Fikret Bila

Fikret Bila

fbila@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

22 Temmuz seçimlerinin üzerinden bir yıl geçti. Oylarını artırarak yüzde 46.6’lık bir desteğe ulaşan AKP, bu zaferinin üzerinden bir yıl bile geçmeden kapatma davasıyla karşılaştı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisinin dünkü grup toplantısında siyasette gelinen noktanın sorumlusu olarak yine CHP’yi gösterdi. Deniz Baykal’ı ve CHP’yi, “uzlaşmaz” politikalar izlemekle suçladı.
Kapatma davasına giden süreçte AKP’nin hiç sorumluluğu yok mu? Bu soruya “Hayır, yok” yanıtını vermek mümkün değil.
Erdoğan’ın 22 Temmuz akşamı AKP Genel Merkezi’nin balkonundan yaptığı konuşma çok takdir toplamıştı. Başbakan, seçim sonuçları nedeniyle zafer sarhoşluğuna düşmeyeceklerini, AKP’ye oy vermeyen seçmenlerin mesajını anladığını, herkesi kucaklayan, uzlaşma arayan bir siyaset tarzı takip edeceklerini ilan etmişti.
Ancak uygulama öyle olmadı.
AKP’yi kapatma davasıyla karşı karşıya bırakan ve belki de Türkiye’yi yeniden erken genel seçime götürecek bu süreci yaratan faktörler arasında, AKP’nin 22 Temmuz’dan sonra izlediği politikaların önemli yeri olduğu söylenebilir.

Üç önemli karar
Bu süreçte Erdoğan’ın ve AKP’nin üç önemli politikasından söz etmek mümkün:
1- Cumhurbaşkanlığı seçimi,
2- Yeni anayasa hazırlığı,
3- Türbanı serbest bırakmak için anayasada değişiklik girişimi.
Erdoğan, bu üç önemli konuda karar verirken, 22 Temmuz’da söz verdiği halde “uzlaşma” aramadı.
İktidarının ilk döneminde ısrar etmediği alanlarda hızla anayasal düzenlemeler yapmaya yöneldi. Bu yöndeki her girişimi, siyaseti giderek gerdi ve tıkadı...

İki önemli neden
Başbakan Erdoğan, iktidarının ilk 5 yılında üzerinde fazla durmadığı alanlarda, 22 Temmuz’dan sonra neden ısrarcı oldu?
Başbakan, bunu, ilk 5 yılda CHP lideri Deniz Baykal’ın önerilerine uymakla açıkladı. Ancak, 5 yılın sonunda artık bu tavsiyeyi dinlemeyecekleri yönünde mesajlar verdi.
Tabii, gerçek neden, Baykal’ın tavsiyelerine uymak, onu memnun etmek değildi.
Erdoğan ve AKP’yi, 22 Temmuz’dan sonra, yeni anayasa hazırlığı ve mevcut anayasada türban düzenlemesi yapmaya iten iki önemli neden vardı:
1- Cumhurbaşkanı’nın değişmesi,
2- YÖK Başkanı’nın değişmesi.
İlk 5 yılda türban konusunda atılan adımlar Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından geri çevriliyordu. Nitekim Başbakan da dahil olmak üzere AKP sözcüleri, tabanlarına “Sabredin, onun da zamanı gelecek” mesajları veriyorlardı.
Nitekim Sezer’in yerine Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasının ardından, türban, Başbakan ve AKP’nin öncelikli konusu haline geldi.
Diğer önemli neden de YÖK Başkanlığı’na Prof. Dr. Erdoğan Teziç’ten sonra Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın atanmasıydı. Teziç’in YÖK Başkanlığı’ndan ayrılmasıyla, türban konusunda bir diğer önemli engel de ortadan kalkmıştı.
Yeni anayasa çalışmasıyla ilgili tartışmalar sürerken, Erdoğan İspanya’da o ünlü, “Velev ki türban siyasi simge olsa...” açıklamasını yaptı ve mevcut Anayasa’yı değiştirme girişimi başladı.
Yeni anayasa hazırlığı “türban”a indirgendi ve gündemin ilk sırasına yerleştirildi.
Bir yıl içinde AKP’yi kapatma davasıyla karşılaştıran süreçte, bu kararların çok büyük payı olduğunu görmek ve kabul etmek gerekir.