Refah Partisi’nin de Fazilet Partisi’nin de kapatılmasının gerekçeleri laiklik karşıtı faaliyetleriydi. AKP hakkında aynı gerekçeyle kapatma davası açıldı.
AKP her ne kadar “din partisi, dinci parti” olmadıklarını ve olmayacaklarını söyleyerek siyasi hayata girdiyse de zamanlamayı uygun bulduğunda, türbandan başlayarak, benzer bir çizgiyle politika yapmaya başladı.
Başbakan Erdoğan, “Laiklik, ancak demokrasiyle mümkün” diyor. AKP ve onu destekleyen kişi ve kuruluşların demokrasiyi inceleyip laikliği demokrasinin bir fonksiyonu gibi sunmaları, bir “perdeleme” izlenimi veriyor.
Demokrasi, özgürlükler, insan hakları gibi kutsal değerleri önüne alıp laikliği hırpalama gayretleri, dikkat çekmeyecek gibi değil. Demokrasiyi olmazsa olmaz bir rejim ve değer olarak görenlerin, buna samimiyetle inananların öncelikle laikliği savunmaları gerekiyor.
Laiklik olmazsa demokrasinin olmayacağı, en azından göstermelik olacağı tartışmasız bir gerçek. Bu gerçeği hem Türkiye hem de etrafındaki İslam ülkelerinde görmek mümkün. Türkiye’nin diğerlerine göre demokrasiye geçmiş olmasının ve ağır aksak da olsa yaşatabilmesinin yegâne nedeni laik rejimdir.
AKP’nin samimi olması gereken nokta burasıdır. Laikliği demokrasinin yaşam kaynağı olarak görmeden, din ve dince kutsal sayılan değerler üzerinden politika yapan partiler hakkındaki “laiklik” kuşkusu ortadan kalkmayacaktır.
Türban malzemesi
AKP’nin kapatma davası açıldıktan sonra türban konusundaki “yalpalaması” da görülmeyecek gibi değil.
İkinci iktidar dönemiyle birlikte bizzat Başbakan tarafından gündeme getirilen ve anayasa değişikliğiyle uygulamaya sokulmak istenen türban düzenlemesini şimdi “İddianamenin çöktüğü yer” gibi göstermeye çalışmak, en azından bir tutarsızlık, bir “Şark kurnazlığı” örneği...
Anayasa Mahkemesi, türbanı serbest bırakmak amacıyla yapılan anayasa değişikliklerini iptal ettiğinde, AKP ve yakın destekleyicileri kıyameti koparmışlardı. Erdoğan da dahil olmak üzere günlerce Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini aştığı öne sürüldü. Başbakan, bizzat Anayasa Mahkemesi’ne suçlayıcı tonla sorular yöneltti.
Oysa, şimdi, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı, neredeyse, “kapatma davasının düşürülmesi” için bir gerekçe olarak öne sürülüyor. En azından kapatma talebinin Yüksek Mahkeme’ce geri çevrilmesi gerektiği, iptal kararına dayanılarak savunuluyor.
Bu, AKP için büyük bir çelişki oluşturuyor. Türbanı bir “özgürlük ve demokrasi” sorunu olarak tarif edip kapatma davasını göze alarak, atılan adımdan bu şekilde “yararlanmaya” çalışmak, AKP tabanı tarafından da sorgulanması gereken bir tutumdur.
Eğer AKP türbanı bir özgürlük sorunu ve laiklikle bağdaşır bir konu olarak görüyorsa, bunu savunmaya devam etmeliydi. Yok, eğer, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına “sevinip” görüş değiştirdiyse o başka...
AKP, bu karardan sonra “Evet, türban laiklikle sorunlu” bir konudur diyorsa, o zaman, Anayasa Mahkemesi’nin kararı ne olursa olsun, sadece türbandan değil, dinin siyasete alet edildiği bütün bu alanlardan uzaklaşmalıdır.