Fedai Ünal

Fedai Ünal

fedonunal@gmail.com

Tüm Yazıları

Bir dükkanın önüne “tarihi” yazma  kolaydır. Zor olan o tarihi  yaratmaktır. Hele hele Kemeraltı gibi bir çarşıdaysanız daha da zordur. Bugün çarşıyı gezerseniz birçok işyerinin çok öncesi olduğunu, halihazırda  çocuklar, torunlar tarafından devam ettirildiğini görürsünüz. Çok azdır Numan Pide gibi o tarihi halen yazan, devam ettiren yerler. Evet biraz karışık girdim sanıyorum konuya. Anlatayım hemen.

Efendim dün kıymetli bir abimle hızlandırılmış bir Kadifekale turu yaptık. Kızı da bizimle birlikteydi. Kendi gözümüzle, kendi gezdiğimiz gibi gezdirelim istedik onu. Ama sıkışık bir zamana denk geldiğinden kızçemizi iyi gezdiremedik. Nasip bi dahakine daha güzel gezeriz inşallah.  

Kemeraltı’nda kendi  tarihlerini yazıyorlar…



Haberin Devamı

Salça siparişi!

Bizim bu gezmelerin sonunda acıkmalarımız, midemizin guruldaması meşhur biliyorsunuz. Bi taraftan arkadaşımın kızını gezdirelim diyoruz bi taraftan da karnımız acıktı yemek yiyelim. Nasıl desek te bi yerlere otursak diye düşünürken. Birden aklıma eşimin salça siparişi geldi. Tabi ki istikamet Kemeraltı. Oraya varalım da nasıl olsa bi yer buluruz   kendimize dedik. Tamamen otizmli  bir tavırla her zamanki yere arabamızı park ettik, har zamanki gibi yine zücaciyeci Bülent’e merhaba dedik, balık halinin arkasındaki antikacılarda ne var ne yok kontrol ettik ve daldık Kemeraltı  ’ na.  Tam bizim ahşap malzemeler yapan arkadaşımızın dükkanının önünden geçerken zaten aç olan midemiz, burnumuza gelen enfes pide kokusuna hayır diyemedi. Gayri ihtiyari başımızı sola çevirdiğimizde hiç de yabancısı sayılmayacağımız Numan Pide’nin önünde olduğumuzu farkettik. Tek kelime etmeden daldık içeri. Yukarıda serin bir köşeye attık kendimizi.   Salça mı, amaan pideden sonra alırız canım.

Etten anlardı

Önümüze gelen mönüye bakmadık bile. Hemen klasik kıymalı sade ve yumurtalı pidelerimizi söyledik. Bi de aşağıda çıtırtısı kulağıma gelen lahmacundan sipariş verdik. Pidelerimizi beklerken kapıda müşterilerini karşılayan Aziz Numani geldi yanımıza. Epeydir sohbet etmek istiyordum kendisiyle, fırsat bu fırsat daldık muhabbete. Allah biliyor ya ben hep onları Aydınlı, Nazillili diye bilirdim. Ama öyle değilmiş. 1957 yılında Priştine’den gelmiş ailesi. Bunu öğrenince hemen soruyorum “ee babanız mı öğrenmiş birinin yanında pidec  i liği?” Aziz bey dudak altından gülüyor. “Babam pideci değildi, etten iyi anlardı, köfte yapardı. Uzun bir süre şu Kemeraltı girişinde bulunan tütün deposu çalışanlarına yemek yaptı. Sonra uzun yıllarda dönerciydi?” diyor. Açıkçası meraklanıyorum. Aziz Bey devam ediyor “Kemeraltı’nda Dönerci Akif vardı, Akif amca meşhur o zamanlar. Ama son dönemde dükkanında duramıyor. Hal böyle olunca bir    gün et aldığı kasabı Akif amcaya babamı öneriyor dükkanın işletmesi için. İlk görüşmenin sonunda Akif amca dükkanı babama bırakıyor ve dönercilik hayatımız başlıyor bizim.” 

