neşesi yok.
İSTANBUL’UN EĞLENECEK HALİ KALMAMIŞ
İstanbul gerçekten yoruldu mu? Şehrin yorgunluğu yaşayanların üzerine çökmüş. Minik bir değişiklik bile şehri ayakta tutmaya yetiyordu. Nişantaşı’ndaki süsleme sadece bir ışıktan ibaret değildi. Şehirli olmanın, şehirde yaşamının farkına varılıyordu. Nişantaşı gibi lüks bir semte ayak basamayanların ilacı oluyordu. Yıl sonu yorgunluğu o minicik caddedeki süsleme ile gidiyordu. Enerji tüm şehre yayılıyor, şehirde yaşayanlara özel olduklarını hissettiriyordu.
Bakmayın siz Nişantaşı’nda oturanların homurdanmalarına, 20 yıldır Nişantaşı’nda yaşayan biri olarak, İstanbul’un dört bir yanından akın eden insanları görmek şahaneydi. İnsanlardan rahatsız olmak resmen ayrımcılıktır! Bu elitist yaklaşım ancak kompleksli beyinlerin ürünüdür.
Ne zaman yemek sohbetleri açılsa; “Asıl bunu yerinde yiyeceksiniz” diyen birileri çıkar. Ama hiçbir zaman o yere gidilemez...
Geçenlerde yine bu muhabbet açılınca; Habertürk’teki yakın arkadaşım Tayfun Topal “Hadi o zaman hafta sonu Antep’e gidelim” dedi. Bir anda gaza geldik, hemen program yaptık.
Cumartesi akşamı Şirehan Hotel’e valizleri bırakır bırakmaz, hemen yanındaki Sahan Meyhanesi’ndeki fasıl gecesine dahil olduk. Sadece yemeğe odaklandığımız için, gözümüz başka bir şey görmez oldu.
ANTEP'TEKİ ÇİĞ KÖFTENİN TADI
Çiğ köftenin tadına bakar bakmaz, gerçekten bazı yemekleri yerinde yemek gerekiyor diye düşündük. Bugüne kadar çiğ köfte diye başka bir şey yemişiz.
Fasılın bile tadı bir başkaydı...
Süsü püsü eksik derken, Nişantaşı’nda dün gece ses yasağı başladı. Belediye ekipleri tarafından tüm mekanların sokaktaki kolonları toplatıldı. Mekanlar yerleşimle iç içe olunca, böylesi bir durumla karşılaşmak çok doğal.
Önce fondan müzik için dışarıya kolon konulur. Sonra da o ses fonda kalmaz açıldıkça açılır. Mekan sahipleri hiç kusura bakmasın, olacağı buydu. Gecenin bir vakti açık alanda gümbür gümbür müzik çalarsanız, o kolonlar toplanır.
Hizmet verirken bulunduğunuz lokasyona dikkat edeceksiniz. Hele ki, yerleşimin orta yerindeyseniz daha da dikkatli olacaksınız. Yıllar önce aynısı Boğaz’daki mekanların başına gelmişti.
Günlerce kapalı kalmak zorunda kaldılar ama sonra özel ses sistemi ve perdelerle sorunu ortandan kaldırdılar.
URFA LAHMACUNU AR-RUHA'DA
Teşvikiye Camii’nin hemen arkasındaki Ar-Ruha’nın lahmacunu bugünlerde resmen trend oldu.
Meğer Nişantaşı ahalisi ne kadar özlemiş lahmacunu. Ömer Karahan ve Mahmut Cevheri’nin sahibi olduğu Ar-Ruha, Türkiye’nin en sosyetik semtinde lahmacunu popüler yapmayı başardı. Geçenlerde öyle bir çiğ köfte yapmışlar ki, bu gidişle lahmacunun pabucunu dama atar. Nişantaşı, Ar-Ruha sayesinde buram buram anadolu kokmaya başladı.
N işantaşı’nda yaşayanlar aralık ayında her yerin ışıl ışıl olmasına alışkınlar... Özellikle son beş yıldır Nişantaşı, yılbaşının en renkli karşılandığı semtlerden biriydi. Semt özel olarak süslenince de ay boyunca bölgeye binlerce kişi akın ediyor, esnaf da bayram ediyordu.
Bu yıl Nişantaşı’nda yılbaşı ışıltısı yok. Normalde dolup taşan mekanlar, bomboş kalmış durumda.
Yeni yıl Nişantaşı’nda hiç bu kadar sönük olmamıştı. Duyduğuma göre, Şişli Belediyesi caddeleri süslememe kararı almış. Her şeyi belediyeden beklememek lazım. Madem ki belediye yapamıyor, bu kadar esnaf “iş yok” diye söylenip duracağına, kendi işletmelerini ışıl ışıl yapsın ve yeni yıl coşkusunu kendileri yaratsın derim.
