Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları

En başköşeye yazıyorum ve Başbakan’a söylüyorum işte:
“İşsiz kaldı, mecbur kaldı da polis oldu.”
Sadece Karşıyakalı polis kardeşim Samet Kırcalı’nın eşi Duygu Kırcalı feveran ettiği için değil...
İşsiz kalan herkes için en başköşeye yazıyorum.
Mecbur kaldığı için istemediği işleri yapan herkes adına Başbakan’a söylüyorum:
“Ya siz, hiç işsiz kaldınız mı? Mecbur kaldığınız için ucunda ölüm olan bir iş yaptınız mı?”
Yapmayın.
Etmeyin.
Ne olur “Benim iki gömleğim var, biri idamlık, biri bayramlık” demeyin yine.
O devirler geçti sayenizde.
Başbakanların iki değil, “Allah daha çok versin” belki 22, belki 222 gömleği var.
Kimi düz beyaz, mavi, gri...
Kimi ince çizgili.
Kimi pötikare.
Kiminin yakaları düğmeli.
Kimi manşetli.
Ama hiçbiri idamlık değil.
Hepsi bayramlık!

Oysa askere çağrılan gençler öyle mi?
Onlar...
Ya geldikleri gibi dönüyorlar evlerine.
Ya da kefenle.

Ve mesleği askerlik olan, polislik olan insanlarımız.
Canlı veya cansız bombaların karşısında, epeydir birer canlı hedefe dönüştüler.
Başlarına ne zaman, nerede, ne geleceğini bilmeden her gün “Ya kısmet” deyip, adımlarını atıyorlar sokağa; biniyorlar görev araçlarına.
Sonra...
GÜÜMMM.

Tamam.
“Vatan sağ olsun” da, nereye kadar?
Bırakın.
Söz teröre geldiğinde “az kaldı”, “can çekişiyorlar”, “kökü kazınıyor”, “son çırpınışlar” veya “hesabı sorulacak”, “dökülen kanlar yerde kalmayacak” gibi beylik lafları artık kullanmayın.
İnanın.
Bu sözcükler, kahpe kurşunlardan, meçhul bombalardan beter can yakar hale geldi.
Sırrı Sakık’ın dediği gibi “ülkenin azizi” mi olacaksanız yoksa başka bir şey mi; ne olacaksınız olun, ne yapacaksanız yapın, bitirin şu işi.
Çünkü muhtaç olduğunuz tüm kudret, zaten elinizde.

Haberin Devamı

Bir büyük kayıp

Onunla tanışma ve biraz olsun çalışma fırsatı bulduğum için kendi şanslı sayıyorum.
Öylesine zeki ve sevimli... Ve öylesine bilgili bir insandı ki Kurthan Hoca, yanında geçirilen beş dakika bile, beş yıllık tecrübe kazanmaya yeterdi.
Hele sohbeti, o gür sesi...
Müthişti.
Kurthan Fişek’i de yitirdik işte.
Fakat anlattıkları, yıllar boyu anlatılacaktır, eminim.
Tıpkı şu anekdotunda olduğu gibi:
“Ankara’nın en ünlü yerlerinden biri Or-An. 1968’de Orta Anadolu A.Ş.’nin sermaye ve çabalarıyla kuruldu, adı oradan geliyor. TRT Genel Müdürlüğü orada, politikacılar orada oturur. Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Alparslan Türkeş... Mülkiye’de birlikte hocalık yaptığım Prof. Dr. Baskın Oran anlatmıştı. Orada ev yaptırıyor, taşını, tuğlasını kendi götürüyor. Saati şaşırmış, sıkıyönetimin sokağa çıkma yasağına yakalanmış. Jandarma erleri çevirmiş: ‘Nereden geliyorsun?’ Cevap: ‘Or-An’dan.’ Soru: ‘Bizimle alay mı ediyon lan, adın ne senin?’ Cevap: ‘Oran...’ Üç gün gözaltında kalmış bu yüzden. Or-An ile Oran arasındaki tire işareti farkını izah edemediği için.”