Kemeraltı’nda kendi  tarihlerini yazıyorlar…



Haberin Devamı

Pusulası hep güven olmuş

Ee sonra ne oluyor? Devam ediyor Aziz Bey “Akif amca rahmetli olunca varisler dükkanı avukatlar gözetiminde çalıştırmak istiyor. Babam, hayatında hiç çek, senetle çalışmamış. Güven olmuş hayattaki pusulası. Akif amcadan sonra bırakıyor dükkanı. Sonrasında bir ortakla başka bir yere dükkan açıyor. Biz de abim Ali Numani ile uzun süre orada çalıştık bu dönercide. Daha doğrusu tamamen işletmesini yaptık. Fakat bi zaman sonra, babamın da vefatı sonrasında ortaklıktan ayrıldık. Kendimize ait bir işimiz olsun istedik.”

Haberin Devamı

Valla hikaye enteresan bir noktaya gidiyor. Şu ana kadar tek bir pide kelimesi yok bu hikayenin içinde, diyorum Aziz Bey’e. “Haklısınız yok. Pidecilik biraz da kaderimiz sanıyorum bizim. Ortaklıktan ayrıldıktan sonra, ortağımız yanlış değerlendirmesin diye başka bir iş yapma kararı aldık. Şu anda bulunduğumuz mülk bizim. Burası bir pideciydi. Dükkan boşalınca hiç yeni bir iş aramadık, abimle birlikte pideciliği sürdürmeye karar verdik.   1988 yılında da başladık işe. ” diyor.

Sohbet o kadar güzel ki, merakımız midemizi yenecekken önden çıtır lahmacunumuz ve hemen ardından tam benim sevdiğim gibi pişkin pidemiz geliyor. Sohbete pide ve lahmacun çıtırtısıyla biraz ara veriyoruz. Yemeğimizi yerken Aziz Bey çok sayıda pide çeşitleri olduğundan, yabancı turistlerin otlu pideye bayıldıklarından sözediyor. Bu arada abisinin her gün yeni bir pideyi mönüye dahil etmek istemesinden dert yanıyor. “Tezgahımız küçük, gerçekten o kadar çok alternatifimiz var ki, her yeni çeşide yer açmak onu fırında takip etmek bazen çok zor olabiliyor.” diye açıklıyor bu durumu.

Koruk suyu ve tahinli

Pideciliğe başladıklarında ilk olarak hamur yapmayı öğrenmiş Aziz usta, abisi de fırın tarafına geçmiş. “Hiçbir müşterimizi geri çevirmedik, yapamayız demedik, elimizden geleni yaptık.” diye anlatıyor usta.

Hiç bilmediğiniz bir işe nasıl cesaret edip girdiniz peki?

“Babam i  y i bir işletmeciydi, Prişti  ne’de işletme konulu bir okuldan  mezun olmuş. İş disiplini ve müşteri ilişkileri çok iyiydi. Biz de ondan çok şey öğrendik. Kemeraltı  ’ na açtığımız bu dükkanda meslek adına birçok ilke imza attık diyebilirim.” diyor Aziz usta. 

Yediğimiz güzel pidelerin üstüne birde tahinli pide geliyor masaya. “Yok ben yemem, tatlı bende kilo yapıyor, çok olmadı mı…? diye diye götürdük kaymaklı tahinli pideyi…

Tam kalkarken bir sürpriz daha geliyor masaya, arkadaşımla pidenin üzerine birer koruk suyu içmek için mantocular çarşısının içindeki bir kahveye gedecektik, Aziz usta bu sohbeti duymuş, bize yan kahveden, kahvecinin kendi yaptığı koruk suyundan söylemiş. Buzz gibi koruk suyu o kadar iyi geliyor ki bu havada.

Bi iki kare fotoğraf çekip ayrılırken Ali ve Aziz kardeşlere “nedir işin sırrı?” diye soruyorum…

Söz birliği etmişçesine “bizim pideciliğimiz babadan değil, çalışa çalışa öğrendik bu işi. İşin sırrı da sevmek bizce.” diye yanıtlıyorlar.

Yarın onlardan sonra iş devam eder mi bilmem ama Aziz ve Ali ustalar dükkanlarının, Numan Pide’nin tarihini yazmaya devam ediyorlar.

Yolunuz açık, pideleriniz çıtır olsun ustalar…