KAYNAR’DAN İŞLETME DERSİ
Geçen pazartesi gecesi Sortie’nin içindeki Desibel’e uğradım. Kibariye her pazartesi gecesi burada sahneye çıkmaya başladı. İçeride hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Kibariye hayranları, hafta başı dememiş ve mekanı doldurmuş.
Kibariye’yi dinlerken bir ara gözüm Erol Kaynar’a takıldı; sahne önünde durmuş, fotoğraf çekiyor.
Hani tanımasak, Desibel’in şefi diyeceğiz kendisine. Oysa Kaynar; Sortie, Salomanje, Cento Per Cento, Kalamata gibi mekanların sahibi.
Boğaz’da ne zaman bir balıkçı çok gündeme gelse, o balıkçıya bir hal oluyor. Mutlaka keyfinizi kaçıracak bir şeyler yapıyorlar. Çünkü çok iş yapınca nasıl olsa iş yapıyoruz havasına giriyorlar ve müşteriyi hor görüyorlar. Geçenlerde Atlas Balık’ta yemekteyim. İstediğimiz her şeyi defalarca hatırlattık. Tamam çok yoğun ve kalabalıksınız... İyi de verdiğimiz yemek siparişini de müşteri mi takip edecek? Hadi siparişi takip ettik, aradan yarım saat geçtikten sonra o yemek kalmamış denir mi? Bir balıkçıda hamsi ve tekir biter mi? Balık restoranlarının olmazsa olmazı yemekleri vardır. Bu yemekler asla “Bitti” denilemez. Atlas Balık, bir an önce kendine çeki düzen vermeli.
DOORS GRUP VE D.REAM ORTAKLIĞI
Bugünlerde en çok bu konu konuşuluyor. Doğru mu yoksa dedikodudan mı ibaret bilmiyorum. Doors Grup, D.ream firmasıyla ortak olmuştu. O günlerde herkes bu ortaklığı konuşuyordu. Fakat ortaklık sonrasında yapılan araştırmalar sonucunda Doors’un cirolarını yüksek gösterdiği ve bu yüzden D.ream’le mahkemelik olduğu iddia ediliyor. Bakalım taraflar bu duruma bir açıklama getirecek mi?
LONDRA’DAKİ ÇİŞ MODASI
Geçenlerde arkadaşım Londra’ya gitti. Soruyor soruşturuyor, gece eğlenmek için Soho’daki The Box’a gitmeye karar veriyor. Şovlarıyla meşhur olan Box’a gitmesini öneren arkadaşının, “Sakın sahneye yakın masalara oturma” uyarısını da dikkate alıyor. Gece Box’a gidiyor gitmesine de, içerisi bir tuhaf, lavaboya kim giderse gitsin güvenliğin eşlik etmesi dikkatini çekiyor.
İçeride herkes çok rahat. Her an tuhaf şeylere gebe, zaten bu yüzden içeride bir güvenlik ordusu varmış. Çok geçmeden şovlar başlıyor. O da ne! Sahnede şarkı söyleyen kişi, herkesin şaşkın bakışları arasında izleyicilerin üzerine çiş yapmaya başlıyor. Arkadaşım o zaman anlıyor, neden ön masaya oturma dediklerini...
Avrupa’da işte böylesini saçma sapan bir eğlence anlayışı türemiş durumda. Siz siz olun bugünlerde yurt dışında gideceğiniz kulüpleri iyice araştırarak gidin.
İstanbul’un her köşesi çok farklı. Her gün kıyısından geçtiğiniz birçok semti fark bile edemiyorsunuz. Tıpkı, Fatih’in bir semti olan Horhor gibi. Pazar günü oradaydım; meğer burası tam bir kebap cennetiymiş. Memleketin hiçbir yerinde bu kadar çok kebapçıyı bir arada göremezsiniz!
Horhor’da neredeyse tüm dükkanlar kebapçı olarak hizmet veriyor.
İstanbul’un orta yerinde, bambaşka bir dünyaya adım atıyorsunuz. Türkçe’den çok Arapça tabela var. Kebapçılar ise birbirinin aynısı, hani tabelaları olması devası bir kebap mahallesi ortaya çıkacak.
Horhor’un en eski kebapçılarından biri olan Doyum’a uğradık.
Alçak masalardan birine oturduk. Hemen bakır bardakta yayık ayranlar geldi. Közlenmiş biber, soğan, sarımsak ve patlıcan dışında meze nerdeyse yok gibi.
Izgara etler ve kebaplar yedikçe yediriyor. Gerçekten çok farklı bir kebap deneyimi yaşadık. Doyum’dan çıktığımda bir süre hareket edemedim. Uzun yıllardır bu kadar çok yememiştim.
Bu arada, buradaki kebapçıların hiçbirinde alkol servis edilmiyor.