Eskiden partiler kahvelere gidip, alelusul bir nutuk patlattılar mı; işlem tamamdı.
Ama seçim günü geldiğinde, sandık başına koyacakları bir görevli bulamazlardı.
Hoş.
Aynı sorun partilerin çoğu için bugün de aynen geçerli.
Biri hariç.
Ak Parti.
Sahi.
Ak Parti nasıl oldu da, üçüncü kez hem de her seferinde oy oranını arttırarak tek başına iktidar oldu?
Nasıl oluyor da, anketlerde yine oyu yüzde 50’nin üzerinde çıkıyor?
Ak Parti’ye yandaş veya karşıt olmadan bu sorulara cevap arayanlar, Vatan Gazetesi’nde Mine Şenocaklı’nın yazdıklarını; Ak Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşçu’nun açıklamalarını okumalılar.
Özellikle de satır aralarını.
* * *
İşte o arada kalan bölümlerde, Ak Parti’nin “nasıl örgütlendiği” ve “nasıl çalıştığı” anlatılıyor.
Türkiye’de siyaset yapan herkes ve özellikle de iktidar olmayı düşleyen her parti “herhalde” daha doğrusu “mutlaka” şunları bilmeli:
“Geçen Ramazan teşkilatlarımıza şunu ‘Arkadaşlar, kim olursa olsun herkes yoksul evlerine, yoksul sofralarına gidecek’ dedik. Biz bunlara ‘gönül sofraları’ diyoruz. Herkes en az 5 evi ziyaret edecek. Gidecek o eve, yoksulluğa ve yoksunluğa bağdaş kuracak. Birlikte bir tas çorbaya kaşık sallayacak. O evin havasını, koşullarını teneffüs edecek, paylaşacak, yaşayacak ve o evin sorunuyla ilgili elinden ne geliyorsa onu yapacak.”
* * *
Babuşçu’nun bu dedikleri, acaba “boş laf” mı?
Yoksa gerçekten söylediklerini yaptılar mı?
Söze gerek yok aslında.
Mal meydanda.
Seçim sonuçları ortada.
* * *
Dahası da var ki, siyaseti bilen biri olarak bu hedef için ancak “MÜTHİŞ” diyebilirim.
Nedir o?
“Her mahallede mahalle yönetimi, her mahalle yönetiminin altında ise bir sandık yönetimi var. Şimdi her bir sandık yönetimini 9 kişiye tamamlamaya çalışıyoruz.
Her bir sandıkta 300 seçmen oy kullanıyor. Bundan sonra 300 seçmen dokuza bölünecek ve her bir sandık yönetim kurulu üyesi 30-35 seçmeni tek tek ziyaret edecek. Sadece hoş beş, propaganda için değil, bir seçmen profili oluşturmak için.”
Ak Parti bunu da başarırsa eğer...
Öteki partilere şimdiden, geçmiş olsun!
Cemil Çiçek’e naçizane tavsiye
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Cemil Çiçek, sadece Meclis tarihine değil; Türkiye’nin siyaset tarihine geçecek bir açıklama yaptı geçen gün:
“87 tane danışmanın var ama 8 aydır hiçbirine tek kelime dahi danışmadım!”
Yüce Meclis’in başından olan biri daha ne diyebilir?
Bunu adı:
İtirafsa, itiraf.
Şikayetse, şikayet.
2002 yılı sonunda 4.500 olan TBMM’deki personel sayısının, bugün yaklaşık 6 bine yükseldiğini herkes biliyor zaten.
Cemil Çiçek ise sorunu “kabak çiçeği” gibi açıyor:
“Her dönem milletvekillerinin yakınları geliyor. Kalitesiz bir personel var. Herkes birinin akrabası.”
İşin güzel tarafı, Meclis Başkanı olan bitene razı değil.
Çözüm için bütün milletvekillerinden yardım istiyor.
Sayın Başkan’a “danışmanlık yapmak gibi olmasın ama” naçizane bir önerim var:
“Siz en iyisi Başbakan’a anlatın bu konuyu, versin talimatı, işi bitirsin. Aksi halde arzulanan sonuca varılacağı günü görmeye ne sizin ömrünüz yeter, ne bizim!”
Tek karelik taklit!