Fedai Ünal

Fedai Ünal

fedonunal@gmail.com

Tüm Yazıları

Gezme felsefemiz neydi? Yol bizi nereye götürürse! Oğlum Efe bile öğrendi bunu. Arabanın içinde sevgili eşim Ebru ile şurası mı, burası mı diye tartışırken Efe “Yol nereye götürürse” diye sonlandırıyor tartışmayı.

Yanılmıyorsam iki hafta önceydi. Ödemiş tarafından dağları aşıp Yiğitler’i inen bi yol var. Hadi bu sefer de orayı kullanalım, hem şöyle bi dağ bayır görür hem de bi nefes alırız dedik. Sürdük arabayı dağlara. Bi şeyi itiraf edeyim, ben İzmir’de bu kadar orman olduğunu, İzmir’in bu kadar yeşil olduğunu bilmezdim. Çam ağaçları, kiraz bahçeleri arasından, dar yollardan geçtik. Susadıkça, bi hayır sahibinin yaptırdığı çeşmelerden içtik suyumuzu. Sonra köylünün hala eski köylü, gönlü bol köylü olduğunu gördük. Kiraz yedik kütür kütür, erik topladık dalından…

Alabalık şahane kızartma efsane





Yiğitler’e doğru


Yavaş yavaş, hiç acele etmeden, sindire sindire aştık dağları. Dura kalka, kuş seslerini dinleyerek geçtik yolları. En son Yiğitler tabelasını gördüğümüzde nedense hepimizin karnı acıktı. Yahu daha yarım saat önce erikleri, kirazları mideye indiren biz değildik sanki. Aşağıya, Yiğitler’e doru sallanmaya başladığımızda, aklıma yıllar önce gittiğim bi köy geldi. Şimdi ismi aklımda değil. Köyün hemen girişinde bir alabalık çiftliği olduğunu hatırlıyorum. Yol ayrımına geldiğimizde ne sevgili eşim Ebru’ya ne de kıymetli abim Seçkin İyener’e sormadan arabanın burnunu bildiğim yöne doğru çevirdim. Birkaç kilometre sonra yolun hemen solunda, daha önce dikkatimi hiç çekmeyen, koca koca ağaçların arasında kalmış, suyun hemen dibinde bi yer gördük. Haliyle merak ettik tabi. Daldık içeriye.

Aman Allahım! Bu ne şahane, bu ne bozulmamış doğa! Bir kez daha şok olduk hep birlikte. Hafta içi kimsecikler de yok. Derenin üzerindeki minik köprüden geçerken şen şakrak haliyle Ergün abla ve Kadri (Bircan) abi karşıladı bizi. Elimizde telefonlar sağı solu fotoğraflarken “İlk defa geliyorsunuz herhalde” deyip hafifçe bıyık altı güldüler. “Hadi siz gezin etrafı, acıkınca yaparız bi şiyler” deyip gittiler.

Kurt sesi


Fotoğraf açlığımızı giderince, karnımızın açlığı ses getirmeye başladı. Bi ara Seçkin abinin midesinden gelen gurultuyu kurt sesi zannettik. Şaka şaka o kadar da korkmadık.

Masaya oturmadan mutfağa gittik. Ergün abla ile ne yenir, neler yapılıyor diye konuşurken anladık ki burada alabalık yiyeceğiz. Ama mecbur değiliz elbet. Başka yemekler de var. Mesela Kadri abi ertesi gün için kavurmasını hazırlıyordu. Köfte, et ne ararsanız var. Ama en güzeli kendi yetiştirdikleri alabalık. Benden söylemesi.

Ergün ablaya balık ve karışık kızartma siparişini verir vermez, ablam hemen siparişleri yapmaya girişti. Patatesler soyuldu, patlıcanlar doğrandı, biberler ayarlandı. Bu arada alabalıklar kiremidin üzerine serpiştirilen soğanların üzerinde yerini aldı. Tereyağı ve zeytinyağı ile şenlendirildi. Ardından da hoop odun fırınına. Balıklar pişerken şahane bir salata. Hemen ardından kızartma yapıldı. En son kızartmanın üzerine kocca bi domates kesilip yağda coslatıldıktan sonra döküldü. Utanmasak, Seçoyla oracıkta çökecektik kızartmaya ama tuttuk kendimizi. Altın vuruşu Kadri abi yaptı. Kocaman bir tepsiye Ergün ablanın misafirleri için hazırladığı ekşi maya ekmeklerini dizdi ve yolladı fırına. “Abi bu kadar ekmeği kim yiyecek?” deyince bizi karşıladığında olduğu gibi bıyık altı gülerken “Yenir yenir, siz biraz daha istemeyin de” diye ekledi. Sonuç mu? Ekmek yetmedi iyi mi?

Doğa ne verirse


Ergün ve Kadri Bircan bir Olimpos gezisinden sonra girişmişler bu işe. 2008 yılından beri Kemalpaşa Yeni Kurudere Mahallesinde, köyün hemen dışında, ağaçların arasında, derenin karşısında kurdukları Çamevleri Restoran’ı işletiyorlar. Ergün ablam restoranın her şeyi. Ekmeğini, yoğurdunu, meyvesini, sebzesini olabildiğince kendisi yetiştiriyor. Doğa onlara ne verirse misafirleriyle paylaşmaya çalışıyor. Dut, çilek, incir, ayva, kiraz, vişne ve daha birçok reçel yapıyor. Dağdan topladığı kekikleri salamura yapıyor.

İşte alabalıklarımız geldi. Onları beklerken biz de kızartmanın içine düştük. Kadri abinin ekmekler bi kızartmaya şamandıra, bi tereyağına yelken oldu. Allahtan Ebru “Fedo, Seço bari balığı ekmeksiz yiyin” diye uyarmasa bi o kadar daha ekmek yiyecektik.

Ekmek yapsınlar


Soslanmadan, taze taze odun fırınında pişen alabalağı çok beğendik. Yemeğin üzerine minik bir dere kenarı yürüyüşü ve sade kahve ile sonlandırdık bu masal gibi günü.

Haberin Devamı

Tam ayrılırken Ergün ablam birer somun ekmek yollamış Kadri abiyle. Kadri abi ekmeği verirken “Ee hani çok gelirdi ekmek” diye bastı kahkahayı.
Evlatlarını uğurlayan ana baba edasıyla uğurladılar bizi. Biz pek beğendik Çamevleri Restoran’ı. Bugün sınavdan sonra alın çocuklarınızı, tıklayın navigasyona götürsün sizi bu doğal cennete. Ha! Ergün ablama, Kadri abime selam götürün bizden. Yine geleceklermiş deyin bol ekmek yapsınlar…